MODEL-2

By reredrumm

10.6K 1.3K 3.2K

Bazen bir bütünü görebilmek için onu parçalara ayırmak gerekir. Ve şimdi ben; elime aldığım her parça beni d... More

1.BÖLÜM: ÖLÜM BİZİ BAĞLAR
2.BÖLÜM: ANGELINA
3.BÖLÜM: HIRÇIN
4.BÖLÜM: BABA
5.BÖLÜM: ÇARK OYUNU
6.BÖLÜM: PARS
7.BÖLÜM: KİTAPLAR-1
7.BÖLÜM: KİTAPLAR-2
ÖZEL BÖLÜM-1: EMRE
8.BÖLÜM: TANIDIK HİSLER
9.BÖLÜM: ORCA
10.BÖLÜM: REHİNE
11.BÖLÜM: ÖLENİN İNTİKAMI
ÖZEL BÖLÜM-2: AZRA
MODEL-2 TANITIM VİDEOSU
13.BÖLÜM: YİĞİT
14.BÖLÜM: DEĞİŞİM
15.BÖLÜM: BİR UYANIK BİRKAÇ ÖLÜ
MÜZİK KUTUSU-1

12.BÖLÜM: BUZ PATENİ

342 47 300
By reredrumm

(Bölüm Şarkısı/1: Hayko Cepkin- Ben Gideyim)

"Anlıyorum. Elbette...anlıyorum ama sen de biraz beni anlamaya çalış. Bu çok önemli, ona bir an önce ulaşmam lazım."dedi Angelina. Oldukça siniri bozulmuştu. Genç kadın telefon kulübesinin camına yaslandı ve kulağına dayadığı telefonu kısa bir süreliğine kulağından ayırıp göz devirdi.

Kollarımı göğsümde birleştirmiş kulübenin hemen birkaç adım ötesinde onu izliyordum. Selin'in tutuklanmasının üzerinden bir hafta geçmişti. Anka o zamandan beri Yiğit'e ulaşmaya çalışıyordu. Haluk'la birlikte Yiğit'in İzmir'deki evine dahi gitmişlerdi ama Yiğit bir anda ortadan kaybolmuştu ve kimse onu bulamıyordu. Angelina, Yiğit'in birkaç arkadaşını tanıyordu, onları arayıp Yiğit'in yeri hakkında bir ipucu bulabileceğini düşünmüştü. Bunun imkansız olduğunu bilsem bile kendini işe yaramaz hissettiğini biliyordum ve belki de çabalamak ona kendini iyi hissettirebilirdi.

"Pekala...beni dinle sik kafalı. Sana Türkçem yettiği kadar anlatmaya çalıştım ama hiçbir şey anlamıyorsun. Tanrı aşkına, sana kuzeniyim diyorum ne diye ikide bir bana asılıp duruyorsun?"diye bağırdı Angelina. Artık Türkçe konuşmuyordu. Yaslandığım duvardan doğrulup ağır adımlarla yanına ilerledim.

"Nerde o küçük sahtekar? Hepinizi bulacağım! Sik kafalılar!" diye bağırdı Angelina. Telefonu artık kulağına değil yüzüne doğru tutuyordu. Kulübeye girdiğimde genç kadının elindeki telefonu alıp geri astım.

"Bence anladılar."dedim İngilizce. Angelina sinirle ettiği küfürleri bölüp bana baktı.

"Anlamadılar! Sen de duydun değil mi? On kere Yiğit nerde dedim, kuzeniyim ona ulaşmam lazım dedim. Bana önemli olan Yiğit'in nerde olduğu değil senin nerde olduğun dedi! Bana ahlaksız tekliflerde bulundu!" dedi Angelina şaşkın bir şekilde. Gülmemek için yanaklarımı ısırdım.

"Hayır, senin sorduğun hiçbir soruyu anlamadılar. Öte yandan sik kafalı olduklarını epey iyi anlattın. Emin ol seni anladılar."dediğimde Angelina'nın sinirden kızarmış yüzünde küçük bir gülümseme belirdi.

"Anladılar değil mi?"dedi sırıtarak. Başımla onu onaylayıp telefon kulübesinden çıktım. Angelina'da benimle birlikte çıktığında uzun süredir telefonu meşgul eden ve bağıran çağıran bu yabancı kadından kurtulduğuna sevinen yaşlı amca telefonu kullanmak için kulübeye girdi.

"Yiğit'in yerini bulmayı çok istiyorum."dedi Angelina derin bir iç çekip. Birlikte kaldırımda yavaşça yürüyorduk. Başımı yere eğip kafamdaki şapkayı beni yok edecekmişçesine daha çok aşağı çektim.

"Onun için endişeleniyor musun?"diye sordum. Bir yandan da yanımızdan geçip giden insanların bizi tanıyıp tanımadığını anlamaya çalışıyordum.

"Dürüst olmak gerekirse hayır. Anka için daha çok endişeleniyorum."dedi Angelina. Yüzü düşmüştü.

"Ben de Anka için endişeleniyorum. Yiğit'le Anka uzun süredir görüşüyordu ama Yiğit kitabı Anka'ya vermektense Azra'ya vermeyi tercih etti. Bunca zaman olup bitecek olandan haberi varken bunlardan Anka'ya hiç bahsetmedi. Bu onu çok sinirlendirdi."dedim. Angelina başıyla onayladıktan hemen sonra eliyle çenemi kavrayıp başımı ona doğru çevirdi.

"Ne oldu?"dediğimde gülümsedi. Dişlerinin arasından konuşuyordu.

"Karşı kaldırımdaki kadın bizi izliyordu. Bakışları sana takıldı, tanıyacak diye endişeleniyorum. Arabaya gidene kadar yüzünü pek sağa çevirme olur mu?"dedi gülümsemesini bozmadan. Derin bir iç çektim.

"Pekala."dedim.

"Tanrım! Boktan bir haftaydı! Selin'in hayatımızdan çıkmasıyla her şey iyi olacak derken ortaya şu hala anlamakta zorlandığım kitap çıktı. Aslı'nın sahte ölümünü hepimizden gizlemeleri...özellikle Emre'den. Aslı onun ikizi, neden bu kadar sinirlendiğini anlayabiliyorum. Hiç haksız sayılmaz."dedi Angelina.

"Bilmesi gerekirdi tabii ama Azra'nın bana, Emre'ye ya da diğerlerine söylememesinin mantıklı bir nedeni olabileceğini düşünüyorum."dediğimde Angelina omuz silkti.

"Azra o günden sonra sizinle bu konuyu hiç konuşmadı değil mi?"dediğinde başımla onayladım.

"Bir haftadır doğru düzgün kimseyi görmüyorum. Bora ve Azra sürekli emniyete gidiyorlar. Emre desen kendini yeni yeni toparlıyor. Uğur zaten malum..."dediğimde Angelina'nın gözleri kinle parıldadı.

"O kadını elime verseler onu çıplak ellerimle öldürebilirim."dediğinde kendime engel olamayıp güldüm. Angelina güldüğümü görünce omzuma sertçe vurdu.

"Gülme Kaya! O Hülya denen kadın yüzünden bu haldeyiz. Telefon kulübesine geleceğiz diye seni bir suçlu gibi giydirdik. Herkes evden çıkmadan önce tanınmamak için farklı giyiniyor. Evin kapısına habercilerin dayanmasına az kaldı. Uğur desen, paramparça oldu. Onu öyle gördükçe kalbim acıyor, bunu hiç hak etmedi. Sik kafalı Hülya!"dedi Angelina. En sonunda yüzü sinirle buruşmuştu.

"Bugün Angel'in sik kafalı listesi kabarık desene."diye mırıldandım dalga geçerek. Angelina bana ayak uydurdu.

"Endişelenme, liste başında hep sen varsın."dediğinde gülerek kolumu omzuna attım ve onu kendime yasladım. Birlikte arabayı park ettiğimiz yere doğru yürürken başımı eğmeye devam ettim.

Selin'in tutuklandığı günün akşamında tüm haber programlarında biz vardık. O gün Angelina ve Hülya'nın görevi Selin'i kamerayla kaydetmekti. Bunu yerine getirmişlerdi getirmesine ama Hülya bize boş bir kaset verip esas kaseti iş yerine götürmüştü. Kaset haberlerde yayınlanmadan Haluk binayı basıp yayını durdursa bile Hülya'nın aylardır üzerinde uğraştığı bir haber sonunda yayınlanmıştı. Hepimizden öğrendiklerini kaydetmişti, bir sürü ses kaydı almış onlarca resim ve videoyla neredeyse bir belgesel çekmişti.

Bunu beklemediğimi söyleyemezdim ama haber kanalında konuk olarak Hülya'yı gören Uğur'un yüz ifadesini hala unutamıyordum. Hülya'nın olanlardan etkilendiğini düşünüp geceyi onunla geçirmek için evden çıkacağı sırada televizyonun karşısında öylece kalmıştı. Hemen sonrasında kimseye bir şey söylemeden hızla evden çıkmış ve gece geç saatlerde dönmüştü. Haluk'un aldığı duyumlara göre Uğur o gece kanalı basıp Hülya'yla konuşmak istemiş ama Hülya'yı orada bulamayınca iyice sinirlenip orada kavga çıkarmıştı.

Hülya'nın olan biten her şeyi insanlara anlatması bizim için büyük bir darbeydi ama en azından Selin olayının yayılmaması iyi olmuştu. Bunu kendi aramızda çözüp kapatmak istiyorduk. Haluk, Azra, Bora ve Erim neredeyse günün her saatini karakolda geçiriyorlardı. O gün binadan alınan tüm dosyalar tek tek inceleniyordu. Kamera görüntüleri de dahil tüm delillerin nerdeyse yüzde sekseni incelenmişti ama hala bu organizasyonda çalışan bir doktorun dahi adına ulaşamamıştık. Haluk isimleri Seçkin'den almıştı almasına ama bunu ispat edemezlerse elimiz boş çıkacaktık. Binanın deposundaki sedyeler bomboştu. İçeride yasal olmayan deneylerin yapıldığına dair bir iz dahi yoktu.

"Kaya..."dedi Angelina. Tatlı sesi beni düşüncelerimden sıyırıp almıştı.

"Efendim Angel?"dediğimde Angelina'nın bir yere baktığını gördüm. Bakışlarını takip edince hemen ileride arabamın kapısına yaslanmış düşünceli bir halde yoldan gelip geçenleri izleyen Bora'yı gördüm. Düşünceli görünüyordu. Ona doğru yürüdüğümüzü bile fark etmemişti. Kafasında bir şapka ya da bere yoktu. Tüm vücudunun renkli dövmelerle kaplı olduğunu düşünürsek içimizde en kolay tanınabilecek kişiydi. Adımlarımızı hızlandırdık. Bora'nın yanına geldiğimde önünde durup etrafa bakındım.

"Tanıyacaklar şimdi seni!"dedi Angelina. O da benim gibi etrafa bakınıyordu.

"Sana da merhaba."dedi Bora isteksizce.

"Sen merkezde değil miydin? İşiniz erken mi bitti?"diye sordum. Bora yaslandığı kapıdan doğruldu.

"Evet, bana ihtiyaç kalmadı. Eve dönecekken senin arabayı gördüm. Siz napıyorsunuz burada?"dedi Bora.

"Angelina Yiğit'in birkaç arkadaşının numarasını biliyordu. Yiğit'in nerde olduğu hakkında bir fikrimiz olur diye arayalım dedik."dediğimde Bora alaylı bir şekilde gülümsedi.

"Ne oldu? Size açık adres vermediler mi?"dediğinde Angelina gözlerini devirdi.

"Telefonları sana da versem Haluk'a iletir misin? Belki kaldıkları yerlere bakarız. Angelina, Yiğit'in arkadaşlarından herhangi birine gitmiş olabileceğini düşünüyor."dedim Bora'ya.

"Evet, gitmiş olabilir ama o piçin nerede olduğu umrumda bile değil. Anka bir haftadır boşuna Yiğit'e ulaşmaya çalışıyor. Deliğine saklanmıştır, ortalık sakinleşene kadar da çıkmaz. Yiğit'i bulmak bize bir fayda sağlamaz. Yiğit kitabı seneler önce Lara'dan çalmış, söylediğine göre o kitap serinin bir diğer kitabı ve serinin daha iki kitabı daha var. Onlar da kim bilir nerde!"dedi Bora.

"Yiğit bir araçtan fazlası değil. Kitabı güvence olarak çalmış olmalı. Bize bir yararı olmayacak. Onun bir bok bildiği yok."dedim Bora'nın dediklerini tekrar edercesine. Bora kafasıyla onaylarken Angel omuzlarını düşürdü.

"Azra nerde?"diye sorduğumda Bora'nın da omuzları düştü. Demek ki moralini bozan Azra'ydı.

"Merkezde."dedi. Suçlu küçük bir çocuk gibi ayakkabılarına bakıyordu.

"Senin canın mı sıkkın?"diye sorduğumda Bora başını iki yana salladı.

"Pekala, o halde atlayın da gidelim buradan. Yoksa birazdan biri Bora'yı tanıyacak. Şu an en son yapmak istediğim şey meraklı insanların radarına girmek."dedim. Sürücü kapısına uzanıyordum ki Angelina'nın sesiyle duraksadım.

"Kaya, hayatım?"diye seslendi. Başımı kaldırıp ona baktığımda Bora'da yüzünü buruşturmuştu.

"Ben merkeze bir bakmak istiyorum, işler nasıl gidiyor bir görmek istiyorum. Yanlış bilmiyorsam hemen iki sokak aşağıda. Oradan Azra'yla birlikte dönerim. Siz Bora'yla dönün."dediğinde kaşlarım çatıldı.

"Tek başına gitmen iyi olur mu bu durumda Angel? Arabaya bin seni merkeze bırakalım."dedim.

"Yok, siz gidin. Ciddiyim. Biraz hava alayım."dedi Angelina. Gülümseyip Bora'nın ona bakmadığından emin olunca başıyla bana Bora'yı gösterip dudak büzdü. En az benim kadar o da Bora'nın huzursuz göründüğünün farkındaydı.

"Tamam, dikkatli ol. Merkeze gittiğinde bana gittiğini söyleyen bir mesaj atar mısın?"dediğimde başıyla onayladı.

"Onunla konuşmalısın bebeğim."dedi Angelina yeniden başıyla yere bakan Bora'yı göstererek. Bora'nın Fransızca bilmediğini biliyordu dolayısıyla bunu Fransızca söylemişti.

"Dikkatli ol."dedim. Angelina yanımızdan uzaklaşırken bir süre onu izledim.

"O kadın neden sana hayatım diyor?"diye sordu Bora. Ona döndüğümde çoktan karşı kapıya yürümüş olduğunu gördüm. Bora'nın yüzündeki anlamlı gülümsemeye karşı göz devirip sürücü koltuğuna yerleştim. O da bindiğinde arabayı çalıştırdım.

"Angelina insanlarla böyle konuşur."dediğimde Bora alayla güldü.

"Bir gün bana da hayatım demeyecek değil mi?"dedi iğrenerek.

"Sanmıyorum. Sen de hayatım düzeyinde bir materyal yok."dediğimde Bora rahatlamış gibi yaptı.

"Hem Azra, Angel'in üslubuna alışık değil. Kızın sana hayatım demesine sinirlenebilir."dediğimde Bora'nın gülümsemesi devam etti ama oldukça küçük bile olsa solmuştu.

"Umrunda olacağını sanmıyorum."dedi Bora kısık bir sesle. Kaşlarım çatıldı. Dar sokaklardan geçtiğimiz için tüm dikkatimi yola vermiştim ama kendimi kısa bir süreliğine Bora'ya bakmaktan alıkoyamadım.

"O ne demek şimdi?"dediğimde Bora omuz silkti.

"Şaka yapıyorum. Umursar tabii...sadece Azra pek kıskanç biri değil."dedi kestirip atarcasına.

"Moralin neden bozuk anlatmayacak mısın?"dediğimde Bora anlamamazlıktan geldi.

"Bir haftadır sabah akşam ilaç deposunda teşkilatın el koyduğu kayıtları okuyoruz. Sen de merkeze gelseydin bilirdin hayatım."dedi Bora. Bilerek sonunu iğnelemişti. Gülümsedim. Hala konuyu dağıtmaya çalışıyordu. Böyle yapacağını biliyordum. Bora konuşmak istemediğinde onu konuşturmanın tek yolu öncesinde aklını kısa bir süreliğine dağıtmaktı.

"Raporlardan bir şey çıktı mı?"diye sordum. Polis teşkilatı ilaç deposunda bulunan tüm verilere el koymuştu. Tüm kayıtlar tek tek inceleniyordu.

"Haluk olan biteni çok sakin karşılıyor ama Erim çıldırmak üzere. Raporlardan hiçbir şey çıkmıyor. Ne orada görev yapan doktorların kimler olduğunu biliyoruz ne de hangi ilaçları denediklerini ya da kimlerin üzerinde denediklerini. Oldukça normal bir ilaç firmasının yıllık gelir tabloları ve satış stratejilerinden oluşan yüzlerce dosya var. Sanki Seçkin her şeyi götünden uydurmuş ve Selin denen kız da bizim hayal gücümüzün eseri gibi. Bu akşam dosyaların hepsi işlemden geçmiş olacak. Firmayı suçlayabileceğimiz hiçbir şey yok. Erim eve döndüğünde ona çatmamaya çalış."dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Peki ya Selin? Onunla ilgili bir gelişme var mı?"diye sordum.

"Selin'in suçlamaları hala aynı. Mahkemesi yakındır."dedi Bora koltuğun kenarına yasladığı elini sallayarak. Ona cevap vermediğimi görünce devam etti.

"Aslı'nın da Haluk'un da bunu yaptığına hala inanamıyorum."dedi Bora, sinirlenmişti.

"O kızın yaptıkları yanına kalacak. Elimizdeki görüntülerde Aslı'yı öldürmeye teşebbüs ettiğini görüyoruz hem üstüne kendi de sorgusunda itiraf etti. Aslı hanım ne yaptı, suç duyurusunda bulunmadı. Peki ya Haluk? Kızı ne kadar içeri tıkıp en az on yıl yatırabilecek suç varsa üstünü kapadı. Adam her şeyin üstünü kapadı!"dedi Bora. Sesini yükseltmişti.

"Aslı'nın böyle yapacağı belliydi."dediğimde bu sadece Bora'yı daha çok sinirlendirdi.

"Ne var şu kızda anlamıyorum. Onu ters kelepçe götürmeleri için aylarca plan yapan biz değilmişiz gibi şimdi de az ceza alsın diye uğraşıyor gibiyiz. Bırakın çeksin cezasını."dedi Bora kendi kendine.

"Sana bir şey soracağım. Bunu sormaya hiç fırsatım olmadı. Azra'yı ya da seni yalnız yakalamayı bekliyordum."dediğimde Bora'nın öfkesi aniden söndü.

"Sor."dediğinde bir süre doğru kelimeleri aradım. Bu sessizliğim Bora'yı germişti.

"Neden planın dışındaydım?"dediğimde Bora derin bir nefes aldı.

"Ne düşündüğünü biliyorum. Yıllar önce, Anka'nın her planı bozacak bir planı olduğunu hatırlıyorum. Bu öyle değil, sen planı bozmayacaktın. Ya da diğerleri..."dediğinde tuttuğum nefesimi bıraktım. Ayliz, yıllar önce Anka'ya onsuz yaptığımız her planda eğer onu da plana dahil etmiş olsaydık birimizin öleceğini söylemişti. Bunun hakkında çok düşünmüştüm. Bu plana dahil olmamaksa beni endişelendirmişti.

"O halde neden?"dedim biraz daha rahatlamış bir halde.

"Kitapta gördüğümüze göre Selin, Aslı'yı öldürecekti. Kaçarken Erim ve sen onu durduracaktınız. O da kaçabilmek için seni bacağından vuracaktı."dedi. Atlayıp onu böldüm.

"Yani Selin Aslı'yı öldürüp beni de vurarak kaçacaktı."dediğimde Bora başıyla onayladı ama içimden bir ses bundan daha fazlası olduğunu söylüyordu.

"Selin'i yolun sonunda Emre öldürecekti."dediğinde yutkundum. Demek Selin de ölecekti.

"Aslı, Emre'nin bilmemesini istedi çünkü Emre'nin Selin'e birkaç bakışını yakalamış. Onun sevdiği kadını öldürmesini istemedi, bunu atlatamayacağını biliyordu."dedi Bora. Arabadaki hava ağırlaşmıştı, camı araladım.

"Azra kitaptaki olayı değiştirmek için sahneyi tamamen değiştirmek istedi. Fikrin işe yarayıp yaramayacağını bilmiyorduk ama eğer Emre orada olmazsa en azından Selin'i öldürmezdi. Öte yandan Erim'de çatıda Haluk'la kalınca Selin'i durduramayacaktı. Aslı'da Selin onu öldürmeden öldüğünde her şey değişebilirdi. Herkesin yaşadığını düşünürsek, Azra haklıydı. Kitabı değiştirebiliriz."dedi Bora. Canı yeniden sıkılmıştı. O gün karavanda konuştuklarımızı düşünmekten uyuyamıyordum. Azra öldüğünü görmüştü. Bunu değiştirmek için çabalıyordu ve tek başına bunca işin altına girmiş olması bana kendimi suçlu hissettiriyordu.

"Kitap değiştirilebiliyor, gözlerimizle gördük. O ölmeyecek Bora."dedim. Bir elimi direksiyondan ayırmadan diğeriyle Bora'nın omzunu sıvazladım.

"Evet. Evet, o kitap saçmalıktan ibaret! Yazan hiçbir şey olmadı. Hem Aslı yaşıyor! Kitabın kalanında yok ama yaşıyor. O bizim kozumuz."dedi Bora. Bunları bana değil de kendine söylüyor gibiydi.

"Senin canın bu yüzden sıkkın değil mi?"dediğimde Bora başıyla onayladı. Onun için üzülüyordum. Onu cesaretlendirip desteklemek için bir konuşma yapacaktım ki Bora'nın yüz ifadesi dikkatimi dağıttı. Hemen ilerideki bir şeye bakıyordu. Şaşırmıştı.

"Oradaki Emre mi?"dediğinde baktığı yere döndüm. Anka'nın evine sapan tenha yola gireli çok olmamıştı. Yol kenarına çekilmiş iki araba vardı. Hemen ilerisinde Emre ve daha önce hiç görmediğim bir adam tartışıyor gibiydi.

"O adam da kim?"dedim. Endişelenmiştim. Hızlanıp iki arabanın arkasına park ettim ve hızla kemerimi çözüp kapıyı araladım.

"Emre'nin genel müdürü. Kerem."dedi Bora. O da benimle birlikte dışarı çıkmıştı.

Emre hızla bir ileri bir geri yürüyor, arada birse karşısındaki takım elbiseli adama bağırmak için duruyordu. Yanlarına yaklaştığımızda bizi ilk fark eden Emre'nin yanındaki adam oldu.

"Her şey yolunda mı?"diye sordum. Emre bir küfür savurup birkaç adım geri gitti ve arkasını döndü ama karşısındaki adam direkt bize dönmüştü.

"Beyler, bu adamın açma kapama düğmesi falan yok mu?" diye sordu sinirle.

"Neler oluyor?"diye sordum.

"Geçen hafta şirkete yapılan saldırı haberlere düşünce bir anda şirket viral oldu. Satışlar arttı, her şey yolunda derken şu son geliştirdiğimiz lensler çok ilgi çekmiş olsa gerek bugün bir takım problemler çıktı. Bu lenslerin etik olmadığıyla ilgili bir kampanya başlatıldı ve lincin üstünden bir saat bile geçmeden ürünün lisansını iptal ettiler."dedi Kerem hararetle.

"Hadi be! Kötü olmuş."dedi Bora.

"Geçmiş olsun."dedim.

"Sağ ol. Üstüne ne oldu biliyor musun? Saldırı gününü kameralar arızalanmıştı ama karşı binanın kameralarından biri saldırganı çekebilmiş. Şirkete saldıran Aslı'ymış! Patron delirdi tabii. Neymiş Aslı'yla kavga edecekmiş, ona gününü gösterecekmiş. Melek gibi adam, şiddet eğilimi de yok ama baya baya küçücük kıza şiddet uygulamaya gidiyor. Zor durdurdum, bir şey yapın ben daha fazla bu lavuğa laf anlatmak istemiyorum."dedi Kerem.

"Patronunla ilişkin güzelmiş."diye mırıldandım. Emre aniden arkasını dönüp üzerimize doğru yürümeye başladı. Kerem onu yakalamaya çalışsa da ondan sıyrıldı ve Bora'nın yakasına yapıştı.

"Bu da mı plandı? Aslı'yı sen mi yolladın?"dedi Bora'yı yakasından sarsarak.

"Konuşsana!"diye bağırdı hemen ardından. Bora'nın kaşları çatılmıştı. Ellerini Emre'nin dirseklerine koyup kendini geriye itti.

"Seni oyalamak için bir şey yapmamız gerekiyordu. Aslı'da bu planı önerdi."dedi Bora sinirle. Emre geriye kaçan Bora'ya doğru birkaç adım atıp yeniden yakasını kavradığında Bora bu sefer dirseklerine vurup kendini elinden kurtardı.

"Ee! Yeter be! Şirketine olanlar için üzgünüm ama bu benim suçum değil! Suçlu arıyorsan ikizine git. Camlarını indirirken oldukça eğlenmiş."dedi Bora. Bu sözleri duyan Kerem'in ağzı açık kalmıştı.

"Sen ne diyorsun? Adama gel şu boku yerden al dedik adam geldi sıvadı!"dedi Kerem. Koşar adım Emre'nin yanına geldiğinde ben de Kerem'e yaklaştım.

"Emre sen bunu dinleme kardeşim. Ne diyorsunuz anlamadım ama Aslı'yı dövmek çare değil."dedi Kerem sakin kalmaya çalışarak. Bir elimi Kerem'in omzuna koyup onu geri çektim.

"Aslı'yla Emre'yle çok dövüşür. Yüzde altmış Aslı kazanır. Kavga ederlerse endişelenmen gereken kişi Emre olur ama kavga edeceklerini sanmıyorum."dedim genç adamın kulağına eğilip.

"Hayatım kaydı görmüyor musun? Önce Selin denen kız, sonra şirkette olanlar! Tanrı aşkına Aslı'yı kaburgasına saplı bir baltayla gördüm! Bana öldü dediniz."diye bağırdı Emre. Hemen yanımda duran Kerem'in ağzı yeniden açık kaldığında gülümsememek için yanaklarımı kemirdim.

"Bunları konuştuk! Sana her şeyi anlattım. Ne diye delirdin yine? Zorunda kaldık diyorum, Aslı ölecekti sen de o kızı öldürecektin! Her şey yoluna girdi, sen böyle durup durup konuyu baştan açacak mısın?"diye bağırdı Bora.

"Ben sarhoş muyum? Bunlar ne diyor ne baltası ne ölümü hiçbir şey anlamıyorum. Kafam mı iyi benim? Ne kullandım ben?"diye sordu Kerem bana dönüp. Kafası gerçekten karışmıştı.

"Emre sana daha sonra açıklar. Buradan sonrasını biz hallederiz, sen evine dön."dediğimde Kerem itiraz edecekti ki onu sertçe arabasına doğru çevirip hafifçe ittim.

"Kusura bakma Bora Firan, ben olan biteni bir haftadır biliyorum! Aylardır bilmediğim için alışamamış olsam gerek."dedi Emre. İğneleyici konuşuyordu ama Bora bunu anlamamıştı. Kerem'in arabasının yanından olan biteni izlediğini görünce olan biteni durdurmam gerektiğini anlamıştım.

"Alışırsın tamam. Sorun değil."dedi Bora. Emre dişlerini sıktı, yumruğunu havaya kaldırmıştı ki aralarına girdim.

"Kesin şunu!"diye bağırdım ikisine de. Emre öfkeli gözlerle Bora'yı süzdükten sonra geri dönüp koşar adım arabasına bindi. O eve doğru ilerlerken biz de Bora'yla arabaya koştuk. Kerem'den hızla uzaklaşırken bir yandan da Emre'ye yaklaşıyorduk. Emre arabayı evin girişine park ettikten sonra aşağı indiğinde arabayı olduğu yerde bırakıp aşağı atladım.

"Emre!"diye bağırdım. Genç adam durdu. Yanına yetiştiğimde Bora'nın benimle gelmek yerine arabayı park ettiğini gördüm. Emre'yle daha fazla konuşmak istemiyor olmalıydı.

"Aslı'ya kızma. Bizi korumak için yaptıklarını biliyorsun. Böyle büyük sonuçlarının olabileceğini kimse bilemezdi. Şirkette olanlar için üzgünüm ama Aslı'yla aranı bozmak sana bir şey kazandırmayacak."dedim bir çırpıda. Emre oldukça sakin görünüyordu.

"Aslı'ya kızmayacağım. Ben...bilmiyorum Kaya. Her şey üzerime geliyormuş gibi hissediyorum. Bu kadar kızdığım kişi Aslı ya da Bora değil."dediğinde derin bir nefes aldım.

"Bunları yaşamak zorunda olduğun için üzgünüm. Yapabileceğim bir şey varsa yapmaya hazırım."dediğimde Emre hafifçe gülümsedi.

"Şimdilik yok ama teşekkür ederim."dediğinde kolumu omzuna attım. Birlikte evin kapısına doğru yürüdüğümüz sırada bir araba sesi duyduk. Emre'yle aynı anda arkamızı döndüğümüzde bunun Erim'in arabası olduğunu fark ettim.

"Erken geldiler."dedi Emre. Başımı salladım. Yarım saat arayla gelmiştik. Erim arabayı Emre'nin arabasının yanına park etti ve içinden Azra ve Angelina indi.

"Yakaladık sizi!"dedi Angelina. Ondaki heyecan diğerlerinde yok gibiydi. Bora haklıydı, Erim sinirli görünüyordu.

Azra Erim'in omzunu sıvazladıktan sonra hemen geride sigara içen Bora'ya doğru ilerledi. Angelina ve Erim yanımıza doğru ilerlerken Emre'de kapıyı çalmıştı.

"Ee, sormayacak mısınız bir şey buldunuz mu diye?"dedi Erim keyifsizce. Bora'nın uyarılarını göze alarak sessizliğimi korudum ama Emre hemen atıldı.

"Ne oldu? Tıkıyor muyuz o doktorları içeri?"dedi Emre.

"Tıkmıyoruz! Hiçbir şey bulamadık! Hiçbir şey!"dedi sinirle. Emre bana baktığında omuz silktim.

"Seçkin bize isimleri verebilir, bu yetmez mi?"dedi Emre. Bu sadece Erim'i daha çok kızdırmıştı.

"Aa, ne kadar parlak bir fikir. Bu kadar zeki olduğun için senin bir şirketin var ve benim yok değil mi? Sence bunu ilk düşünen sen misin Emre?"dedi Erim sertçe.

"Yardımcı olmaya çalışıyor."dedi Angelina çekinerek. Erim, Angelina'ya bakmıyordu.

"Seçkin tanık koruma programını reddediyor mu hala?"diye sorduğumda Erim başıyla onayladı.

"Henüz tanık olarak kayıtlara geçmediği için aslında programa giremez ama Haluk yine de ona koruma ayarlayabileceğini söylemişti. Kabul etmedi, inatçı adam. Biz bu işin içindekileri bulana kadar onlar Seçkin'i bulup ortadan kaldıracak haberi yok."dedi Erim.

"Aslında Seçkin korunmayı kabul etmişti ama isteği olmadı."dedi bir başka ses. Kapıda duran Aslı'ydı. Kapıyı açıp ne zamandır bizi dinlemişti emin değildim. Aslı'yı gören Emre kısa süreliğine dişlerini sıktı.

"Haluk bana bundan bahsetmedi."dedi Erim şüpheyle.

"Evet çünkü Seçkin benim başında olduğum bir koruma ekibi tarafından korunmak istediğini söyledi. Ben de bunu kabul etmedim o yüzden korunmuyor."dedi Aslı omuz silkerek.

"Neden kabul etmedin?"diye sordu Angelina.

"İnsanların her istediği olmaz Angelina."dedi Aslı kısa bir süreliğine gözlerini kısarak. Bir elinde kraker olduğunu yeni fark ediyordum. Aslı krakeri ağzına attıktan sonra kapıyı tamamen aralayıp içeri doğru ilerledi. İçeri ilk giren ben olmuştum. Salona doğru ilerledim, sesleri duyabiliyordum. Anka'nın kahkaha sesi kulaklarıma ulaştığında dudaklarım yukarı kıvrıldı.

"Bu kadar komik olan ne basit kuş?"diye sordum salonun girişinde kapıya yaslanıp. Anka kahkahalarının arasından bana baktı. Elindeki telefondan bir şey izliyordu. Hemen yanında oturan Uğur'un yüzündeki ifadeye bakılırsa bu onunla alakalıydı.

"Kaya, bunu görmelisin..."dedi Anka yeniden kahkahalara boğulmadan önce.

"Küçük, bir tek sana gösteriyorum demiştim!"diye yakındı Uğur. Anka'nın oturduğu koltuğa gidip başımı uzattım. Bir adamın buz üzerinde kayarkenki videosunu izliyordu. Adam çok kısa bir süre sonra kırılan buzun içine düşüyor ve görüntü bitiyordu.

"Bu sen misin?"diye sordum sırıtarak. Uğur gözlerini kısmış Anka'ya tehditkar bakışlar atıyordu.

"Bakma öyle! Viral olmuştu dedin. Dünyanın her yerinden insanlar görmüş ama bizden saklıyorsun."dedi Anka.

"Tabii saklıyorum kızım. Viral miral bilmez bizim köylüler."dedi Uğur başta beni ardından salona gelen diğerlerini göstererek.

"Bu ne lan?"dedi Bora gülerek. İçeri girdiğini bile görmemiştim. Bora gülmeye başladığında Anka'nın kahkahaları arttı.

"Neden böyle bir video var?"dedim sırıtarak. Uğur huysuzluğa devam ediyordu. Anka kendini güçlükle durdurup açıkladı.

"Uğur Fransa'dayken takipçilerinin izleyip eğleneceği hem de onu takip etmeyen insanların ilgisini çekebileceği bir video çekmek istemiş. Menajerine buzda iç çamaşırıyla kaymak istediğini söylemiş. Sonra her şey ayarlanmış derken Uğur'un kaydığı buzun ilerisi çok inceymiş. Buz kırılmış ve Uğur içine düşmüş."dedi. Hemen ardından kahkaha attığında yüzümdeki gülümseme sırıtışa dönmüştü.

"Ben bunu izlemiştim. Çok komikti."dedi Angelina sırıtarak.

"Beni takip eden, sosyal medyadan anlayan birileri de var aramızda."dedi Uğur, Angelina'ya göz kırparak.

"Ben haber sitesinde görmüştüm. Fenomen olmaya çalışan Türk senarist Uğur Sert, hastanelik oldu diyordu."dedi Angelina. Bu Anka'yı daha çok güldürürken Uğur'un yüzündeki gülümsemeyi soldurmuştu.

"Bunlarla kala kala bunlara benzedin Angelina. Benim için artık sen de sıradan bir köylüsün."dedi Uğur. Angelina yalandan dudak büzmüştü. Erim olan biteni kapı eşiğinden izledikten sonra katılmadan odasına çıkmıştı. Azra ve Emre mutfaktaydı, Aslı'ysa bizi köşeden sırıtarak izliyordu.

"Bir de kaymaya çalışıyor, şu hale bak!"dedi Bora kahkahalarının arasından. Anka'nın elinden telefonu almış tek başına izliyordu.

"Ne var kayamaz mıyım?"diye sordu Uğur ciddiyetle.

"Eskiden de kayamazdın üzülme. Bana kaymayı Kaya öğretecek dediğin gün anlamıştım kayamayacağını."dedi Bora. Kaşlarım havaya kalktığında Anka ve Angelina sırıtarak bana bakıyordu.

"Hadi ordan! Yarıştığımızda Kaya seni hep yenerdi."dedi Uğur.

"Evet çünkü Kaya kaymıyor, adam koşuyor. Sana da anca koşmayı öğretebilirdi, onu da öğretememiş."dedi Bora yeniden.

"Uğur'a mı giydiriyorsun bana mı anlamadım."dedim Bora'ya. Bora sırıtıp bana göz kırptı. Arabadaki ruh halinden sıyrılması hoşuma gitmişti.

"Sen kaymayı biliyor musun?"diye sordu Anka şaşkınlıkla Bora'ya.

"Tabii, anca görkemli Kaya Sözeri'de bulunabilecek bir özellik gibi geliyor bu değil mi? Saz çaldığımı öğrendiğinde de bu tepkiyi verdin Anka, kırılıyorum artık."dedi Bora.

"Hayır saçmalama!"dedi Anka gülerek.

"Saat kaç?"diye sordu Uğur.

"Sekiz kırk."dedi mutfak kapısında elindeki birayla içeri giren Emre.

"Ne dersiniz? Kayalım mı?"dedi Uğur. Heyecanla bize bakıyordu.

"Olmaz Uğur. Eğlenmenin zamanı değil."dedi Emre oldukça ciddi bir ifadeyle.

"Evet, Erim'in de canı çok sıkkın zaten. Raporlardan bir şey çıkmadı."dedi Azra.

"Yiğit'ten de ses yok."dedi Anka. Suratı düşmüştü. Angelina'nın başını yere eğdiğini gördüm.

"Birkaç saatliğine. Korkmayın on iki olmadan eve getiririm sizi. Erim gelmez."dedi Uğur yeniden.

"Uğur, başka zaman yaparız."dedi Bora. Bir anda herkesin ciddileşmesini tuhaf bulmuştum.

"Başka zaman söz."dedi Azra ağabeyine.

"Yeter!"diye bağırdı Uğur. Kimse bunu beklemiyor olsa gerek herkes şaşkınlıkla Uğur'a bakıyordu. Uğur'un boynundaki damarlar kabarmıştı.

"Kesin şunu! Yiğit, kitaplar, ilaç firması, doktor Seçkin, Haluk, Selin derken çıkmaza saplandık. Ne biliyor musun? Hayatımın aşkı olduğunu sandığım kadının beni hiçbir zaman sevmediğini ve sadece bilgi alıp haber yapmak için yanımda olduğunu öğrendim. Hayatımda ilk defa bir kadına aşık oldum ve yıllardır sabırla beklediğim o büyük aşk bana karşılığında bunları getirdi. Mutsuz musunuz? Tüm bu olanlar canınızı mı sıkıyor? Benim de! Günlerdir nefes bile alamıyorum! Haberlerde her yerdeyiz. Her yerdeyim. Onay alan filmlerimden biri projeyi sırf bu yüzden iptal etti. Kariyerimin patlama noktası olacak dediğim işiyse kaybetmek üzereyim. Kendimden nefret etmeme az kaldı çünkü  tüm bu olanlara rağmen Hülya'ya deli gibi aşığım. Kendime saygımı yitirmemem için bunun için oturup sızlanamam. Çünkü eğer olurda yaşananları düşünüp sızlanırsam benden bu kadar. Devam edemem çocuklar, o kadar güçlü değilim. Şimdi kıçınızı kaldırın ve benimle paten kaymaya gelin. Yoksa ben gidiyorum."dedi Uğur. Sinirle başladığı konuşmasını sakinlikle bitirmişti. Kısa bir sessizliğin ardından Emre kıpırdandı.

"O zaman ben arabayı ısıtayım."dedi Emre oturduğu yerden kalkıp.  Bora, Uğur'a doğru uzanıp elini omzuna koyduğunda Uğur irkilip geri çekildi.

"Bana acıyan bir destek konuşması yapma."dedi Uğur, oldukça ciddiydi. Bora hafifçe gülümsedi ve uzanıp elini Uğur'un omzuna koydu.

"Seni yeneceğim bok herif."dedi en sonunda. Bu Uğur'u gülümsetmişti.

"Kimlerin benzini var? Tahmin yürütüyorum. Emre ve Anka. Geri kalanlar için bir umudum yok. Bu evde tek sorumluluk sahibi insan bu ikisi."dedi Aslı. Haklıydı.

"O zaman ben de arabayı ısıtayım."dedi Anka. Kalkabilmesi için elimi uzatmıştım. Genç kadın elimi tutup ayaklandı ve yanağımı öpüp salondan çıktı. Angelina'da hemen peşinden gitmişti.

Uğur, Azra ve Bora'da birlikte ayaklanıp salondan çıkmıştı. Geride bir tek ben kalmıştım. Hole ilerleyip durdum. Erim'e haber vermek için yukarı çıkan Aslı'yı bekliyordum. Genç kadın merdivenlerin başında göründüğünde yüzündeki ifadeden Erim için endişelendiğini görebiliyordum.

"Ne dedi?"diye sordum.

"Geç kalmayın ve Haluk'a nerede olduğunuzu haber verin dedi. Aslında Erim'in de bu evde yalnız kalmaması iyi olur. Siz gidin ben kalacağım."dedi Aslı. Ona fark ettirmeden gülümsedim. Neden kalmak istediğini biliyordum.

Hafta boyunca Aslı sürekli olarak ortadan kaybolup durmuştu. Aslı'nın eve geldiği zamanlarda Seçkin'in de eve döndüğünü fark etmem zor olmamıştı. Aslı her gün genç adamı takip ediyor olmalıydı. Onu korumayacağını söylemişti ama kimseye söylemeden ona göz kulak oluyordu. Bunu biliyordum çünkü onu iyi tanıyordum.

"Sen bilirsin ama Uğur ve Bora'nın yarışını kaçırmamalısın."dedim. Aslı yüzünü buruşturdu.

"Niye ki?"dediğinde sırıttım.

"Çünkü Bora haklıydı. Uğur'a kaymayı tam öğretememiş olabilirim."dediğimde Aslı güldü.

"Doktor Seçkin'i de davet edeceğim. O günden sonra neredeyse onu hiç görmedim. Biraz kafası dağılır belki."dediğimde Aslı'nın dikkatini çekmiştim.

"Herkes çıktı mı?"dedi Aslı öksürüp. Başımla onayladım. Aslı montunu giyerken ben de onu izliyordum.

"Geliyorsun."dediğimde Aslı gülümsedi.

"Uğur'un rezil olacağını söylediğin an gelmeye karar vermiştim bile."dediğinde gülümsedim ve genç kadının kapıdan çıkmasını izledim.

***

(Bölüm Şarkısı/2: Sena Şener- Kapkaranlık Her Günüm)

Uğur'un bizi götürdüğü pist şehrin içindeydi. Ulaşmamız neredeyse kırk dakika sürmüştü. Tüm yolculuk boyunca Seçkin'in ağzını bıçak açmamıştı. Aslı'dan uzak duruyor ve her ne olursa olsun onunla diyaloğa girmiyordu. Bu Aslı'yı sinir ediyordu ama genç kadın bunu asla belli etmeyecekti. Arabadan indiğimizde Seçkin tek bir söz etmeden rengarenk tabelasıyla yolun yarısını aydınlatan binaya ilerledi.

"Bunun derdi ne böyle? Bebek bakıcılığı yapmayı kabul etmedim diye bana kızamaz."dedi Aslı, Seçkin'i süzerek.

"Bence sana kızgın değil. Bilmiyorum Aslı, o günkü halini hatırlasana. Selin'e onu öldürmesi için neredeyse yalvarıyordu. Seçkin çok tuhaf biri. Sorunu kendiyle."dedi Azra omuz silkerek. Anka'da arabadan inip yanımıza gelmişti. Hep birlikte tabelayı inceledik.

"Uğur bu kadar çok insanı nerden tanıyor?"diye mırıldandı Anka. Onu belinden yakalayıp hafifçe kendime çektim ve açıkta kalan omzunu öptüm.

"Konu Uğur olunca her gün şaşırmak mümkün."dedim. Bu saatte açık olan bir buz pateni pisti ayarlamıştı. Uğur gerçekten de her işini tanıdıkları aracılığıyla halledebiliyordu.

"O kadın onu çok üzdü. Ne kadar incindiğini göstermiyor, Uğur hep kapalı bir kutuydu biliyorsunuz. Onun için çok üzülüyorum."dedi Azra.

"O kadına güvenmek hataydı."dedi Aslı. Ellerini saçlarına geçirdi ve tüm saçlarını yukarıya doğru taramaya başladı. O saçını bağlamakla uğraşırken Azra sinirle mırıldanmaya devam etti.

"Bizi ifşalaması bir yana Uğur'u sevdiğini sanıyordum. Hülya'yı bir elime geçirsem! Görür ağabeyimi bu hale getirmek neymiş!"dedi Azra kinle.

"Ne yapacaksın? Ona mısır ekmeği mi fırlatacaksın laz güzeli?"dedi Aslı. Azra hafifçe Aslı'nın omzuna vurdu.

"İyi oyuncuymuş. Ben ona güvenmeye başlamıştım."dedi Azra omuz silkerek.

"Ee, bir iyi oyuncu Bora değil. Onun da Lara için kendini yerden yere attığını izledik ama meğerse hepsi senin oyununmuş."dediğimde bu sefer Anka bana hafifçe vurdu. Ne olduğunu anlamadığım için Anka'ya baktığım sırada Azra hafifçe güldü.

"Haklısın."dedi sessizce. Moralini bozmuştum. Anka'ya sorgu dolu gözlerle bakarken Anka benden hafifçe uzaklaştı.

"Hadi içeri girelim."dedi, bir kolunu Azra'nın diğerini Aslı'nın omzuna atmıştı. Bir süre ilerlediler. Onları izlerken cebimdeki pakete uzanıp içinden bir adet sigara çıkardım. Onları takip etmediğimi anlamaları kısa sürmüştü.

"Gelmiyor musun?"diye seslendi Anka.

"Birazdan geleceğim."dedim elimdeki sigarayı havaya kaldırıp. İçeri girdiklerini görünce sigarayı dudaklarımın arasına alıp ceplerimde çakmak aradım.

"Siktir!"diye mırıldandım. Çakmağım yoktu. Sinirle soluyup sigarayı geri pakete koyduktan sonra ağır adımlarla binanın girişine doğru ilerledim. Arabayı binanın yanına park etmiştik. Tam köşeyi dönüp binanın girişine ilerleyeceğim sırada girişte bir araba gördüm. Duvara sinip eğildim.  Bu da kimdi böyle?

Arabanın farları gözümü alıyordu, içinde kim olduğunu göremiyordum. Binanın kapısı büyük bir gıcırtıyla açıldı, sessizce uzanıp dışarı kimin çıktığına baktım. Bu Uğur'du. Uğur'un çıktığını gören araba binaya yaklaştı. Motoru durdurduğunda farların da kapanmasıyla arabadan inen kadını tanıdım. Bu gelen Hülya'ydı.

"Ne işin var burada? Neden bana mesaj atıyorsun?"diye sordu Uğur. Hülya arabadan inip Uğur'a doğru yürüdü.

"Ben...konuşmak istiyorum."dedi Hülya. Çekingen görünüyordu.

"Konuşacak bir şeyimiz kaldı mı sence?"dedi Uğur. Sinirli görünmüyordu. Neredeyse o da Hülya kadar çekingendi.

"Uğur, seni üzmek istememiştim. Beni anlaman lazım. Bu benim işim."dedi Hülya başını öne eğip.

"Ne iş yaptığını biliyorum Hülya. Ben...ben anlamıyorum. Bunu planladın mı? Bizim hakkımızda bilgi edinebilmek için beni mi gözüne kestirdin?"diye sordu Uğur sitemle.

"Hayır. Uğur, yemin ederim bunu planlamadım. Sadece...işler böyle gelişti."dedi Hülya çekinerek.

"İşler böyle gelişti..."diye tekrarladı Uğur.

"Hepiniz iyi insanlarsınız. Sen çok iyi bir insansın. Haberi yayınlamam sizden nefret ettiğim anlamına gelmiyor. Bu sadece benim işim, bunu yapmak zorundayım."dedi Hülya. Uğur sinirle güldü. Gülüşü kısa sürmüştü, aniden yüzü düştü.

"Yaptıkların umrumda değil. Sadece bir şeyi bilmek istiyorum. Beni sevdin mi?"diye sordu Uğur. Sesi titremişti. Hülya başını kaldırdı.

"Ne?"dedi Hülya. Uğur'u duymuştu.

"Beni bir kez olsun sevdin mi? Yaşadığımız her şey bir yalan mıydı çünkü...çünkü ben..."Uğur'un ağlamaklı sesi Hülya'yı şaşırtmıştı. Genç kadın hızla kendini toparladı.

"Seni sevmiyorum. Bu şekilde olması gerektiği için üzgünüm ama bana ilgi gösteriyordun ve içinize girmek istiyorsam bu ilgiyi kullanmalıydım. Bunu önceden planlamamıştım ama sen bana güzel bir kapı olarak göründün ve işler de böyle gelişince ben de ayak uydurdum. Özür dilerim Uğur. Seni üzmek istemedim."dedi Hülya yeniden başını eğip. Uğur'un gözlerinde sönmemek için direnen ışık sadece birkaç saniye içinde sönmüştü. Güçlükle yutkundu.

"Git buradan."dedi Uğur.

"Efendim?"dedi Hülya başını kaldırıp. Uğur'u duymuştu. Hülya, Uğur'u hep duymuş ama hiç anlamamıştı.

"Bizden alacağını aldın, yapacağını yaptın. Şimdi git burdan."dedi Uğur yeniden.

"Ben sadece üzgün olduğumu söylemek istedim. Keşke başka türlü olsaydı."dedi Hülya. Uğur cevap vermemişti. Hülya sessizce arabasına binip uzaklaşırken Uğur arkasından bakıyordu.

Olduğum yerde doğruldum. Uğur bir süre daha öyle durdu. Ona doğru ilerleyip ilerlememek arasında kalmıştım ama en sonunda ona yaklaştım. Ayak seslerini duymuştu, arkasını döndüğünde Uğur'un ağladığını gördüm. Gözleri kızarmıştı, gözyaşları yanaklarından süzülürken ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Hiçbir şey söylemeden ona doğru ilerlemeye devam ettim. Uğur bana doğru birkaç adım atıp aramızdaki mesafeyi kapattı ve bana sıkıca sarıldı. Güzün geldiğini hisseden bir yaprağın dala son bir kez sıkıca sarılması gibi beni sıkıca sarmaladı. Sırtını sıvazlarken genç adamın burnunu çektiğini duydum.

"Üzgünüm."diye fısıldadım kulağına.

"Beni sevmemiş. O beni hiç sevmemiş. Hislerimi kullanmış, her şey...yalanmış."dedi Uğur güçlükle. Sessizce ağlıyordu, dikkat çekmek istemiyordu.

"Çok üzgünüm Uğur."dedim titreyen sesime aldırmadan. Uğur'u bu halde görmek gözlerimi doldurmuştu. Çektiği acıyı elimle tutabiliyor gibi hissediyordum. Ona daha sıkı sarılıp gözlerimi kapadım. Gözlerimi kapamamla birlikte birkaç damla yaş yanaklarımdan süzülmüştü. Uğur sessiz olmak için elinden geleni yaparak ağlamaya devam etti.

***

(Bölüm Şarkısı/3: Rhys Lewis- Hold On To Happiness )

"Siktir git!"diye bağırdı Bora sinirle. Pistin sonunda ona sırıtan Uğur'a yetişmeye çalışıyordu.

"Ne oldu ayaklı boyama kitabı? Sen yaşlanınca işin bitti. Her çocuk başına on yaş aldın haberin yok. Hadi bakayım, ikile."dedi Uğur keyifle.

"Bir daha!"diye bağırdı Bora. İkisi de bir çocuktan farksız görünüyordu.

"Olmaz, yoruldum artık."dedi Uğur. Bora başını iki yana salladı.

"Bir daha dedim!"diye bağırdı yeniden.

"Tamam bağırma! Gel ulan! Gel göstereceğim sana!"diye bağırdı Uğur hırsla. İkisi de yavaşça pistin kenarına doğru kaydığı sırada hemen önümde duran iki adama döndüm.

"Bu kaçıncı yarışları?"diye sordu Emre. İki eliyle sıkıca pisti çevreleyen demir tırabzanlara tutunmuştu. Hemen yanında onunla aynı şekilde demirlere tüm hayatı buna bağlıymışçasına sıkı sıkıya tutunan Seçkin, Bora ve Uğur'u süzdü.

"Saymaya bıraktığımda on iki kez yarışmışlardı. Bora inatçı biri."dedi Seçkin. Emre başıyla onayladığında sırıtıp bir kez daha tüm güçleriyle karşı çizgiye kayan iki adamı izledim.

"Bora inatçı evet ama Uğur daha inatçı."dedim. Bunu dediğim sırada Bora çizgiye varmıştı. Koca adam kahkaha attığında Uğur kaşlarını çattı.

"Bir daha!"diye bağırdı Uğur. Bora sırıtmaya devam ediyordu.

"Yeter hadi çocuk muyuz otuz kere yarıştık."dedi Bora.

"Harbiden doğru söylüyorsun. Kaç yaşında adamlarız."dedi Uğur. İkisi de oldukça ciddi görünüyordu, bu beni güldürmüştü.

"Gidip kızlara benim yendiğimi söyleyeceğim."dedi Bora. Uğur onu kolundan yakaladı.

"O nasıl oluyor? Ben daha çok kazandım!"dediğinde Bora başını iki yana salladı.

"On beşe on beştik, şimdi de ben yendim. Yani ben kazandım."dedi Bora Uğur'a göz kırpıp.

"Ben sayıyı bilmiyordum, sayılmaz."dedi Uğur ısrarla. Bora kolunu kurtarmaya çalışıyordu.

"Olmaz ağabey bırak iki soluklanalım."dedi Bora.

"Bir daha!"diye bağırdı Uğur.

"Hayır."

"Bir daha!"

"Bu son. Duydun mu beni? Bu son."dedi Bora.

"Bu son değil, biliyorsunuz değil mi?"dedi Emre. Gülerek başımı salladım. Hem onları izliyor hem de yavaşça pistin etrafında tam tur atmaya çalışıyorduk. Kaymayı hatırlamak bana kendimi iyi hissettirmişti. Seçkin ya da Emre bundan zevk alıyor gibi görünmese de, burada olmak hoşuma gidiyordu.

"Bir buçuk saattir pistteyiz. Hem de size özel eğitmenlik yaptım. Gerçekten şu demirlere yapışmaya devam mı edeceksiniz?"diye sordum. Onlardan oldukça uzaklaşmış olduğum için yanlarına kayıp hemen birkaç adım önlerinde durmuştum.

"Sen gayet iyi bir eğitmensin ama sorun bende. Benim reflekslerim buzun üstünde çalışmıyor."dedi Emre. Tutunduğu demirde bir ipe tırmanır gibi kendini ilerletiyordu.

"Sorun bende değil. Sen beni bilerek düşürüyorsun."dedi Seçkin.

"Hiçte bile."dediğimde Seçkin bayık bir bakış attı.

"Ağabey doktor biraz haklı gerçekten. Adamın eli ne zaman şu demirden ayrılsa ve sana tutunsa kendini yerde sürünürken buluyor. Aynı şekilde benim de ellerimi tutarak kaydırdın ama hiç düşmedim. Düşeceğim zaman tuttun hatta."dedi Emre. Kendimi tutamayıp güldüm.

"Gül Kaya gül. Dizlerim çürüdü ama sen gül."dedi Seçkin. Keyfi kaçmıştı. Tüm gece huysuz görünmüştü ve bu da bende onunla uğraşma isteği uyandırıyordu.

"Ben her seferinde seni tuttum, buna rağmen o kadar çok düştüysen benim sorunum değil."dedim omuz silkerek.

"Bize doğru geliyorlar."dedi Emre, bir elini demirden çekip karşıyı gösterdiği için dengesi bozulmuştu. Seçkin onu tutmak için refleks olarak iki elini de Emre'ye uzatınca yere düştüğünde kahkaha attım. Emre'de düşmekten son anda kurtulmuştu ama bu onu dizlerinin üstüne sanki bilerek oturmuşçasına düzgün düşen Seçkin'e gülmekten alıkoymadı.

"Ne gülüyorsunuz? Kaldırsanıza adamı yerden."dedi bir başka ses. Bu Bora'ydı. Emre demin Bora ve Uğur'un yanımıza geldiğini anlatmak istemiş olmalıydı.

"Çünkü paşam kendi hiç gülmüyor."dedi Uğur, tüm bunları söylerken sırıtan Bora'ya.

"Çok komik düştün ama harbiden."dedi Bora. Kendini tutamayıp kahkahayı patlatınca Bora'nın gülüşüne herkes tekrardan gülmüştü. Seçkin'in yanına kayıp ellerimi ona uzattım.

"Tut elimi."dediğimde Seçkin başını iki yana salladı.

"Tamam seni düşürmeyeceğim, tut elimi."dediğimde Seçkin iki elimi de tutup ayaklandı. Anında ayakları ileri, bedeni geriye savrulmuştu. Genç adamı kollarından tutup dengesini sağlamasına yardım ettim. Hemen ardından patenlerini ona öğrettiğim gibi düzleştirdiğinde onu sıkıca tutan ellerimi gevşettim ve onu bırakmadan geriye kaymaya başladım. Yüzüm ona dönüktü, Seçkin düşmeden kayabildiğini görünce keyifle güldü.

Seçkin'i bırakmadan pistin ortasına kadar kaydım. Diğerlerini kenarda bırakmıştım. Uğur ve Bora aynı anda Emre'ye bir şeyler öğretmeye çalışıyorlardı. Emre sinirle bana bir bakış attığında ona dudak büzdüm.

"En son seni Selin'e seni öldürmesi için yalvarırken görmüştüm. O zamandan beri hiç konuşamadık nasılsın?"dedim Seçkin'e dönüp.

"Komik değil Kaya."dedi Seçkin.

"Evet Seçkin bu komik değil. Zaten ben de gülmüyorum. Plana gelmeni isteyip sana kefil olanın ben olduğumu ve senin planın içine sıçıp batırmanın eşiğinden döndüğünü düşünürsek hiç komik değil."dedim. Seçkin'e o günkü hareketlerinden dolayı içten içe sinirliydim. Ne kadar sorumsuz davrandığının farkında mıydı?

"Pekala. Haklısın, orada o şekilde Selin'i kışkırtmam tehlikeliydi ben sadece benim ne kadar iğrenç biri olduğumu bilmesini istedim. Selin'in, Haluk'un, Aslı'nın, oradaki herkesin."dedi Seçkin.

"Bir sonraki ben aşağılık bir insanım duyurun için silah karşısına geçmezsen bir başkasını tehlikeye atmazsın belki ne dersin?"dedim biraz yumuşayarak. Seçkin'in kendiyle barışık bir ilişkide olmadığını yeterince anlamıştım. Bu kendiyle halledebileceği bir şeydi dolayısıyla bir şey söylemenin bir anlamı da yoktu.

"Olur. Öyle yaparım."dedi Seçkin. Kahkaha sesleri salonda yankılandığında ikimizde aynı anda kafeteryaya baktık. Aslı, Anka'nın telefondan gösterdiği bir şeye kahkahalarla gülüyordu. Seçkin'e geri döndüğümde hala Aslı'ya baktığını gördüm.

"Beni önemsemiyor değil mi?"dedi bana bakmadan. Hala Aslı'ya bakıyordu.

"Aslı mı?"dedim anlamamazlıktan gelerek.

"Haluk tehlikede olduğumu söylediğinde Aslı'dan beni korumasını istedim ve bunu bir kez olsun düşünmeden reddetti. Başıma bir iş gelip gelmemesi umrunda değil. Belki bunu herkesin içinde sorduğum için sinirlenmiştir çünkü bu herkese Aslı'yla ilgilendiğimi söylemem gibi bir şeydi ama yine de umrunda değilim işte."dediğinde sessiz kaldım. Benimle değil de kendiyle konuştuğu hissine kapılmıştım. Seçkin konuşmaya devam ederek bu hissimi doğruladı.

"Onu tanımayı çok istiyorum ama daha toplamda on cümle bile kurmadık. Aslı zor bir kadın demiştin bana ama yalan söylemişsin çünkü o zor değil imkansız bir kadın. Ben de kendimi geri çektim. Kaçan kovalanır gibi değil de, kız senden zerre hoşlanmıyor istersen daha fazla rahatsız etme tarzında bir geri çekiliş."dedi. O kadar uzun süre Aslı'ya bakmıştı ki, Aslı izlendiğini fark etmişti. Aslı bakışlarını kaçıracak bir kadın değildi. Beni şaşırtan Seçkin'in de fark edildiğini bile bile bakışlarını kaçırmamasıydı.

"Beni kenara götürsene. Yoruldum galiba. Biraz oturacağım."dedi Seçkin bana dönüp. Başımı sallayıp kaymaya başladım. Seçkin sadece bana tutunuyor ve bacaklarını paralel tutmak için çabalıyordu. Benimle hiç düşmeyen Emre'yi yerden yere sürükleyen Bora ve Uğur'un yanından geçip Seçkin'i çıkışa götürdüm. Önce kendim çıktıktan sonra genç adamın ellerini tutup demirlere tutunmasını sağladım. Ben kızların yanına doğru yürürken Seçkin'de arkamdan geliyordu.

"Seninle yarışacağım. Hem de en beklemediğin anda. Görürsün o zaman seni yeneceğim."dedi Seçkin.

"Tabii."dedim sadece, arkamda kaldığı için güldüğümü görememişti.

"Basit kuş!"diye seslendim. Azra'nın anlattığı bir şeylere gülen Anka sesimi duyunca etrafına bakındı. Gözleri beni bulduğunda göz kırptı.

"Hadi kendine bir ayakkabı bul. Kayalım."dediğimde Anka dudak büzdü.

"Ben kaymayı bilmiyorum."dediğinde gülüp başımı iki yana salladım.

"Bunu biliyorum. Sana bir şeyler öğretebilirim."dediğimde Seçkin alayla güldü.

"Dizlerim tersini söylüyor."dedi Seçkin. Yanımdan geçip kızlara doğru ilerledi ve Aslı'ya en uzak olan sandalyeye oturdu.

"Bana mı bu birkaç aydır tanıdığın adamın morarmış dizlerine mi inanacaksın?"diye sordum Anka'ya. Anka sırıttı.

"Tabii ki sana."dediğinde zafer işareti yaptım.

"İşte bu yüzden aşkın gözü kördür diyorlar."dedi Seçkin hemen yanında oturan Angelina'ya.

"Ben de kaymak istiyorum."dedi Angelina. Küçük bir çocuk beklentisiyle bana bakıyordu. Çekinerek Anka'nın vereceği tepkiyi görebilmek için ona döndüğümde Anka'nın gülümsüyor olduğunu görmüştüm.

"Gel benimle, sana da paten bulalım."dedi Anka, Angelina'ya doğru elini uzatıp. Angelina, Anka'nın elini tutup ayaklandı ve birlikte patenlerin olduğu odaya doğru yürüdüler.

"Siz kaymayacak mısınız kızlar?"diye sordum Aslı ve Azra'ya.

"Yok, ben yorgunum ve Anka'nın aksine sana değil doktor Seçkin'in çürümüş diz kapaklarına inanıyorum."dedi Azra. Seçkin güldüğünde gülümseyip başımı iki yana salladım.

"Ben de istemiyorum."dedi Aslı.

Kısa bir süre sonra Anka ve Angelina geri dönmüştü. Üçümüzün pistin girişine yürüdüğünü gören Uğur diğerlerini bırakıp yanımıza kaydı.

"İşte beklediğim ikili."dedi Angelina ve Anka'yı göstererek.

"Hiç şansın yok Uğur, Emre'ye neler yaptığınızı gördüm. Ben Kaya'ylayım."dedi Anka. Bir elini beline koyup ona doğru eğildim ve yanağını öptüm. Uğur yüzünü ekşittiğinde Angelina güldü.

"Angel sen küçüğe inanma. Emre'yi paspas gibi yerde sürümüş olabilirim ama seni asla düşürmem."dedi Uğur. Girişe yaklaşıp iki elini genç kadına uzattı.

"Beni düşürürsen seni de yanımda düşürürüm. Ona göre davran, anlaştık mı?"dedi Angelina Fransızca.

"Evet."diye yanıtladı Uğur. Angelina iki ayağını da buzun üstüne çıkarınca hızla yere düşüyordu ki Uğur bir kolunu ben diğerini tuttuk. Angelina dengesini bulduğunda tuttuğum kolunu Uğur'un beline doladım.

"Sıkı tutun Angel. Sen de sıkı tut kızı."dedim Uğur'a. Uğur bana cevap vermeden Angelina'nın ellerini demire bıraktı ve genç kadın hayatı pahasına demire tutunurken onunla Fransızca sohbet etmeye başladı. Girişte olan biteni ürkek gözlerle süzen Anka'ya döndüm.

"Korkuyorum deme."dediğimde Anka gözlerini devirdi.

"Korkmuyorum ama otururken buz pateni kazalarını izleyecek kadar salağım."dediğinde kahkaha attım.

"O halde artistik buz pateni yapmaya çok uzak olduğumuzu söyleyerek seni daha az salak hissettirebilirim. Hadi tut elimi."dedim. Anka iki elimi sıkıca tutup buzun üstüne çıktı. Dengesini kaybetmemişti.

"Kaya Sözeri'nin paten kaymayı bildiğini kim bilebilirdi? Bunu nereden öğrendiğinle ilgili değişik hikayeler dinledim tabii..."dedi Anka imayla. Sırıttım.

"Öyle mi? Nasıl hikayeler?"

"Küçükken buz pateni kayan bir kızı etkilemek için öğrenmişsin."dediğinde kahkaha attım.

"Pekala, güzel hikayeymiş."dedim. Anka'da gülüyordu.

"Ne yapmalıyım?"diye sordu ayaklarına bakarak.

"Güzel, şimdi senden sadece bacaklarını paralel tutmanı istiyorum. Bacakların omuz genişliğinde aralık kalsın. Bunu yapabilir misin?"dediğimde Anka başını yukarı aşağı salladı.

"Pekala, deneyelim."dedim. Hafifçe geri geri kaydığımda Anka'nın dengesi aniden bozulmuştu. Dengesini sağladığında yeniden kaydım. Pistin ortasına kadar gayet güzel gelmiştik. Sonrasında Anka'nın pateni pütürlü bir buza denk geldiğinde genç kadın sola doğru düşüyordu ki onu sıkıca tutup düzelttim.

"Kaymak istemediğime karar vermek için çok mu geç?"dediğinde gülümsedim. Kollarından tutup onu ters çevirdim ve ona arkadan sarıldım.

"Hayır değil."dediğimde Anka panikledi.

"Dur, düşeceğiz şimdi! Üstelik ben altta kalıp öleceğim."dedi panikle.

"Sakin ol, buraya gelirken yaptığın gibi sadece ayaklarını düz tut."dedim gülerek. Kaymaya başladığımda Anka'da benimle birlikte kayıyordu.

"Bu güzel."dediğinde başımı omzuna koyup kaymaya devam ettim.

"Bu şovdur."diye bağırdı Uğur bize doğru. Bir yandan da yere düşmüş Angelina'yı kaldırmaya çalışıyordu. Onlardan uzağa bir süre kaydıktan sonra durdum.

"Bir şey sorabilir miyim?"dedim. Yüzünü göremediğim için tepkilerini anlamak çok zor olacaktı.

"Angelina'dan pek hoşlanmıyordun ama son zamanlarda iyi anlaşıyorsunuz. Bir şey mi oldu?"dediğimde Anka'nın gülümsediğini hayal ettim.

"Onu kıskanıyordum. Onca sene senin yanında olanın o değil ben olmam gerektiğini düşünüyordum ama düşündükçe ve ilişkinizi izledikçe yanıldığımı anladım. Seni bulduğu için mutluyum, sana yardım ettiği için mutluyum. Onca sene tek başına olmadığım için mutluyum. Öte yandan...bir şey fark ettim. Bunun da etkisi var."dedi Anka. Gerçekten gülümsüyor olmalıydı. Cevap vermediğimi görünce devam etti.

"Angelina aşık."dediğinde sıkıntıyla soludum.

"Aramızda öyle bir şey yok basit kuş. Angelina bana aşık değil."dediğimde Anka sessizce güldü.

"Biliyorum ama Angelina aşık."dedi yeniden. Angelina'yı izliyordu. Ben de genç kadını süzdüm. Yeniden yere düşmüştü ve kahkahalar içinde Uğur'u da yere düşürmeye çalışıyordu.

"Yok artık...ama bana söylerdi."dedim.

"Henüz kendine bile söylediğini sanmıyorum."dedi Anka.

"Bence yanılıyorsun."dedim boynuna ufak bir öpücük kondurup.

"Yanılmadığımı göreceksin."dedi. Hemen yanımızdaki demirlere tutunup yüzünü bana döndü. Dudaklarına baktığımı fark etmişti. Bir mesaj sesi ile dikkatim dağıldı. Anka cebindeki telefona uzandı ve ekrandaki yazıyı sesli okudu.

"Firmanın bodrumunda bulduğumuz parmak iziyle eşleşme sağlandı. Doktorlardan birini bulduk. Tayfun Kuğu. Üç yıl önce çalıştığı yeri değiştirmiş. Burada deney yapan doktorlardan biri olduğunu düşünüyoruz."

"Haluk mu?"dediğimde Anka başıyla onayladı. Telefonu bana çevirdiğinde bir fotoğrafla karşılaştım. Tayfun Kuğu bu adam olmalıydı. Seyrek siyah saçları yataktan yeni kalkmış gibi görünüyordu. Büyük bir burnu, tombul yanakları vardı. Siyah kemik çerçeveli gözlüğü kaşlarının yarısını gölgeliyordu.

"Haluk dikkatli olmamızı söylüyor. Adamın arandığına dair bilgi emniyete dağıtılmış dolayısıyla tehlikeli olabileceğini düşünüyor. Şu tip ne kadar tehlikeli olabilir ki?"dedi Anka, telefondaki resmi süzüp.

"Şu tip onlarca insana işkence yaptı ve öldürdü."dediğimde Anka dudaklarını birbirine bastırdı.

"Haklısın. En yakın zamanda bulurlar."dedi Anka. Ellerini belime doladı ve göğsünü göğsüme yasladı. Elleri belimdeki tabancaya denk geldiğinde duraksayıp kendini geri çekti.

"Silah getirmişsin."dedi şaşkınlıkla.

"Aslına bakarsan bir haftadır yanımda taşıyorum. Erim bunun iyi olabileceğini söyledi. Yaşananlara bakılırsa haksız da sayılmaz."dedim. Anka düşüncelere dalmıştı.

"Yiğit'i bulduğunda ne yapacaksın?"diye sordum.

"Yıllarca benimle görüştü, konuştu. Kitabı neden bana vermeyip Azra'ya verdiğini soracağım. Ona güvenmem yıllarımı almışken büyük bir hata yaptığımı yeni görüyorum. Üstelik hepiniz buna karşı çıkmışken.Ah, kendimi kötü hissettiriyor. Ona hiç güvenmemeliydim."dedi Anka sinirle başına vurup.

"Yiğit'ten hoşlanmıyorum ama o kitap olmasaydı Aslı ölebilirdi."dedim.

"Yiğit hiçbir şey bilmiyormuş gibi görünüyor ama bence çok daha fazlasını biliyor. Onunla konuşursam bir şeyler bulabileceğimi düşünmüştüm."dedi Anka başını yere eğip. Bir elimle çenesini kavrayıp başını yukarı kaldırdım.

"İstersen onu bulabilirim."dediğimde Anka omuz silkti.

"Ne yapabilirsin ki? Haluk onu arıyor, ben onu arıyorum, Angelina da aradı. Kimse bulamıyor."dediğinde başımla onayladım.

"Evet ama henüz ben aramadım. Birkaç yere haber yollayabilirim. Belki bir iz çıkar."dediğimde Anka şefkatle gülümsedi.

"Buna gerek yok. Onu görmek istemiyorum."dediğinde ben de omuz silktim. Hafifçe onu yeniden döndürüp beline sarıldım.

"Beni çalıştırır mısın?"dediğimde genç kadın duraksadı.

"Ne?"

"Elimi sakatladığımdan beri istediğim gibi antrenman yapamıyorum. Her sabah tek başına çalıştığını biliyorum. Beni çalıştırır mısın?"diye yineledim kendimi.

"Orca benden dövüş dersi mi istiyor ben mi yanlış duyuyorum?"dediğinde gülümsedim. Bunu göremeyecekti.

"Boşversene."dedim alınmış gibi. Gülümsemeye devam ediyordum.

"Hayır, şaka yaptım. Tabii ki çalıştırırım."dediğinde yanağını öptüm.

"Hem bir yerde elimin bu halde olmasından sen sorumlusun."

"Gözlerini devirme."dedim hemen ardından.

"Hey! Nerden gördün?"dediğinde gülümsedim.

"Görmedim."

***

(Bölüm Şarkısı/4: Yellow Claw-Beastmode)

Binadan ayrıldığımızda saat gece yarısına geliyordu. Herkes dışarı çıktıktan sonra Uğur içeriyi toparlamıştı. Onu beklerken kimse arabalara binmemiş, herkes ayakta durup sohbet etmeye başlamıştı. Uğur binayı kilitleyip yanımıza döndüğünde de kimse bu sohbet halini bölmemişti. Yarım saattir havadan sudan konuşmuştuk, kendimi bir yıl önceki hayatımda gibi hissediyordum. Her insanın dert edineceği sıradan şeyleri dert edinip sıradan şeylerden bahsediyorduk. Bu uzun sürmemişti ama bu bir sorun değildi. Anka'nın arabasına yaslanmıştım, kolumu Anka'nın omzuna koyup onu göğsüme yaslamıştım. Dolayısıyla keyfim yerindeydi, sabaha kadar böyle durabileceğimi biliyordum.

"Erim birkaç gündür çok yorgun görünüyor. Bir tek bana mı öyle geldi bilmiyorum ama en sonunda yaşlandı bizim ihtiyar."dedi Bora. Emre'nin arabasına yaslanmıştı. Hemen yanında Emre kollarını göğsünde birleştirmişti. Saatler öncesinde yumruk yumruğa geldikleri gerçeği şimdi bir şakadan farksızdı.

"Erim'in bu kadar yorgun olduğunu fark etmemiştim ama bugün odasındayken başının döndüğünü söyledi."dedi Aslı. Azra ve Angelina'da Aslı gibi bir yere yaslanmadan ayakta duruyorlardı. Aslı yaklaşık yarım saattir ilk defa konuşmuştu. Seçkin her ne kadar Aslı'dan kaçınsa da sesini duyunca istemsizce ona dönmüştü. Bakışlarını hemen kaçırdığında derin bir iç çektim. Aslı'yı yanlış anlıyordu. Ya da Aslı'yı yanlış anlayan en başından beri bendim!

"Bir hastalığı falan olmasın? Belki de ben kuruntu yapıyorumdur bilmiyorum."dedi Bora.

" Bu çıkan haberler Bora'nın şirketine olduğu kadar Jenna'nın şirketin de zarar verdi. Bu Erim'i daha da zorlamıştır eminim ki. Psikolojik olabilir. Her birimiz psikolojik savaş vermiyor muyuz zaten?"dedi Anka başını bir anlığına kaldırıp.

"Bunu bilmiyordum. Benim işler de çay mevsimi gelince bozulmasın baksana domino taşı gibi devriliyoruz. Ne dersin Azra'm?"diye sordu Bora.

"Bir şey olmaz."dedi Azra sadece.

"Ben...özür dilerim. Hülya'yı içimize ben soktum. Benim yüzümden ona güvendiniz. Bunlar bir yerde benim suçum."dedi hemen yanımda arabanın bagajının üstüne çıkmış oturan Uğur. İçerdeki neşesinden eser kalmamıştı. Herkes kahkahalar içinde pistte kayan halini görmüştü, Hülya'yla yaptığı konuşmadan sonra hüngür hüngür ağladığını kimse bilmiyordu.

"Bir daha sakın böyle söyleme. Bunların hiçbiri senin suçun değil."dedi Azra hemen. Bakışlarından Uğur için oldukça üzüldüğü görülüyordu.

"Bunu biliyorum Azra ama içimde bir yerlerde suçlu benmişim gibi hissediyorum."dedi Uğur. Hemen ardından oturduğu bagajın üzerine hafifçe uzanıp gökyüzünü izledi. Azra onun yanına gidecekti ki Angelina onu durdurdu.

"Boşverin Hülya'yı. Adı gibi olsun. Hülya bizim için bir hülyadan ibaret kalsın."dedi Anka. Herkes düşünceli görünüyordu, benimse dikkatimi ceplerini karıştıran Seçkin çekmişti. Anka'nın solunda arabanın kaputuna yaslanmıştı. Tam ona ne aradığını soracakken genç adam konuştu.

"Çocuklar, ben telefonumu içerde bırakmışım. Alıp geleyim anahtar kimdeydi?"dedi Seçkin. Kıpırdanıp durmasının nedeni buydu. Uğur elindeki sigarayı dudaklarına sıkıştırıp iki eliyle arka ceplerini karıştırdı. Bir anahtar çıkarıp Seçkin'e uzattığında Seçkin anahtarı alıp ağır adımlarla binaya doğru yürüdü.

Seçkin'in yanımızdan uzaklaşıyor olması Aslı'yı rahatsız etmişti. Genç adam binanın girişinde kapıyı açıp içeri girene kadar onu izledi. Hemen ardından bakışları aramıza döndüğünde benimle kesişti. Onu izlediğimi görmüş olmalıydı, bundan hiç hoşlanmamıştı.

"Seçkin bize uyum sağlıyor gibi."dediğimde Bora sırıttı.

"Seçkin, adamım."dedi gülerek.

"Biraz tuhaf bir tip olduğunu sürekli dile getiriyor gibi olmak istemem ama bence biraz tuhaf bir tip. Tüm o ben yaşamayı hak etmiyorum tripleri bana abartı geliyor."dedi Azra omuz silkerek.

"Adamın ürettiği ilaç onlarca kişiyi öldürmüş. Bu organizasyonu bildiği halde şikayet etmemiş ve aşısının kullanılmaya devam etmesini izlemiş. Doktor Seçkin'e bu konuda katılıyorum. Yaşamayı pek hak ediyor gibi değil."dedi Emre. Kaşlarım çatıldı. Neden böyle diyordu? Her birimizin pek çok hatası olmuştu. Seçkin'in yaptıkları kabul edilemezdi ama biz bile yaşamaya devam ediyorsak Emre neden onun bunu hak etmediğini düşünüyordu?

"Sus şimdi duyacak. Bir öldürün beni krizine daha katlanamam."dedi Azra etrafına bakınarak.

"Dedikodu yapmakta üstünüze yok. Adam gideli beş dakika olmadı."dedi Anka.

"Bu dedikodu sayılmaz Denkel."dedi Emre. Üstüne alınmış gibiydi. Anka alayla dudağını büzdüğünde güldüm.

"Nerde kaldı doktor?"diye sordu Angelina binaya bakıp.

"Ben gidip bir bakayım."dediğimde Bora sırıttı.

"Seçkin, üzümlü kekim, küçücük binada kaybolmuş bile olabilir."dediğinde Emre güldü. Anka'nın yanından hafifçe doğruldum ve gitmeden önce genç kadını hızlıca dudağından öptüm.

Işıklı tabelanın gözümü almasına izin vererek binayı süzdüm. Bir yandan da kollarımı iki yana açıp esnedim. Anka'yla neredeyse kırk dakikadır arabaya yaslanmış duruyorduk, her yerim uyuşmuştu. Derin bir nefes alıp verdiğimde nefesimin sıcaklığı soğuk havada bir buhar olarak yerini aldı.

Giriş kapısını aralayıp içeri girdim. Seçkin anahtarı kapının üstünde bırakmıştı.

"Seçkin?"diye seslendim. Ses gelmemişti. İçerden çıkarken tüm ışıkları kapattığımız için her yer karanlıktı. Sadece pistin üstündeki ışık yanıyordu. Işığın aydınlattığı yer sadece pist kadardı.

"Doktor Seçkin danışmadan bekleniyorsunuz!"diye seslendim. Koridorun ucunda durup sağa sola baktım. Odalar karanlıktı demek ki telefonunu pistin civarında unuttuğu için sadece oranın ışığını yakmıştı.

"Eğer telefonu pistte düşürmüşüm, girip almak zorunda kaldım dersen aşırı güleceğim bilmiş ol."dedim piste doğru ilerlerken. Seçkin'i görmüştüm. Pistin tam ortasında sırtı dönük bir şekilde duruyordu. Gülmeye başladım.

"Sen ne bahtsız bir adamsın gerçekten pistte mi düşürdün telefonu?"dedim kahkahamın arasından. Seçkin cevap vermemişti.

"Ne oldu yoksa oraya kadar gittin geri dönemiyor musun?"dedim. Bu düşünce beni daha çok güldürmüştü.

"Tamam geliyorum seni almaya."dedim. Paten odasında patenlerimi en köşeye koyduğum için bulmak kolay olmuştu. Ayakkabılarımı çıkarıp patenleri giydim. Bir yandan da gülüyordum.

Patenleri giydikten sonra ayaklanıp pistin girişine ilerledim.

"Niye konuşmuyorsun? Ah, anladım. Bu bahsettiğin yarış meselesi. Şimdi mi yarışacağız?"dedim. Buzun üstüne çıktığımda Seçkin'e doğru yavaşça kaymaya başladım.

"Yalnız sen daha geri dönemiyorsun bu yarış işi biraz beklese mi doktor Seçkin?"dedim yeniden. Gülmeme engel olamıyordum.

"Telefonunu buldun mu bari?"dedim. Cevap vermiyordu. Öylece pistin en ortasında ayakta duruyordu.

Seçkin'e doğru ilerledikçe Seçkin'in hemen biraz solundaki metal dikkatimi çekti. Bu telefondu. Oraya kadar gidip neden telefonunu almamıştı. Gülümsemem solarken bakışlarım Seçkin'in ayaklarına kaydı. Patenleri yoktu, ayakkabılarıyla buraya gelmişti.

"Seçkin?"diye seslendim. Tam yanına gitmek için hızlanacağım sırada Seçkin hareket edince olduğum yerde durdum. Seçkin arkasını döndü, bana bakıyordu. Bakışları bomboştu ama yüzünde donup kalan bir endişenin kırıntıları vardı.

"Neler oluyor?"dediğimde Seçkin ağzını araladı. Ağzından dışarı ince bir şerit halinde kan sızmıştı. Kaşlarım çatıldı.

"Seçkin?"

Seçkin'in gözleri yukarı kaydığında dengesini kaybetti. Tüm gücümle kendimi ileri itip kaymaya başladım. O kadar hızlı kayıyordum ki aldığım nefes ciğerlerime yetmiyordu. Seçkin dizlerinin üstüne düşmüştü. Başı tam yere çarpacakken kendimi yere atıp yanına kadar dizlerimin üstüne kaydım ve iki elimle başını tuttum. Genç adamın ağzından süzülen kan artmıştı.

"Seçkin? Seçkin ne oldu?"dedim panikle. Nabzı yavaşlamıştı. Seçkin güçlükle nefes aldığında onu duyabilmek için ağzına doğru eğildim.

"O...burada."diye fısıldadı. Etrafa bakındım, kimse yoktu. Seçkin elinde tuttuğu iğneyi bana göstermek için havaya kaldırdı. Küçük şırıngadaki tüm sıvı boşaltılmıştı.

"O burada."diye tekrarladım Seçkin'i. Bu ne demekti? Bu şırınga neyin nesiydi?

"Kaç."dedi Seçkin. Oldukça güçlükle konuşuyordu. Yeniden etrafıma bakındım. Bir elim belimdeki silahıma gitmişti.

"O burada...o burada..."diye tekrarladım. Bu ne demekti?

"Tayfun. Tayfun burada."dedim aniden. Seçkin başıyla onayladı.

"Bu şırıngada ne vardı?"diye sordum. Seçkin kıpkırmızı kesilmişti. Konuştukça ağzından kanlar akıyordu.

"Benim...ilacım."dedi güçlükle.

"Senin yaptığın ilaç. İnsanları zehirleyen ve otopside anlaşılmayan."dediğimde Seçkin yeniden başını salladı.

"Aman tanrım Seçkin, zehirleniyorsun! Panzehiri var mı?"diye sordum.

"Yok."dedi Seçkin. Dişlerimi sıkıca birbirine bastırdım. Etrafıma bakındım, kimse yoktu.

"Öldüğümden emin olmadan gitmeyecek. Geri...gelir. Kaç."dedi Seçkin güçlükle. Ellerim kan içinde kalmıştı.

"Ölmeye çok meraklı olduğunu biliyorum ama sakın kendini bırakma."dedim Seçkin'in başını hafifçe buza bırakarak. Olduğum yerde doğrulmadan ellerimi buza koydum ve patenin sivri ucunu buza saplayıp kendimi ileri ittim. Sürekli etrafıma bakınıyordum. Tayfun nereye gitmişti?

Pistten çıktığımda patenleri ayağımdan çıkarıp belimden silahımı aldım. Silahın kilidini açıp yerde emekleyerek pistin etrafında dolanmaya başladım. Kimse yoktu. Seçkin'in olduğu yerde yatıp pistin üstündeki parlak ışığı izlediğini gördüm.

"Gördüğün ışık pistin ışığı sakın yanlış anlayayım deme."diye mırıldandım. Seçkin'in bunu duyup duymadığından emin değildim ama hafifçe gülümsemişti. Genç adam öksürdüğünde ağzından çıkan kanlar yukarı sıçrayıp yüzüne yayıldı. Kendi kanında boğuluyor gibiydi.

"Nerde bu adam?"diye mırıldandım yeniden. Tam yerimden kalkacakken bir gölge gördüm.

"Ne haldesin doktor Seçkin?"dedi tanımadığım bir ses. İçeri 1.50 boylarında kilolu bir adam girmişti. Bu adam Anka'nın telefonda gösterdiği adamdı. Buzun üstüne çıkmadan kenarda durdu ve Seçkin'e baktı.

"Güzel, kan kusuyorsun."dedi ve hemen ardından bileğindeki saate baktı. O sırada bir elinde silah tuttuğunu gördüm.

"Yaklaşık on dakikan var."dedi adam. Seçkin'den ses gelmiyordu.

"Neden seni öldürdüğümü sormayacak mısın? Hem de senin ilacınla, komik değil mi?"dedi adam gülerek. İnce tiz bir sesi vardı.

"Polisler adımı bulmuş, her yerde beni arıyorlar. Beni bulduklarında ne olacak biliyor musun? Seni tanık olarak kabul edecekler. Beni suçlu bulacaklar ve sen yırtacaksın. Bu aptal ilacı yapan sen olmana rağmen beni suçlu bulacaklar. İstediğim adaleti sağlayabilirim. Ben batıyorsam sen de batıyorsun. Yıllar önce bize arkanı dönerek bu bataklıktan çıkabileceğini mi sandın?"

Adam konuşmaya devam ederken sessizce ona yaklaşmak için pistin etrafında yürüdüm. Bana oldukça uzaktı.

"Zeki biri olduğunu düşünüyorum. Yanlış anlama sadece zekanı paraya çevirecek zekaya sahip değilsin. Bu epeyce mantıksız bir cümle oldu ama sanıyorum ki sen ana fikri anladın."

Dış kapının gıcırtısı binada yankılandığında nefesimi tuttum. İçeri kim geldiyse Tayfun'la karşılaşacaktı!

"Kaya?"diye seslendi bir kadın.

"Basit kuş."diye fısıldadım. Bu gelen Anka'ydı.

"Kaya? Seçkin? Nerdesiniz?"diye seslendi yeniden. Tayfun küçük adımlarla koşarak pistin girişinden çekildi. Duvarın arkasına saklanmıştı böylece Anka içeri girdiğinde onu göremeyecekti.

Adımlarımı hızlandırdım. Bir yandan da Tayfun'un tepkilerini izliyordum. Kesinlikle paniklemişti. Silahının kilidini açtığında yutkundum. Anka içerdeki odalara bakıyordu.

"Kaya?"diye seslendi. Sesi gittikçe yaklaşıyordu. Derin bir nefes alıp ayağa kalktım. Tayfun'un arkasında kaldığım için beni görmüyordu. Ona oldukça uzaktım ama en azından onu görebiliyordum. Silahımı kaldırıp Tayfun'a doğrulttum. Tayfun silahını kaldırmamıştı ama yine de kilidini açmış olması Anka'yı öldürmekten çekinmeyeceğini göstermeye yetiyordu.

Anka içeri girdiği anda bir üç el silah sesi duyuldu. Tayfun silahı tutan kolunu kaldırdığı anda ona ateş etmiştim. Üç atışımdan biri duvara biri adamın omzuna diğeriyse sağ bacağına gelmişti. Anka adamın üstüne gidip eline vurduğunda adamın tuttuğu tabanca yere düştü.

Silah sesiyle birlikte herkes içeri girmişti. Kimse ne olup bittiğini anlamamıştı, herkesin yüzünde korku ifadesi vardı. Silahı belime koyup Anka'ya doğru koştum. Öylesine hızlı koşmuştum ki genç kadına sarıldığımda onu istemeden duvara itmiştim.

"İyi misin?"diye sordum saçlarını okşayıp. Kalbi çok hızlı atıyordu. Korku dolu gözlerle yerde acı içinde kıvranan adamı izlediğini gördüm. Gözlerimi kapatıp Anka'yı kendime bastırdım. Kollarımla onu etrafında bir kalkana dönüşeceklermişçesine sarmalamıştım.

"Neler oluyor? Bu Haluk'un mesaj attığı adam değil mi?"diye sordu Aslı. Gözlerimi açtım. Bora ve Uğur piste çıkmış Seçkin'in yanına koşuyorlardı. Aslı'ya döndüğümde yerde kıvranan adamı gösterdiğini gördüm.

"Seçkin'e yaptıkları ilaçtan enjekte etmiş. Onu zehirledi."dedim güçlükle. Bir yandan endişeli gözlerle Seçkin'e bakıyordum.

"Tamam, pekala herkes sakin olsun. Panzehri nerede bu ilacın?"diye sordu Aslı.

"Seçkin bir panzehrin olmadığını söyledi."dedim güçlükle. Aslı bir anlığına nefes almamıştı. Gözlerindeki umut sönüp yerini koca bir öfkeye verdiğinde bir eliyle yerdeki adamın çenesini kavradı.

"Panzehrin nerde?"diye tısladı. Adamın acıdan buruşmuş yüzü bir anlığına gülümsedi.

"Yok. O öldü."dedi sonunda tamamen gülümsemeyi başararak. Aslı sinirden titriyordu.

"Yaşıyor mu?"diye bağırdı Aslı'nın hemen yanında duran Emre. Seçkin'in yanında diz çökmüş Bora endişeyle Uğur'a baktı.

"Bayılmış ama yaşıyor. Nabzı çok düşük çocuklar."dedi Bora.

"Bir şey yapın. Öylece ölmesine izin mi vereceğiz? Azra sen hemşire değil misin bir şey yap!"dedi Aslı Azra'ya. Azra yutkundu.

"Aslı, yapacak bir şeyimiz yok."dedi Emre. Elini ikizinin omzuna koyduğunda Aslı sinirle elini itti.

Aniden izlendiğim hissine kapılmıştım. Giriş kapısına döndüğümde bir silüetin bizi izlediğini gördüm. Anka'yı geriye çekip silahımı kapıya doğrulttuğumda silüet yok olmuştu. Anka ne yaptığımı anlamıyordu. Onları geride bırakıp giriş kapısına ilerledim.Kapının yarısını kaplayan camdan dışarı baktım. Kimse görünmüyordu.

Kapıyı ayağımla itip silahımı doğrulttum. Kimse yoktu. Başımı eğdiğimde bir paket gördüm. Etrafıma bakınıp paketi aldım. Hiçbir notu yoktu. Paketi açıp içindeki şırıngayı çıkardım. Yeniden etrafıma bakındım. Kimse yoktu.

Hemen arkamdan gelen Anka elimden şırıngayı aldı ve içeri koştu.

"Panzehir!"diye bağırmıştı.

Bense hala kapı eşiğinde etrafıma bakıyordum. Birkaç adım daha atıp tamamen dışarı çıktım. Kimse yoktu. Hiçkimse yoktu.

Merhaba! Nasılsın?

Bölüm hakkındaki düşüncelerini öğrenebilmek adına birkaç soru hazırladım. Bu soru satırlarında seni sohbet etmek için bekliyorum!

En sevdiğin sahne hangisiydi?

En çok şaşırdığın sahne hangisiydi?

Hülya'nın ihaneti hakkında ne düşünüyorsun?

Sence aşıyı getiren kimdi?

Bu bölümün içindeki karakterlerden herhangi biri olabilseydin ve tüm bölümü o karakter olarak yaşayabilseydin kim olmak isterdin?

Model'de keşfettiğin bir şarkı var mı? Varsa hangisi?

Model'de görmek istediğin şarkı/lar hangileri? (Kısacası bana önerebileceğin şarkıların var mı? :) )

Son olarak, bu sahne bir yerden tanıdık geldi mi? :)

Yeni bölümde görüşmek üzere, mutlu kal! xx

Continue Reading

You'll Also Like

411K 12.7K 38
Bebeğine bakamayacağını düşünen bir anne bebeği gizlice babasına bırakıp kaçarsa? Bir kapı zili ile hayatı alt üst olan bir mafya ? Sizce bu ikisini...
14K 710 22
Bahar en yakın arkadaşının düğününe mardine gider ve oraya damadın en yakin arkadaşı olan ateş'i görür ve o yüz bir daha aklından çıkmazsa ve bir ka...
110K 8K 62
Sessizlik. Yalnız kalmak istediğimi söylemiştim sadece ona. Sadece sessiz olmasını! Neden dediğimde susmadın? Şimdi yoksun. Bu senin tercihindi!
67K 270 2
Kitap düzenlemeye girmiştir anlam hatları olabilir düzenleme bitene kadar başlamamız önerilir "Ada abla biraz gezelim mi Babam sen ben üçümüz " dedi...