there is a superhero in our s...

By zdtrbl

19.6K 3.6K 3.7K

onun en büyük ikinci hatası, insanlar için kendini tehlikeye atsa dahi asla bir "süper" kahraman olamayacağın... More

giriş⁰
bölüm bir¹
bölüm iki²
bölüm üç³
bölüm dört⁴
bölüm beş⁵
bölüm altı⁶
bölüm yedi⁷
bölüm sekiz⁸
bölüm dokuz⁹
bölüm on¹⁰
bölüm on bir¹¹
bölüm on iki¹²
bölüm on dört¹⁴
bölüm on beş¹⁵
bölüm on altı¹⁶
bölüm on yedi¹⁷
bölüm on sekiz¹⁸
bölüm on dokuz¹⁹
bölüm yirmi²⁰
bölüm yirmi bir²¹
bölüm yirmi iki²²
bölüm yirmi üç²³
bölüm yirmi dört²⁴
bölüm yirmi beş²⁵
bölüm yirmi altı²⁶
bölüm yirmi yedi²⁷
bölüm yirmi sekiz²⁸

bölüm on üç¹³

669 129 150
By zdtrbl

Yarı uyuklayarak bitirdiğim bir okul gününün çıkış saatiydi.

Birkaç defter almak için ana koridora çıkmıştım. Vardığım dolabımı açtığım zaman karşılaştığım kağıt parçası, beni geçenki gibi korkutmuş sayılmazdı çünkü açık bir şekilde duruyordu ve gözlerime takılan kelimeler aslında ne için dolabımda olduğunu kanıtlıyordu:

"Sayende hayatta olduğumu söylesem nasıl hissederdin? Doğru okudun Yifei,
sen benim bu dünyaya katlanış sebebimsin."

Parmaklarım huzursuzca dolaba ulaştığında içeride bıraktığım kağıttan gözlerimi zorlukla alarak kapağı kapattım.

Nottaki kelimelere kafa yorabildiğim söylenemezdi, yeterince açık konuşmadığı sürece onu anlayamazdım ve beni tanıyan insanlar arasında bu notu atabilecek biri yoktu. Bilememiştim, belki de gerçekten birisi vardı ve bu notları tüm samimiyetiyle bırakıyordu ancak ben, özenle örttüğü kelimelerindeki gizli işaretleri çözebilecek kadar zeki hissetmiyordum.

Bu sebeple, anlamaya çalışmanın bile ne kadar yorucu olacağını düşünerek çıkış kapısına yürümeye başladım.

Çantamdan kulaklıklarımı almak için fermuarlı yan göze uzandığımda siyah tutamların görüş alanımı kısıtladığı o kısacık anda kulaklıklarıma ulaştım. Memnun olmuş gibi nefeslenmiştim ki aniden gelen esnemeyle çantamı bırakıp ağzımı kapattım. Sürekli olarak esnemekten çenemi geçtim ruhum bile yorulmuştu çünkü sıfır verimle bitirdiğim okul günümün aksine değişmeyen tek şey devamlı gelen uyku ihtiyacımdı.

Sadece üç saatlik uykuyla duruyordum. Ondan önceki gece de pek güzel bir uyku geçirdiğim söylenemezdi çünkü düzenli uyuyan benin, arka arkaya bu kadar uykusuz kalışının sebebi bir kez daha Lee Jeno olmuştu. Sürekli onu düşünüp durmama sebep olacak şeyler yapıyordu, genelde bundan çekiniyor gibi de gözükmediği için daha da çok aklımda dolanıyordu.

Kısacası bugün, dünden de kötü bitmişti.

Okul bahçesine çıktığım gibi kulaklıklarımı taktığımda düşüncelerimi bastıracak bir parça açmayı tercih ettim çünkü kafamı rahatlatacak şeylere ihtiyacım vardı. Nemlendiricili dudaklarımı birbirine bastırmış, beyaz montumun fermuarını boğazıma kadar çekerken ilerlediğim yola bakmıştım.

Bugünki planım favori yerimden çilekli kurabiye almak ve eve döndüğümde uykusuzluğumdan dolayı ağlayarak bol bol verilmiş matematik ödevimi bitirmeye çalışmaktı.

Okulun sınırlarından ayrıldığımda sola doğru sapmış ve caddenin sonunda olduğunu bildiğim pastaneye yürümeye başlamıştım. Tanıdığım bir yer değildi ancak çilekli kurabiyelerini tattığımdan beri oraya gitmeye özen gösterir olmuştum, çalışanlar da tekin insanlardı.

Yanımdan geçen öğrencilerden gözlerimi aldığımda bir kez daha esnemem üzerine elimi ağzıma siper etmiş, bittiğinde ise gözlerimi ovuşturmuştum. Soğuk hava vurdukça daha çok yanıyorlardı ve bu çok sinir bozucu bir durumdu.

Düşüncelerini sustur.

Zihnimin parmak basmak ister gibi kafamın içinde yankılattığı cümle üzerine ellerimi ceplerime soktum ve yaya geçidinde durdum. Dudaklarım arasından bıraktığım nefesten sonra o anı hatırlıyormuş gibi sıcacık bir nefes yüzüme dokunup geçti, aynı anda da yanaklarım karıncalanır gibi oldu. Huylanmıştım.

Beynim bana sormadan en özel anılarının arasına saklamıştı o saniyeleri, nanemsi kokuyu bir kez daha alacak olursam tek bir saliseyi bile unutmama izin vermeyebilir gibiydi.

Bir anda Jeno'nun yüzü aklıma geldi. Onu bugün okulda görmemiştim. Bu pek şaşırtıcı değildi ancak gelmemiş olabilirdi, gerçi, dünden sonra dinlenmeye ihtiyaç duymuşsa eğer ona sonuna kadar hak verirdim.

Ayrıca Jinu da yoktu. Donghyucklar yine okuldalardı ancak onların yanında da ne Jeno vardı, ne de Jinu.

Sonunda yanan ışıkla beraber yaya geçidinden karşı kaldırıma geçtiğimde pastane daha çok görüş alanıma girmişti, bu yüzden biten şarkımın devamında gelen şarkıyı durdurmak zorunda kaldığımda kulaklıklarımı çıkardım. Adımlarıma hız kazandırarak kısa sürede pastaneye vardığımda kapısını itelemiştim.

"Hoş geldiniz."

Kapıyı açar açmaz beni sıcak havadan daha önce karşılayan çalışanı gülümseyerek selamladığımda gözlerim; beyaz ledle aydınlatılmış, bir sürü tatlı ve ekmek çeşitlerinin yan yana sıralandığı raflarda gezinmişti. Oldukça geniş ve lezzetli bir pastaneydi aslında.

"Kurabiyelerimiz az önce bitti."

Buranın daimi müşterisi gibi görüldüğümden mi bilinmez, rafın diğer tarafında duran adamın sesini duyduğum an aslında ne için geldiğimi anlamış olmasıyla tebessüm ettim.

Normalde her zaman bana yetebilecek çilekli kurabiye kalırdı ancak demek ki bu kez geç kalmıştım.

"O zaman şu ballı ekmekten alayım, bir tane."

Ellerimi önümde birleştirmiş bir şekilde ballı ekmeklerden birini alıp paketleyen adama teşekkür etmiş, ardından kasaya yöneldiğimde cüzdanımdan aldığım gerekli miktarı uzatmıştım. Pek mutlu olamasam da şimdilik ballı ekmeğimle idare etmem gerektiğini düşünerek pastaneden ayrıldım.

İçerisinin ne kadar sıcak olduğunu dışarıya çıktığım an daha çok anlamıştım, kapıyı kapatarak arkama döndüğümde bulunduğum kaldırımın ucunda bekleyen bedeni fark etmek ve anında tanımış olmak duraksamama sebep oldu.

Lee Jeno'ydu bu. Siyah boğazlısının üzerine giydiği füme ceketinin fermuarı yarısına kadar çekilmişti. Siyah pantolonuna siyah botları eşlik ediyorken bir eli cebindeydi, diğer elinde de bir kese kağıdı tutuyordu. Önüne eğdiği başını adımlarımı fark etmiş gibi yavaşça kaldırdığında bakışlarının hedefi gözlerim olmuştu.

"Hey..." ,demiştim yavaşça.

Sesim biraz kısık çıktığında kulaklıklarımı cebime sokmuştum ki Jeno'nun sesini duydum.

"Seni bekliyordum."

Sesi netti, siyah ve düz saçlarının arasından gözlerime bakan gözlerini seçebiliyordum. Omzunda duran çantasını sonradan fark ettiğimde ise dinlenmeyi tercih etmeyip yine okula geldiğini anlamıştım, dudaklarımı ıslatarak yanıtladım onu.

"Neden... Bekliyordun?"

Diyecek bir şey bulamıyor gibi mırıldandığımda pek takılmadım açıkçası, çünkü şimdiden aramızdaki, ben tarafından kurulmaya başlamış o gergin havayı hissedebiliyordum. Bunu yapmayı acilen bırakmam gerektiğini düşünüyorken onun yanıma yaklaştığını, ardından elindeki kese kağıdını bana uzattığını gördüm.

Pastanenin ışıkları ona daha net vurmaya başladığında elmacık kemiğindeki morluğu ve dudağının köşesindeki ufak yarayı inceledim, dünki hâline ait tek fark ise siyah saçlarının biraz örttüğü gözlerinin eskisi kadar kızarık ve şiş olmayışıydı.

Açıkçası uzun zaman sonra ilk kez bu kadar sağlıklı gözüküyordu.

"Sanırım son kalanları ben aldım."

Koyu kahveleri gözlerimin arasında gidip geldiğinde başımı yavaşça indirip kese kağıdına baktım, bir an için ne olduğunu kavrayamasam da uzanmış ve tuttuğum anda bahsettiği şeyi anlamıştım. Son kalan çilekli kurabiyeleri benden önce alan oydu.

"Sen de mi çilekli kurabiye seviyorsun?"

Bir anda dudaklarımın arasından kaçan soru üzerine kese kağıdını tutan tek kişi olmamı sağlamış, ardından söyleseler pek de inanmayacağım bir şey yapmıştı:

Gülümsemişti.

Hafif bir gülümseme olsa da hoşuna gidecek bir şey yapmıştım, ya da komik bulabileceği; ancak yine de bunu nasıl başardığımı anlayamadığımda irislerim bu manzarada takılı kaldı. Dudaklarının gerilmesi üzerine çok hafif kısılan küçük gözleri henüz ay şeklini bulamadan geri eski hâline gelmiş, sonrasında konuşmuştu.

"Onlar senin."

Cümlesini söyledikten sonra boşta kalan elini de cebine sokmuş ve önden ilerlemeye başlamadan hemen önce bana bakmıştı. Gözlerim az önce yanlış görüp görmediği düşündüğü şeylerde kalmadan hemen önce adımlarım istemsizce onu takip ettiğinde aklımda kutlama gecesindeki an canlanmıştı: Sevdiğini duydum.

Çilekli kurabiyeleri sık sık alırdım ve gerçekten de dediği gibi, sevdiğimi biliyordu.

"Teşekkür ederim."

Gülümsememe engel olamadan söyledim. Kurabiyeleri de ballı ekmeği tuttuğum elime aldığımda bana aldığı kurabiyelerden, beni beklemesinden ve benimle yürüyecek oluşundan hoşlandığım için kendimi suçlamamıştım.

Çünkü düşüncesi çok güzeldi ve açıkçası... güzel de hissettirmişti.

[Kalbimi buralardan uzaklaştırmak istiyorum
ancak sesini duyuyorum Yifei,
onu sürekli kendine çağırıyorsun.]

herkese seeeelaam 🥳

nasılsınız çilekli kurabiye canavarlarım
umarım harikasınızdır

kurgunun gidişatı hakkında neler
düşünüyorsunuz? ya da karakterler?
absürt gelmiyordur umarım ve
gerçekten keyifle okuyorsunuzdur 💁‍♀️

sizleri fil kadar seviyorum

oy sınırı: +35🍓

Continue Reading

You'll Also Like

14.9M 605K 54
"Soyun!" "Ne?" Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu...
TUTSAK By Elsa

Mystery / Thriller

72.9K 2.6K 37
"Ben; kışı yaşadığım bir akşam beni yakan rüzgarı da çok iyi tanıyorum, bir cehennem akşamı beni üşüten alevleri de"
ELIYS (+18) By Duru

Mystery / Thriller

160K 9.6K 54
Asırların içerisinde daha kaç kez öldürecekti kendisini? Kaç yüzyıl daha acı çekecekti? Bir yandan ölesiye nefret ettiği, öte yandan da, yüzyıllarca...
260K 91.7K 105
Hediye almayı sever misiniz? Peki ya aldığınız hediye kutularının içinden eski sevgililerinize ait kalpler çıkmaya başlarsa? Hâlâ hediye almayı sevdi...