ATEŞPARE (+18)

By cerennmelek

43.9M 2M 6M

Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünk... More

ATEŞPARE
1.Bölüm: V
2.Bölüm: KAOS
3.Bölüm: O PİTİ PİTİ
4.Bölüm: KANLI YÜZLER
5.Bölüm: ATEŞ PARÇASI
6.Bölüm: SOĞUK SAVAŞ
7.Bölüm: ŞEKİL DEĞİŞTİREN
8.Bölüm: KAYBEDİŞ
9.Bölüm: ESARET
10.Bölüm: KABULLENİŞ
11.Bölüm: TUTKULAR VE SAVAŞLAR
12.Bölüm: SAHTEKAR CİNAYETLER
13.Bölüm: MELEK YÜZLÜ ŞEYTAN
14.Bölüm: KARANLIK SIRLAR
15.Bölüm: OYUNBAZ UYKULAR
16.Bölüm: KURT MU KUZU MU
17.Bölüm: VEDALAR VE BAŞLANGIÇLAR
18.Bölüm: TANRININ CİLVESİ
19.Bölüm: YANGINDAN TAŞAN ATEŞ PARÇASI
20.Bölüm: KURTLAR SOFRASI
21.Bölüm: HİLEKAR DOKUNUŞLAR
22.Bölüm: KANLI PİYON
23.Bölüm: KANIŞLAR VE KAZANIŞLAR
25.Bölüm: ALANGUVALARIN MUCİZELERİ
26.Bölüm: KÜÇÜK KIYAMET
27.Bölüm: ŞEHVETİN TEHDİTKAR CAZİBESİ
28.Bölüm: GEÇMİŞİN ESİNTİSİ
29.Bölüm: KIVILCIM
30.Bölüm: PERDELENEN KUŞKULAR
31.Bölüm: TEHLİKELİ SULAR
32.Bölüm: ATEŞ ÇIKMAZI
33.Bölüm: BÜYÜK PATLAMA
34.Bölüm: AZRAİL'İN PENÇESİ
35.Bölüm: YER ALTI
36.Bölüm: DOLAMBAÇLI HAYATLAR VE ÇARPIK OYUNLAR
37.Bölüm: KANLI MAKAS
38.Bölüm: SAHİPSİZ KİMLİKLER
39.Bölüm: MELEKLER VE ŞEYTANLAR
40.Bölüm: CANAVAR
41.Bölüm: MADALYONUN İKİ YÜZÜ
42.Bölüm: AŞKLAR VE ZAAFLAR
ÖZEL BÖLÜM
43.Bölüm: YALAN SANATI
44.Bölüm: DOMİNO TAŞLARI
45.Bölüm: TUTUKLU ZİHİNLER ZİNDANI
46.Bölüm: ACI KAN
47.BÖLÜM: LANETLİ MASKELER
48.Bölüm: VAHŞETİN ÇAĞRISI
49.Bölüm: AŞKA YENİLİŞ
50.Bölüm: GEÇMİŞİN KANLI SAHNELERİ
51.Bölüm: YANGINA DÜŞMÜŞ ATEŞ PARÇASI
52.Bölüm: ÜÇÜNCÜ İHTİMAL
53.Bölüm: İNSAN AVI
54.Bölüm: KOBRA'NIN ZEHRİ
55.Bölüm: ATEŞ HATTI
56.Bölüm: KAPANMAYAN DAVALAR
57.Bölüm: SANAT ESERİ
58.Bölüm: KATİL AVCISI
59.Bölüm: ALEV BEDENLERDEN KÜL RUHLARA
60. Bölüm: KAYBEDİLMİŞ ZAFER
61.Bölüm: RESİM HIRSIZI
62.Bölüm: HEZARPARE
ÖZEL BÖLÜM: ATEŞ ALANGUVA
63.Bölüm: İNTİKAM TİMİ
64.Bölüm: KIRIK YOK OLUŞLAR
65.Bölüm: İKİNCİ PERDE
66.Bölüm: CANAVARIN ÖTESİNDE
67.Bölüm: KÖTÜLÜĞÜN TOHUMU
68.Bölüm: GÜÇLÜ ADIMLAR VE KURNAZ SAVAŞLAR
69.Bölüm: GÜNAHKARLARIN SON GÜNAHLARI
ALINTI VE DUYURU
70.Bölüm: PANZEHİR
71.Bölüm: İSYAN
72.Bölüm: EN GÜZEL ZARAR
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
ÖZEL BÖLÜM: AYLİN
73.Bölüm: EFSANELER UNUTULMAZ
74.Bölüm: CANAVARI ANLAMAK VE ADALETİ ARAMAK
75.Bölüm: EN ZOR SAVAŞ
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
76.Bölüm: YIKIM VE KIYIM

24.Bölüm: SAHTE SEVGİLİLER

621K 29.1K 98.1K
By cerennmelek

Bol bol yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın ateş parçalarım!

David Arkenstone - Call Of The Sea

Flunk - Queen Of The Undergound



24.Bölüm: SAHTE SEVGİLİLER

Görüyordum, sarı gözlerindeki tehlikeyi, dudaklarındaki zehri, zihnindeki tilkiyi. Ateş Alanguva çözmekte zorlandığım, zorlandığım için de eğlendiğim bir bilmece gibiydi.

Ne yapmaya çalıştığını anlamaya yakınlaştığım an bir manevra yapıp, beynimin içindeki tabuları darmaduman ediyordu. Ateş Alanguva, adı kadar yakıcı, zekası kadar yıkıcıydı. Şimdi görüyordum sarı gözlerini izlerken, oynadığı oyunun her bir hamlesini.

Buzsuz viskisinden, koca bir yudum aldığında belirgin yanaklarının iç kısmı içe doğru kıvrıldı. Biten kadehini bıraktı, arkasına yaslanırken ateşinin yansıdığı sarıları üstüme çevirdi. Uzun saatlerdir yolculuk yapıyorduk, pek konuşmuyorduk.

Pusat, Ateş'e küstü ben Pusat'a. Garip bir üçgenin içindeydik. "Adaya varır varmaz Beril'e ulaş, güvenlik seviyesini arttırsın, yokluğumu fırsat bilmesinler. Ferda'ya olan şey tekrarlanırsa bu sefer herkesi kovarım." Dedi sıkıntılı bir şekilde. Pusat onu pek takmayarak oyununa devam etti. "Duyuyor musun Pusat?" Sesi yüksek çıkmıştı.

"Sen git özelimizi millete anlat, duymuyorum hiçbir şey."

"Siktir oradan milletmiş!" Diye söylendim ters ters ona bakarak.

"Anca küfür et amına koyayım." Telefonunu elinden bıraktı Pusat, diklendi.

"Sen kimin amına koyuyorsun yavşak!" Derken tekme attım bacağına. Kaçmaya çalışsa da başarısız olmuştu, bacağına sağlam bir tekme yemişti.

Pusat bana doğru uzanmıştı ki Ateş'in sert sesi uçağı doldurdu. "Çocuklaşmayın! Pusat Aşkın'la düzgün konuş, bir daha küfür ettiğini duymayacağım." Dedi oldukça katı bir şekilde.

"Önce o etti!" Diye işaret parmağıyla beni göstermişti. Ateş konuşmayı uzatma gereği duymadan bakışlarını tabletine çevirdiğinde bende, kısık gözlerle bana bakan Pusat'a döndüm. Elimi göğsüme bastırarak dudaklarımı sessizce oh oh diye oynattığımda Pusat biraz daha delirdi.

Hostes biten şişemizi yeniledi, Alanguva da en az benim kadar içiyordu. Saatlerdir oturmaktan sıkılmıştım, Pusat'la uğraşmakta sarmıyordu.

"İnternetin de yok uçakta, ne yapıyorsun o kadar o tablette?" Diye söylendim bardağımda kalan son yudumu da içerek. Hostesin getirdiği şişeden yine doldurduğumda Ateş ters ters bana baktı. Elindeki tableti bıraktı.

"Birkaç teknolojik yenilik dizayn ediyorum." Dedi beni şaşırtan bir şekilde açıklama yaparak.

"Nasıl bir yenilik?" Alanguva'nın icatları beni heyecanlandırıyordu.

"Yürüyen uçak." Dedi Pusat, k harfini h gibi söyleyerek espri yaptığını sanarak. Ve buna kendi kendine güldü. Ateş'le aynı anda attığımız ters bakışı da pek takmamıştı, hala çok eğleniyordu.

"Sahiden neden uçağında internet yok? Ölü adamı konuşturuyorsun da bunu mu yapamıyorsun?"

"Dar gövdeli uçaklarda bu kolay ancak bu tip uçaklarda riskli, birkaç kez denetmek istedim sistem oluşturmayı ama pilotumuz fazla katı." Diye açıklama yaptı, eliyle hostesi çağırırken.

"Yalan söyleme desene gelecek faturadan korktum diye!" Uçakta yüksek uyduya bağlandığı için, normalin çok üstünde ütopik fiyatlar yansıyordu faturaya. Tabi Türk şirketlerin bu hizmeti vermediğine emindim.

Hostes yanımıza geldiğinde, şişeyi kıza uzattı. "Biz daha içki almayalım, sert kahve daha iyi olur."

"Peki efendim, yemeğinizi de hazırlatmamı ister misiniz?" Ateş'in bakışları soru sorarcasına üstümde gezindiğimde kafamı onaylarcasına salladım.

"İstediğin bir şey var mı?"

"Hayır yiyelim artık ne olursa olsun, saatlerdir aç acına yol çektiriyorsun." Dedim karnımı ovuşturarak. Ateş başıyla işaret verdiğinde, hostes gülümseyerek yanımızdan ayrılmıştı.

"Acıktıysan söyleseydin Aşkın. Hiçbir şeyden çekinmiyorsun bundan mı çekindin?" Daralmış gibi gömleğinin ikinci düğmesini açtı ve ardından üçüncü düğmesini de. Parlak ve pürüzsüz teni ortaya çıkarken gözlerimi kısarak onu izledim.

Ona olan bakışlarımı fark ederek, ciddi ifadesi ama yaramazlığını gizleyemediği sarılarının ilgisini bana çevirdi. Dudaklarında yaramaz bir kıvrım oluşurken, yerinden doğruldu hafifçe. Dirseklerini bacaklarına yasladı. Kol düğmelerini aynı yavaşlıkla açtı ve yukarı doğru katladı gömleğinin kollarını. Sarılarıyla alttan alttan bakmaya devam etti, Ateş Alanguva sevişmemiz gereken konular var.

"Ateş mi bastı?" Diye sordum güzel vücudundan gözlerimi ayırmazken, yaramaz bir şekilde.

"Çok." Dedi o harfini gereğinden fazla uzatarak.

"Söndürelim." Göz de kırptım.

"Yuh amına koyayım ya bari gözümün önünde yapmayın." Elleriyle ağzının üstünü de örtmüştü, sanki çok ayıp bir şey yapıyormuşuz gibi, onaylamazca bakıyordu Pusat bize. Ateş'le aynı anda kötü kötü ona baktık.

"Bir şey yapamıyoruz zaten sayende Shrek." Dedim huysuz bir şekilde.

"En sonunda seni ıssız bir adaya kilitleyeceğim ve bize asla ulaşamayacaksın." E artık adama da tak etmişti.

"Ne olsa Pusat yaptı zaten." Kollarını göğsünün altında birleştirdi. "Neyse ki bu yolculuğun sonunda mükemmel bir şeyle karşılaşacağım için sizi takmıyorum." Dedi Shrek yüzümüze bakmadan. Mükemmel şey Bahar oluyordu.

"Ateş, şu Shrek'e bir şey söyle kızım hakkında fanteziler kurmasın."

Ateş, Pusat'a döndü. "Shre-" Ateş yanlışlıkla söylediği kelime karşısında şaşırarak, işaret parmağını dudağına götürdü. Pusat hayatındaki ikinci en büyük ihaneti yaşarmış gibi Ateş'e bakıyordu. Bende kendimi tutamayarak kahkaha attım.

Dudağında ki eğlenceli gülüşü, parmağı gizliyordu. Boğazını temizleyerek arkasına yaslandı, koca gamzesi belli olurken gülüşünü bastırdı.

"Bu kız iyice seni kendine benzetti, ürküyorum." Gülmeye devam ediyordum, Ateş bakışlarını gülüşüme çevirdi. "Küçücük yerde iki azgınla kapatılmış gibiyim, ben biraz hava almak istiyorum." Pusat yerinden kalkarak, uçağın diğer ucundaki koltuklara yürüdü.

O sırada yemeklerimiz servis edilmeye başlamıştı. Ateş bileğindeki pahalı saate baktı. "Çok kalmamış inmemize."

Onu pek dinlemeden önümdeki tabağa yumuldum. "Neden yollattın şişeyi? İçkisiz yemek mi olur?"

"Bağımlı olduğunun farkında mısın? Alkol, sigara, ilaç... Hiç sağlıklı değil."

"Sen değil misin?"

"Senin kadar değil, bünyen çok sağlam." Dedi şaşkın gibi. "Gerçekten çok sağlam." Tekrarladı. "Kış vaktinde o soğuk sudan çıktın ve benim aksime bir kez öksürmedin bile. Günlerce kendime gelemedim ben."

"V farkı bebeğim." Dedim lezzetli etten bir çatal alırken.

"Sinir bozucusun, şu ukala tavrın hem sabrımı zorluyor hem de tatlı geliyor. Üstünde tuhaf bir şeytan tüyü var." Diyerek de tespitin dibine vurdu. O da yemeğine başladı.

"İnsan beynini bilgisayara aktarma fikri nereden geldi Baybora'ya?"

"Dünyada ilk biz denemedik bunu, belki bizden önce başarılı olanlar da vardır. Teknoloji sınırların çok ötesinde, çoğu gelişmiş devletlerin elinde bundan elli, yüz yıl sonraki teknoloji bile şuan hazır olabilir. Ancak kimse açık elle oynamaz, her şeyin zamanı vardır." Dedi bıçağıyla önündeki eti keserken, sanki çok gündelik bir konuşmadan bahseder gibi.

"Bu bir komplo teorisi." Dedim irileştirdiğim gözlerimle. Lokmasını yuttuktan sonra devam etti.

"Öyle ama biz başardıysak neden başkaları daha farklı şeyler başarmış olmasın? Şuan izlediğin bazı bilim kurgu filmleri sence sadece hayal gücü mü yoksa bizi şimdiden geleceğe hazırlamak için oynan basit bir illüzyon mu?" Alanguvalar insan zihnin çok ötesinde hareket ediyorlardı. Sırları, bilmeceleri ve oyunları birbirine girmişti.

"Yani Matrix gibi hepimiz bir kapsülün içinde miyiz? Aslında bu dünya yalan mı?" Diye alay ettiğimde tebessüm etti.

"Buna inan insanlar gerçekten var, Matrix sinema dünyasına çağ atlatan bir yapım. Her açıdan. Tabi bu biraz ütopik, söylediklerimi çarpıtma." Son cümlesinde çatalını bana doğru tutmuştu. Bu konuşma bana zevk veriyordu.

"Yapay zekadaki gibi insanlar kendilerinin sonu mu olacak sence?" Diye sordum yemekten koparak, dirseğimi masaya yasladım ve çenemi de avuç içime.

"Bu kaçınılmaz Aşkın, yapay zeka kendi kendini geliştirebilen bir sistem ve insanlar buna engel olmazsa evet. Düşünsene bilginin sınırı yok, yenilenmenin sınırı yok, sürekli alışveriş halindeler. Yapay zeka sonumuz olabilir, tabi daha önceden dediğin gibi biz kısmen yapay zekaya dönüşmezsek."

"Baybora'nın neden böyle bir işe kalkıştığını söylemedin?"

"Artık daha fazla ölüm istemedi, çok fazla kişiyi kaybettik, ailemizi kaybettik... Ki o araştırmalara başladığı zaman kimseyi kaybetmemiştik, bilmiyorum belki de hissetmişti. Nereden bilecekti ki on yıl boyunca tüm hayatını bağladığı icadının ilk kurbanı olacağını?" Dedi sonlara doğru kısılan sesiyle.

Yemeğe devam ederken, daha fazla sohbet etmemiştik. Son sözlerinden sonra üstüne dingin bir yorgunluk çökmüştü, abisinin bu durumda olmasından nefret ediyordu. Abisiyle konuşabilse bile onu özlüyordu ama kardeşinin elinden abisiyle konuşma fırsatını bile alıyordu. Alanguvaların işine akıl sır erdirilmiyordu.

"Son öldürdüğün yedi kişi." Dedi arkasına yaslanırken. "Hepsi için tutulmadın, parasız öldürdüklerin de oldu." Pembemsi dudaklarını bordo peçeteyle sildi. "Biri karısını öldüren ancak ceza almayan bir adamdı."

"Bu yolları ayırmış halin mi Alanguva? Utanmasan kapımda yatacakmışsın." Dedim alayla bakışlarım üstünde gezinirken.

İfadesini bozmadı, söylediklerimi umursamadan konuşmaya devam etti. "Kadınlara ayrı bir zaafın var, çocuklara da. Ancak kötü adamlar olduğu kadar kötü kadınlar da var. Hiçbir konuda cinsiyetçi değilken bu konuda bu kadar katı kurallarının olması tuhaf. Neden kadınlar kırmızı çizgin?"

"Gözlerini aç ve etrafına bak Alanguva." Bende arkama yaslandım. "Zaten her gün kadınlar öldürülüyor, cani şekillerde. Tek suçları kadın olmaları, aslında tek suçları ataerkil bir toplumda yaşamaları... Bu dünyada kadın, çocuk, hayvan öldürmek çok ucuz, tatmin edici bir cezası yok. Hemcinslerin tarafından kadınlar her gün katledilirken, ben dayanamıyorum, sırf güçleri yettiği için sırf sahip olamadıkları için, o pis arzuları için can alamazlar. Paraya ihtiyacım yok hak edenleri öldürmek için, şerefsizlerin kanından besleniyorum. Bu hareketim çok mu cinsiyetçi? Olabilir, umurumda değil. Ben de böyle bir katilim." İlgile bakan sarıları, biraz daha parıldadı. Tepki vermiyordu ancak yüzündeki ifade hem etkilenmiş hem de saygı duymuş gibiydi.

"Peki, hiç bir kadın öldürdün mü?"

"Evet." Öldürmüştüm ve bu sadece annem değildi. Üçüncü cinayetimdi. Konuşmanın devam etmesini istemiyordum, zaten daha fazla cevap vermeyecektim. Alanguva bunu anladı ve zorlamadı şansını. Bakışlarımı cama çevirdim, bulutlarla kaplı berrak gökyüzünü izledim uçağın yuvarlak camından.

Bir süre sessiz kaldık, Ateş üstündeki gömlekten bunalmış gibi yerinden kalktı. Odaya geçerken bende yerimden kalktım, biraz daha yaramazlık yapabilirdim. Kafamı dağıtmam gerekiyordu, zihnimi saran zehirli düşüncelerden kurtulmam gerekiyordu. Uçağın uzun koridorundan geçerek odaya kapıyı çalmadan girdim.

Ateş gömleğini çıkarmış, tişört alıyordu küçük ama lüks dolabından. Kapı açıldığında bakışları asla şaşırmadığını belli ediyordu. Çıplak vücudu, inkâr edilemeyecek kadar iyi duruyordu ki zaten hiç inkâr etmeye çalışmamıştım. Pürüzsüz, kadifemsi teni bağımlılık yaratıyordu.

Kapıyı ardımdan kapattım ve küçük adımlarla karşısında durdum. Eline aldığı koyu gri tişörtü elime aldım ve birkaç adım geri kaçtım.

"Senin canın oyun çekmiş." Dedi eğlendiğini gizlemeyerek.

"Oynasana benimle." Alt dudağımı ısırdım hafifçe, sarı gözlerinin hapsindeyken. Bana doğru bir adım attı, geriye kaçtım o da oyunuma ayak uydurdu ve en sonunda kendimi arkamdaki yatağa bıraktım. Tişörtü de sırtım ve yatak arasında kalmıştı.

Ateş Alanguva, bir dizini iki bacağımın arasına yatağa bastırarak üstüme çullanmaktan çekinmedi. Ellerini yüzümün iki yanından yatağa dayamıştı, yüzlerimiz arasında bir hayli mesafe vardı. Güç verdiği kas kolları şişmiş, onu daha da çekici göstermişti.

"Ama önce, biraz konuşalım." Dedim bir elim göğsüne giderken.

"Konuşalım." Sesi kısık, sarıları dudaklarımdaydı. Ancak eli hızlı bir hareketle belimi kavradı, tişörtünü kurtardı ve üstümden kalktı hızla. Tişörtü giyinmedi, aksine yatağın üstüne yeniden yanıma fırlattı. Sen benimle oynarsan bende seninle oynarım, kolay lokma değilim mesajı veriyordu.

Yattığım yerden doğruldum, yatağın ucunda oturdum. Alanguva çıplak bedeniyle yakınlaştı tekrar. Başını eğmiş, dikkatle yüzümü seyrediyordu. Bir eli çenemi buldu ve yavaşça yukarı kaldırdı başımı, artık sarıları gözlerime daha rahat bakıyordu. Başparmağı tüy gibi hafif dokunuşlarla okşadı tenimi.

"Ne yaptığını biliyorum Alanguva, artık oynamayı kesmeliyiz." Hangi oyunu bahsettiğimi ikimiz de çok iyi biliyorduk.

"Ne yapıyormuşum?"Diye sordu koca eli çenemi okşarken.

"Bana zarf attın." Emin bir ifadeyle baktım yüzüne. Aldığı derin nefesle çıplak göğsü şişti. "Aslında benimle hiç kesmeyecektin ortak olmayı. Sadece seni gerçekten yordum ve sen aklınca beni kıvama getirmeye çalıştın."

Tek kaşı havalandı, çenemdeki yavaş ve tatlı okşayışı kesilmedi. Kafamı aşağı yukarı sallayarak, gözlerine bakmaya devam ettim ve yüzümü çıplak tenine biraz daha yakınlaştırdım.

"Çünkü bu saatten sonra benim de seni isteyeceğimi biliyordun. Bu sefer esir ederek ya da bir can sunarak değil kendi ayaklarımla sana gelmemi sağlayacaktın aklı sıra. Böylece sana daha çok sadık olacaktım, sözünü geçirebilecektin. Öyle mi Ateş?"

Çenemi, pantolonun bittiği yere, düğmesinin hemen üstünde çıplak tenine yasladığım zaman sert vücudu biraz daha kasıldı. Eli çenemden boynuma indi, hala yüzüne bakmamı sağlıyordu.

"Seni öptüğüm için binmedin bu uçağa, ancak öyle düşünmemi istedin. Ben sana bir neden verdim sadece oyununu devam ettirmen için." Konuşurken sıcak nefesim, güzel kokulu tenine çarpıyordu. Boynumdaki okşayışları yavaşça enseme kaydı, saçlarımın içine daldı iri ve becerikli parmakları.

Her cümlemde sarıları biraz daha parlıyor, onu çözmem hoşuna gidiyor ve bunu gizlemiyordu.

"Şu kıvrak, ürkütücü zekân..." Derin bir nefes aldı. "Sanırım ne kadar çabalasak da birbirimize oynayamayacağız, belki de pes etmeliyiz." Eli saçlarım arasında, tüm vücudumu mayıştıracak şekilde dolanıyordu.

"Öyle mi dersin Alanguva?" Bu sefer konuşurken dudaklarım sıcak tenine çarptı. Alev alevdi ve kasları seğiriyordu.

Çenemi kasıklarına çarptığımda, mayışmış sarıları irileşti. Saçımı canımı acıtmayacak şekilde geriye doğru çekti ve yüzüme eğildi. Sarıları gözlerime uzun uzun baktı, çıldırtıcı bir yavaşlıkla yaklaşıyordu. Saçlarım arasındaki elleri kendine biraz daha çekti beni.

"Çok tehlikeli bir kadınsın." Bunu bana söylüyor gibi değil de kendine hatırlatıyor gibiydi.

"Ve bence sen tehlikeyi seversin." Dedim onu daha da kendime çekmek istercesine.

"Sevmek mi?" Diye sordu dudaklarımı izlerken. "Bayılırım." Saatler sonra yine dudakları dudaklarımla kavuşmuştu.

Yavaş ama sert öpüşü tüm vücudumu uyarırken, ikimiz de daha fazlasını istiyorduk. Uzunca dudaklarımda gezindi dudakları, dudağını ısırdığımda iç çekerek gözlerime baktı. Oturduğum yerden biraz daha doğruldum, bir elim çıplak göğsünde gezerken diğeri ensesine gitmişti. Eğilmeyi bırakıp doğruldu. Ellerim vücudundan yavaşça düştü ancak onun elleri belimi buldu.

Üstümdeki siyah kazağın eteğine gitti eli, işaret parmağı kazağı hafifçe yukarı çekerken orta parmağı da tenimin üstünde hassas bir piyanoyu çalıyormuş gibi hareket ediyordu. Eli tenimi huylandırırken, göğüs kısmıma geldiğinde derin bir nefes aldı. Sütyen giyinmediğimi yeni fark etmişti.

Gözlerime bakarken fısıldadı baştan çıkarıcı sesiyle. "Aşkın." Diye ı harfini uzatarak. Ellerinin işkencesine dayanamayarak, kazağı tek bir hamlede üstümden çıkardım hızla.

Şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdığında, sarıları dik göğüslerimde uzun uzun gezindi. "Sen hep bu kadar ağırdan satacaksan işimiz yaş Alanguva." Ensesinden tutarak kendime çektim, vücudu üstüme düşerken bir eli çıplak tenimi okşuyordu.

Onun aksine yavaş değil oldukça hararetle öptüm lezzetli dudaklarını. Belimden tutarak vücudumu biraz daha yukarı doğru kaldırdı zorlanmadan. Önce çeneme doğru indi ıslak dudakları, ardından boynuma ve ardından da sanki vakit kaybetmek istemiyormuş gibi göğüslerime kadar indi.

Dilini göğsümün etrafında hissettiğimde, aldığım zevkle gözlerimi kısa bir an yumdum. Diğer eli de kalçama gitmiş, utanmazca avuçluyordu. Dudaklarına eşlik eden dili iki göğsümün arasından aşağı sürüklendi.

Tam sol göğsümün ucunda maharetli dilini hissettiğimde, kesik bir nefes alıp kafamı aşağı doğru indirdim ona bakmak için. Eli sağ göğsümü yumuşak hareketlerle yoğuruyordu, koca elinden taşan göğüslerime baktı, göğüs ucumu acıtmayacak şekilde ısırdığında dudaklarımdan kesik bir inilti çıktı. Sarıları bu sefer gözlerimi buldu. Saçlarının arasında dolanan elimle onu biraz daha bastırdım tenime.

Sol göğsümden yavaşça ayırdı sıcak ağzını, sağ göğsüme yöneldi. Ateş Alanguva insanın aklını yerinden alacak kadar iyi kullanıyordu her bir uzvunu.

Emiyor, okşuyor ve bazen öpüyordu. Göğüslerimi bıraktığında dudakları karnımdan aşağı doğru inmeye başladı. Omuzlarından tutarak onu yukarı çektim. Dudaklarını tekrar dudaklarıma yasladı, eli kalçamı biraz daha sert sıktı.

"Şu dik, iri göğüslerinin arasına girmek istiyorum." Dedi dudağıma doğru, bastıramadığı büyük arzuyla. Vücudunu yatağın yanına doğru ittim, beni zorlamadan yanıma yattı ve seri bir hareketle üstüne çıktım.

Kasıklarına oturduğumda derin bir nefes alarak yastığa gömüldü. Üzerine eğilip dudaklarına kısa bir öpücük bıraktım. "Bu sefer de Pusat gelirse, onu gerçekten öldürürüm." Dedim oldukça ciddi bir tavırla. Güldü, dudaklarıma küçük bir buse bıraktı, kafasını hafifçe yastıktan kaldırarak. Hemen ardından kafası geri düştü. Kendimi altımdaki sertliğe bastırdığımda sarıları koyulaştı.

"Senden önce ben öldürürüm, cesaret edemez." Dedi kısılmış sesiyle. Hiç bırakmadığı kalçamı bir kez daha sıktı. Eğildiğimde göğüslerim çıplak ve kaslı tenine çarptı. Dudaklarımı çenesinden yavaşça aşağı indirdim. Kaslı göğsüne küçük öpücükler bırakarak kasıklarına kadar indim. Aşağılara indikçe vücudu kasılıyor, açık saçık bir tutkuyla beni izliyordu.

Elim pantolonun kemerine gitti. Göğsü biraz daha şişti, sesli bir nefes verdi. Kemeri açtım, hemen ardından da düğmesini. Pantolonu teninden sıyırmaya çalışırken, doğruldu yerinden dayanamıyormuş gibi, ayağa kalktı ve pantolonunu fırlatırcasına çıkardı. Sadece ince bir parça kalmıştı, onu tüm çıplaklığıyla görmemi engelleyen. Ve şunu fark ediyordum ki Ateş Alanguva sandığımdan çok daha heybetliydi, her anlamda.

Onu izlerken, vücudunu izleyerek dudağımı ısırdım. Elleri saçlarıma giderken yine üstüme eğildi. Dudağımı kendi ısırdı, eli taytımın lastiğine gitti, tek bir hareketle çıkardı. Sadece siyah bir tangayla kaldığımda durakladı. Sarı bakışları üstümde uzunca gezindi, sertçe yutkundu. Gözleri tekrar gözlerimi buldu, eli tanganın ince ipine gitti, tamamen üstüme çıktı tekrar.

Dudaklarıma sert bir öpücük bırakıp, aşağı doğru eğildi. Dizlerinin üstünde dururken, kollarından güç alırken, bana böyle arzu dolu bakarken fazla dayanılmaz duruyordu. Tutku bir kez daha bizi ele geçirmişti.

Kasıklarıma öpücük bırakarak aşağı indi, dişlerini tangaya geçirdi ve hafifçe aşağı doğru çekti, bu sırada şekilli burnu çıplaklığıma temas etti. Dudaklarım arasından sessiz bir inilti çıkarken, beni izledi kısa bir an. Ardından eliyle tangayı hızlı bir hareketle çıkardı.

Dizlerinin üstünde durdu, çırılçıplak kalmış vücudumu sarı gözleriyle, hissettiklerini asla perdelemeden izledi.

"Aklıma mukayyet olamıyorum." Şuan nefes alması bile bana seksi gelirken, o erkeksi sesiyle konuşması tüm vücudumu uyarıyordu. Yüzümdeki arzu dolu ifadeyi gizleyemediği bir zevkle izledi. Eğer yüzü biraz daha aşağılarda gezinirse bende aklıma mukayyet olamayacaktım. Omuzlarına tırnaklarımı geçirerek onu yukarı doğru çektim.

Kasıkları, çıplaklığıma tamamen dayanmıştı. Tüm vücudunu hissediyordum. Bir elim, üstündeki tek kalan dar parçaya gitti. Güzel kalçasını zevkle sıkarak, gereksiz bez parçasını aşağı doğru çekiştirdim.

Odada ikimizin tutkulu nefesi dışında bir ses daha duyuldu. Pilot, uçağın ineceğine dair anons yapıyordu. "Bu ne amına koyayım ya!" Diye yüksek sesle konuştum bir an kendimi kaybederek.

Ateş durakladı, gözlerini yumdu sıkıntıyla. Tam bu sırada kapı tıklatıldı. "Ateş Bey, yerlerinize geçip kemerlerinizi takmanız gerekiyor." Hostesin ince sesiydi.

"Sikeyim." Dedi Ateş kısık sesiyle, fısıldarcasına. Göğüslerimiz hala birbirine çarpıyordu.

"Söyle boş tur attırsın uçağa." Dedim parmaklarım çıplak teninde gezerken. Sarıları tekrar açıldı ve şaşkınlıkla üstümde gezindi. Ne vardı yani ben uyurken yaptırıyorsa, sevişirken hayda hayda yaptırması gerekiyordu.

"Şimdi inmeyeceğiz!" Diye bağırdı Ateş.

"Efendim hava durumu müsait olmadığı için hemen iniş yapmamız gerekiyormuş." Dedi kadın yine kapının arkasında.

Çıldıracaktım, gerçekten çıldıracaktım. Tüm vücudum onu isterken, uzaklaşmak istemiyordum. "Bence acele edersek sorun olmaz." Dedim hala arsızlık yaparak.

"İçine girdiğimde günlerce çıkabileceğimi sanmıyorum." Dedi hala kısık olan, zorlukla çıkan sesiyle.

Bu sözü daha da vücuduma elektrik verirken, Ateş'te benden aşağı kalır görünmüyordu. Dudaklarıma bir öpücük bıraktı ve yerinden doğruldu.

"Bir dahakine ön sevişmeyi bu kadar uzatmayalım." Dedim mayışmış sesimle. Etrafa saçılan kıyafetleri verirken, yere düşen kazağım yerine dolabından kendi üstlerinden birini çıkartıp vermişti. İç çamaşırımı giyinip taytımı hızla geçirdim üstüme. Ateş ağır ağır hareket ediyor, sakinleşmeye çalışıyordu.

Ben tamamen giyindiğim de o da vakit kaybetmeden giyinmişti spor bir takım. Odadan çıkmadan önce önünde durdum, eli boynuma gitti ve beni kendine doğru çekti. "Bir dahakine suda, havada ve insansız bir yerde olalım lütfen." Dedim dudaklarım çenesine çarparken.

"Bu işte bir şey var, normal değil bu. Kafayı yiyeceğim artık." Yüzümü avuçları arasına aldı.

"Bende." Dedim alt dudağımı bükerek. Biz niye sevişemiyoruz ya diyerek ağlayabilirdik şuan ikimizde. Tüm sert ifadesinin aksine, gülümser gibi oldu. Yanağıma sert bir öpücük bıraktı ve elimi tutarak kapıya yöneldi.

Bense şaşkındım. Az önce neredeyse sevişecek olmamız normaldi ancak böyle öpüp, elimi tutması hiç normal değildi. Odadan çıktığımızda da bırakmadı elimi, bir adım gerisinden gidiyor ve iri omuzlarını izliyordum. Başımda ve vücudumda keskin bir ağrı vardı, arzuladığım doruğa ulaşamamanın verdiği gerginlik de vardı. Alanguva benden daha kötü bir durumdaydı, bunu biliyordum ancak o daha dirayetli duruyordu.

Biz ne zaman sevişecektik ya!

Koltuklarımıza yerleşene kadar bırakmadı elimi ve gariptir ki bende çekmedim. Pusat hala uçağın diğer köşesinde oturuyordu. Gözleri kapalıydı, uyumuştu.

Kemerleri takmamızla uçak inişe geçti. Ateş arkasına yaslanıp, gözlerini üstüme diktiğinde belki de ilk defa bakışlarının yoğunluğundan rahatsız oldum, bu tuhaf bir bakıştı. Sarılarındaki parıltıda sadece tutku yoktu ve ben tutku dışında bir duygu okumak istemiyordum onun yakışıklı yüzünde.

Uçak inerken Pusat hala uyanmamıştı ancak tekerler zemine çarptığında uçak sarsılmıştı. Pusat küfür ederek, derin bir irkilmeyle uyandığında sinsi sinsi gülüyordum.

Uçaktan indiğimizde, bizi bir araba bekliyordu. Daha önce golf arabasıyla ya da başka bir arabayla eve kadar gittiğimiz olmuştu ama hiç bu kadar lüks bir araçla geçmemiştik. Arka koltuğa yerleştiğimizde Pusat'ta bizimleydi. Ön koltuğa kimse oturmadığında bir an anlam veremedim.

"Eve gidelim Ala." Dedi Ateş, kimle konuşuyordu adam böyle?

Araba birden hareket ettiğinde şaşkınlıkla arkama yaslandım. Araba kendi kendine gidiyordu. Pusat şaşkınlığımı gördüğünde gereğinden fazla eğlendi.

"Pis fakir, ilk defa mı kendi kendine giden araba görüyorsun?" Ateş gülmedi ancak o da eğleniyordu. Her uçuş inişinde hemen tabletini ve telefonunu kontrol ederdi ancak bu sefer öyle bir şey yapmamıştı.

"Biz farklı yüzyıllarda yaşıyoruz galiba."

"Günümüzde son model araçlarda, bazı markalarda bu özellik en gelişmiş şekilde mevcut. Sadece devletler izin vermiyor kullanılmasına, bu yüzden kapatılıyor. İzin verdiğinde açılacak ve etrafında hep kendi kendine giden araçlar göreceksin." Dedi Ateş ansiklopedi tadında bir açıklama yaparak.

"Bu araba hangi marka?"

"Bu güzellik özel tasarım, ünlü bir markayla iş birliği içinde yaptık. Sadece birkaç tane var." Ve arabanın adı da Ala'ydı. Alanguva'nın ilk üç harfini koymuştu, diğer arabalarının ismi neydi acaba?

Pusat yedi buçuk dakikalık yolculuk boyunca yerinde duramamıştı. "Bahar'ı bugün eve almış olmaları lazım." Dedi Ateş telefonunu çıkartırken. Açıp ekranda kısa bir süre göz gezdirdi, kaşları çatılırken fazlasıyla gerilmişti.

Ona olan bakışlarımı fark ettiğinde, bana kaçamak bir bakış atıp telefona geri dönmüştü. Bir şeyler olmuştu.

"Ne olduğunu söyleyecek misin?" Araba durduğunda Pusat aceleci adımlarla indi. Ateş'ten bir yanıt beklerken ablamın sesini duymuştum.

"Aşkın!" Kapının önünde durmuş, yüzünde koca bir gülümsemeyle beni bekliyordu.

"Ablanla ve Bahar'la özlem gider, sonra konuşuruz." Dedi sadece. Diretecektim ancak ablam bana özlemle bakarken bunu yapamadım.

Arabadan inip birkaç adımda ablama ulaştım. Sıkıca kollarını bana sardığında, sarılışına karşılık verdim.

"Nasıl özlemişim." Diye mırıldanıyordu. Güzel kokusunu solumak beni rahatlatmıştı, aynı zamanda göğsüme bir ağrı da sokmuştu. O hep bana kavuşmayı beklemişti ve ben onu yine bekletmiştim.

"Nasılsın güzelim? Hallettin mi işlerini?" Diye sordu ayrılırken. Ancak yüzünde tuhaf bir ifade vardı.

"Hallettim." Dedim gülümseyerek. "Bahar nasıl?"

"İyi, odasında."

"Sen nasılsın?" Bakışlarım güzel yüzünde gezindi, iyi ve canlı görünüyordu.

"İyiyim, burayı gerçekten çok sevdim." Ateş arabadan indiğinde, ablamla selamlaştı. Eve girer girmez Bahar'ın odasına geçtim.

Kapısı açık, içeride Pusat vardı. Pusat, Bahar'a sıkıca sarılıyordu. Koca bedeninin içinde Bahar görünmüyordu bile.

"Bahar." Adını seslendiğimde mutlulukla Pusat'ın kolları arasından ayrıldı. Pusat bana tip tip bakarken burada olmamdan rahatsız olduğu belliydi.

"Aşkın!" Güzelim mavi gözlerinden yaşlar akıyordu. Yanına yakınlaştım, Pusat'ı gömleğinin yakasından tutarak kaldırdım ve ben oturdum yatağa.

Pusat küfür etmese bile öyle bir bakmıştı ki, on küfre eşdeğerdi. Sıkıca sarıldım ince bedenine.

"Nasıl hissediyorsun?"

"Çok iyiyim, o kadar iyiyim ki anlatamam." Dedi gülücükler saçarak. Örülü saçlarından dökülen tutamlarını kulağının arkasına sıkıştırdım, yüzünü seyrettim. Yanağını öptüğümde, göğsüme gömdü başını. Başını hafifçe okşadığımda gözlerinden akan yaşlar tenime döküldü.

"Neden ağlıyorsun?" Burnunu çekti.

"Mutluyum, yaşıyorum Aşkın." Pusat köşede durmuş, kızaran gözlerini benden saklamaya çalışıyordu. "Sizi de çok özlemişim."

"Daha erken gelmediğim için üzgünüm."

"Sorun değil ki." Ablam ve Ateş kapıda bir şeyler konuşuyorlardı, sessizce. Bir şeyler oluyordu ve ben ne olduğunu anlamıyordum.

Ateş bakışlarımı fark ettiğinde, ablamla konuşmayı bırakıp içeri bir adım attı. "Bahar, nasıl hissediyorsun?"

Bahar, Ateş'in sesine doğru kafasını çevirerek gülümsedi. "Çok iyiyim, her şey için teşekkürler Ateş abi." Ateş'in bakışları bana kaydığında, o sırada sarılarından geçen hisleri gördüm. Kendisine böyle gülümseyen, sevimli bir kızı ölümle tehdit ettiği için pekte iyi hissetmiyordu.

"Sen yine de dikkat et kendine, ani hareketler yapmamaya çalış. Yarın yürüyüşler yapmaya başlayabilirsin, iyi gelecek." Bahar'ın yatağından kalktım, artık ne işler döndüğünü bilmek istiyordum.

"Birazdan geleceğim yine yanına." Diyerek ayrıldım Bahar'ın yanından. Ablam kapıda dururken, Ateş'e yakınlaştım.

"Neler olduğunu anlatacak mısın artık?" Ateş sıkıntılı bir nefes verip elindeki telefonun ekranını açtı, bana uzattı.

Bir ekrana bir de Ateş'e baktım. Ekranda Twitter açıktı ve ülke gündeminde birinci sırada #AteşAlanguva vardı. Tıkladığımda magazin sayfalarının ve kullanıcıların tweetleri doldu ekrana.

Fotoğraflar vardı, havaalanında Ateş ve benim. Ve biz oldukça tutkulu bir şekilde öpüşüyorduk. Biraz daha kaydırdım ekranı, bir magazin sayfasının manşetini okudum.

Dünyaca ünlü iş adamı Ateş Alanguva bu sefer de başka bir güzelle görüntülendi!

Geçtiğimiz günlerde ünlü bir iş adamının kızı olan Didem Çınar'la gündeme gelen Ateş Alanguva, bu sefer de başka bir güzelle dudak dudağa görüntülendi. Ateş Alanguva'nın yeni sevgilisi olan güzel gizemini korumakta.

Haberin devamını okumaya dayanamadım, telefonu geri uzattım. Fotoğrafta yüzüm oldukça açık görünüyordu. Birinde yüzlerimiz yakın bir şekilde konuşuyor, bir diğerinde öpüşüyorduk. Ablamın tavrının nedeni de belli olmuştu.

"Bunun yayılmasına nasıl izin verirsin?"

"Bilmiyordum! Uçuştaydık, eğer haberim olsaydı gündeme düşmesine izin vermezdim Aşkın. Kimin çektiğini araştırıyoruz." Kendi de oldukça öfkeli gözüküyordu.

"Araştırıp ne yapacaksın? Öldürecek misin?" Dedim ters ters, kısık sesle. Ablam yanımıza geldiğinde Ateş'e kısa bir bakış attı.

"Konuşalım mı Aşkın?" Ablamla, bahçeye çıktık. Masaya yerleştiğimizde, sigaramı çıkartıp yaktım.

"Güray'la ayrıldın mı?" Eflatun okyanusa diktim bakışlarımı, kafamı olumluca salladım. "Ateş'le birlikte misiniz?" Ne denirdi ki şimdi? Ablam için bunlar aşırı şeylerdi, eğer birlikte değiliz dersem onunla neden öpüştüğümü sorgulayacak ve belki de yeni bir hayal kırıklığına uğrayacaktı. Evet dersem de ayrı bir dertti.

"Aşkın?"

"Evet, birlikteyiz ama çok yeni." Arkasına yaslanırken bakışlarımı ona çevirdim. Ona yalan söylemekten nefret ediyordum ve en çok ona yalan söylüyordum.

"Mutlu musun peki? Onu seviyor musun?"

"İyi hissediyorum, bilmiyorum dediğim gibi çok yeni." Eli sigara olmayan elimin üstüne gitti. "Duyulmasını da istemiyordum, sonuçta onunla çalışıyorum."

"Böyle yakın olduğunuza göre seviyor da olmalısınız!" Dedi koca bir imayla, tutkulu öpüşmemize gönderme yaparak. V bile şuan utanıyordu. "Aşkın sen ne düşünüyorsun bilmiyorum ama adamın evinde yaşıyoruz. Bu doğru değil, aranızda ki bu belirsizlik. Tamam iyi adama benziyor ama güveniyor musun? Güveniyorsan da böyle yakın olacaksanız bu işe bir ad verin." Ablama kalsa birazdan nikâh masasına oturacaktık.

"Kime göre doğru değil abla? Seni bir kez ziyaret etmeyen teyzeme mi? Bizden iğrenen amcama, halama mı?" Gözleri doldu.

"Tamam bizim hiç ailemiz olmadı ama ben senin ailenim, sen benim ailemsin. Onların bir önemi yok ama benim düşüncelerimin önemi yok mu? Tamam belki benim hatam senin bazı şeyleri bu kadar önemsememen, sana ablalık yapamadım ama en azından artık yapmama izin versen. Mutlu gözüküyorsun ama gözlerin gülmüyor Aşkın, sana ne oldu bilmiyorum ama acı çekiyorum. Tek istediğim senin mutlu olman."

"Sen her zaman bana ablalık yaptın! Ya sen daha ne yapacaktın benim için?" Sesime hakim olmaya çalışıyordum ancak pek becerememiştim.

"Aşkın, ben aslında hiçbir şey yapamadım senin için. Sen yaptın, sen beni kurtardın! Beni kurtarmak için yaptın! Emin ol ben o olacakların olmaması için elli yıl hapis yatmaya da razıydım. Bana borçluymuş gibi davranma, burada bir borç varsa o da benimdir." Dolan gözlerinden birkaç yaş aktığında, artık sigarayla aldığım nefes ciğerlerimi yakıyordu. "Sen benim her şeyimsin, tek şeyimsin. Seni her şeyden çok seviyorum."

Sigaramı söndürüp, minyon bedenine sıkıca sarıldım. "Bende seni seviyorum ay ışığım, her şeyden çok." Ama adam öldürmekten değil diye fısıldadı V, zihnimin içine.

Uzunca sarılmanın ardından ayrıldık, arakasına yaslandı. Bir süre oturduk, Ateş ortalıkta görünmüyordu.

"Yemek hazır olur birazdan, Fernando mükemmel yemekler yapıyor ama anlaşamıyoruz. Dil önemli." Ablama gülümsedim, buraya gerçekten alışmıştı. "Geçen birlikte yemek yapalım dedik, bir türlü anlaşamadık. Çıldırttık birbirimizi, yaptığım her şeye de karışıyor. Allahtan Baybora yardım etti de..." Sonlara doğru sesi kısılmıştı, gözlerini kaçırdı.

"Baybora'yla sık konuşuyor musunuz?"

"Yok, öyle arada." Dedi hala kısık olan sesiyle. Ses tonundaki tutukluk, her şeyi yüzüme vursa da üstüne gitmedim. Ona değil, Alanguvalara kızmam gerekiyordu.

Yavşak Alanguvalar.

Ablamın yanından kalkıp, odama geçtim. Tenimde ve üstümde Ateş'in kokusu vardı. Alanguva'nın pahalı, siyah kazağını çıkardım. Uzunca bir duş aldım.

Saçımı sadece havluyla kurulayarak, suyunu aldım ve kaküllerimi düzelttim. Buradaki dolabımdan bol, rahat bir pantolon çıkartıp giyindim iç çamaşırlarımın üstüne. Beyaz bir crop giyinip, üstümle aynı renkteki kısa beyaz hırkayı da giyindim.

Telefonumu açtığımda, bir sürü kişiden mesaj ve arama vardı. Okuldaki kızlar, Tarık, Deniz, birkaç tane de rehberimde olmayan numara vardı. Hepsini yok saydım, Twitter'a da girmedim. Daha önce defalarca ülke gündeminde birinci sıraya yerleşmiştim ama V olarak. Ünlü iş adamının sevgilisi olarak değil!

Odadan çıktım, içeriden ablamın gülme sesleri geliyordu. İçimi kaplayan huzurla, sese doğru adımlandım. Ablam yemek masasını hazırlayan Fernando'ya yardım ediyor ve aynı dili konuşamadıkları için el hareketleriyle anlaşmaya çalışıyorlardı.

"Merhaba Fernando, anlaşamadığınız konu nedir?" Dedim İngilizce konuşarak.

"Ablanız her şeyime karışıyor, yardım etmeye çalışıyor ancak elinin hiçbir lezzeti yok. Aylin Hanım'ı mutfağımdan uzak tutun lütfen." Dedi ciddi ama güleç bir tavırla.

Ablam ne konuştuğumuzu anlamıyor yüzümü izliyordu. "Ne diyor?"

"Diyor ki ablanızın eli çok lezzetli ama Türk mutfağı ve İtalyan mutfağı çakışıyormuş. Hiç kendini yormamanı, bize en leziz yemeklerini sunacağını söylüyor." Fernando masayı donatmaya devam ederken, ablam masaya oturdu ona burnunu kırıştırarak bakarak. Bende karşısına yerleştim.

"Çok tuhaf yemekleri var, tamam lezzetli ama insan dolma, mantı da yemek istiyor."

"İstediğin zaman mutfağı kullanabilirsin."

"Sen neden evin hanımı gibi davranıyorsun Aşkın?" Diye sordu ablam oldukça ciddi bir şekilde. Önümde duran sudan bir yudum aldım.

"Öyle davranmıyorum abla, sende ne tuhafsın he." Her şeyden anlam çıkaracaksa işimiz yaştı. Lezzetli masaya baktığımda iştahım açılmıştı.

Pusat kucağında Bahar'la girdi içeri, ters bakışlarımı umursamadan Bahar'ı bir sandalyeye oturttu.

"Doğru mu yataktan çıkman?"

"Yormuyorum kendimi, zaten Pusatçığım taşıdı beni. Sıkılmıştım odada." Pusat, Bahar'a uzun uzun baktı parlayan koyu gözleriyle. "Hem iyileştim ben artık." Yanakları al al, cildi canlı gözüküyordu.

Ateş de kapıda belirdi, üstünü değişmiş ve duş almış gibiydi. İçeri bir adım atmıştı ki seslendim. "Sevgilim." Sesimle durdu, afalladı bir an.

"Ha?" Tuhaf bir tepki vererek arkasına baktı. Ardından gözleri beni buldu, sonra da ablamı. Durumu kısa bir süre içinde kavradı ve bozuntuya vermedi. Gülümsedi çekici bir şekilde, o yakışıklı yüzünün altında yatan şeytan çok eğleniyordu.

"Efendim sevgilim?" Dedi yanıma birkaç adımda gelip, yanağıma kısa bir öpücük bırakırken.

"Hiç, yemeğin soğuyacak." İmalı bir bakış atarak yanıma oturdu. Pusat oyun oynadığımızı anlamış, alttan alttan sırıtıyordu.

Bahar'sa duyduklarına inanmıyormuş gibiydi. "Ne?" Kulağına avuç içiyle baskı yapıp daha dikkatli durdu. "Ne? Ben doğru mu duyuyorum? Aşkın?"

"Doğru duyuyorsun Bahar." Ateş'in masadaki elini tuttum. Ateş derin bir nefes alarak bakışlarını ellerimize indirdi, hemen ardından da gözlerime baktı.

"İnanmıyorum ya! Sen sonunda aşık mı oldun? Ay bin yıl düşünsem aklıma gelmezdi." Dedi heyecanlı heyecanlı. "Şimdi siz sevgili misiniz?" Bahar'ın sorusuyla Ateş boğazını temizledi.

Bahar, Pusat'a döndü heyecanla. "Bizde olalım mı?" Yeni kalbiyle daha çapkın olmuştu sanki.

Bahar'ın sözleri masada herkesi eğlendirip, güldürürken Pusat'ı dondurmuştu. Ablam kahkaha atmış, Ateş gülerek arkasına yaslanmıştı. Pusat tepki vermediğinde Bahar'ın yüzü düştü. Tabi Pusat'ın yüz ifadesini görmediği için onu ne hale getirdiğinden bir haberdi.

"Tamam istemiyorsan olmayız." Dedi başını önüne eğerek, küçük sevimli bir çocuk gibi.

"İstiyorum!" Dedi yüksek sesle Pusat, transtan yeni çıkıyormuş gibi. Bahar kafasını kaldırarak kıkırdadı. Bu kadar sevimli görünmeleri çok saçmaydı.

"Gerçekten mi?" Dedi Bahar i harfine uzun bir yol çizerek.

"Allah belamı versin ki." Shrek kızarmış mıydı? Bana mı öyle geliyordu?

"Vermesin Pusat vermesin." Bu ikilinin konuşması masadaki herkesi bir kez daha güldürmüştü, beni bile. Shrek, Bahar'ın yanındayken beş yaşında bir çocuğa dönüşüyordu.

Yemek boyunca Bahar'ın şirinlikleri, Pusat'ın utanmaları sürmüştü. Yemekten sonra Ateş'le konuşmak için fırsat bulamamıştım.

Geç saate kadar ablam ve Bahar'la oturmuş, özlem gidermiştik. Herkes odalarına çekildiğinde sigaramı alıp bahçeye çıktım. Ateş oturmuş, viski içiyordu. Sigaramı yakarak yanına oturdum, boş bardağa kendim için de doldurdum ve arkama yaslandım. Adaya karanlık çökmüş, hava soğumuştu. Ayın gür ışığı ve adanın renkli ışıkları okyanusun ortasını aydınlatıyordu.

"Şu saçma sevgili olayını sürdürmek istemiyorsan kesebiliriz." Dedim net bir ifadeyle.

"İstemiyorum." Dedi benim gibi net bir şekilde, bakışlarını üstüme çevirdi. "Ancak bu saatten sonra sorman, fikrimi önemsemediğini gösterir zaten."

"Sorun değil, iki gün sonra ayrıldık diyebiliriz." Dedim tavrından rahatsız olarak.

"Aşkın, sorun ablana bunu söylemen değil. Kimliğin tehlike girdi, benim yanımdaki kadın olduğun için zaten gözleri üstüne çekmiştin. Şimdi sevgilim olarak biliniyorsun, itiraz etsek bile seninle yakınlığım görüldü ve seni rahat bırakmayacaklar. Sana kimsenin zarar veremeyeceğini biliyorum ancak sen peşimde kimlerin olduğunu bilmiyorsun, gerçek kimliğini bulabilirler ve bulularsa emin ol polise verecek kadar yufka yürekli olmazlar." Alanguva zarar görmemden mi çekiniyordu?

"O eller zaten üstümde Alanguva, zaten beni bulmak için her şeyi yapıyorlar. Çok bir şey değişmeyecek, emin ol."

"Ablana neden sevgili olduğumuzu söyledin?" Dedi devam ettirdiği ciddi tutumla. "Anlık gelişen bir şey olduğunu söyleyebilirdin." Onu cevapsız bıraktım çünkü sorarken bile cevabını bildiğini hissettiriyordu. Viskinin yeniledi. "Herkese kan kusturuyorken, ablanı incitmemek için başvurduğun yollar şaşılmayacak gibi değil."

"Alanguva rahatsız oluyorsan bir oyun oynamak zorunda değiliz. Zaten sonsuz dek sürdüreceğimiz bir şey değil, ikimiz de istediklerimize kavuşana kadar. Sonra da ayrıldık deriz."

"Hayır, rahatsız olmuyorum. Ancak artık birlikte olduğumuz biliniyorsa buna göre davranmalısın." Dedi net bir ifadeyle. Çapkınlıklarımdan bahsediyordu, halbuki Alanguva daha çapkınlık görmemişti. "Eğer adın benimle anıldıysa, başka adamlarla olamazsın! Olmayı bırak hatta o çapkın imalarını da yapamazsın. Bu seni kısıtlamaya çalışmak falan da değil, beni tanıyan herkes sevgilimi ne kadar kıskanacağımı bilir, senin kişiliğini kaldıramayacağımı bilir." Gerilmişti, boynundaki damarlar belli oluyordu.

"Şuan neden kıçını yırttığını anlayamadım." Dedim oldukça sakince.

Nefesini sesli bir şekilde verdi. "Demem o ki Güray denen adamla görüşemezsin! Ya da benzerleriyle."

"Tamam işlerimi gizli hallederim, senin bile ruhun duymaz." Diyerek göz kırptığımda, onu gerçekten sinirlendirdiğimi hissettim.

"Aşkın!" Bağırmıştı.

"Ağlama be! Sen neyin tribine giriyorsun kendi kendine? Ki sevgili oyunu yapmamıza gerekte yok, ablama duyulmasını istemiyoruz da diyebiliriz. Neden bu kadar kastığını anlamadım ben."

"Zaten herkes sevgilim olduğunu düşünüyor şuan."

"Her öpüştüğümle sevgili olsaydım, şuan ciddi anlamda bir hareme sahip olurdum." Biraz daha sinirlendi. Kadehini kafasına dikti ve hemen ardından bardağı masaya sertçe çarptı. Kadehin çatlamasına neden olmuştu. Yazık deli galiba.

"Beni neden çıldırtmaya çalışıyorsun?" Öfkesine engel olmaya çalışarak, tane tane konuşmuştu.

"Çıldırma o zaman amına koyayım ya! Doğru düzgün konuşuyoruz işte." Küfür ettiğimde siniri arttı, patlayacak bir bomba gibi geziyordu. Masanın üstündeki paketinden bir dal çıkarıp, yaktı.

"Hem sen merak etme, kimseyle görülmem. Gerekiyorsa sevişmem de ancak madem böyle bir şeye kalkışıyorsak senin daha dikkatli olman gerek. Duyduğuma göre organ mafyası edasında geziyormuşsun." Neyden bahsettiğimi anlamadı, yüzüme baktı. "Kadınlardan böbreklerini mi istiyorsun sen?"

"Ne?" Kaşları çatıldı, anlam veremiyordu.

"Her neyse bu beni ilgilendirmez ancak uzlaşma istiyorsan bu karşılıklı olacak bir şey."

"İkimiz de dikkat edeceğiz Aşkın. Ben zaten ediyorum da." Sigarasından derin bir nefes çekti.

"Tamam bu kadar, bitti. Gördün mü? Kıçını yırtmana gerek yokmuş." Ters bir bakış attı. Sigaramı söndürerek, kadehimi yeniledim. Aramızda uzun bir sessizlik oluştu.

"İlk sevgilimsin, bu tuhaf bir deneyim olacak." Dediğimde yarım bir sırıtış belirdi güzel dudaklarında.

"Pis zampara." Sert bir rüzgar esti. "Aynı zamanda sevgilin Ateş Alanguva, nasıl bir ayrıcalık olduğunu göreceksin."

Yapmacık bir şekilde güldüm. "V'nin sevgilisi olduğunun farkında mısın? Asıl ayrıcalık budur Alanguvacım. Ortamda söyle bakalım, nasıl havan oluyor. Dünyada bir ilki yaşıyorsun, senin yerinde olmak isteyen ne kadınlar var bilsen." Benim aksime içten güldü, bakışları yüzümdeyken. Genelde kadınların hayallerini süslüyordum, beni çok yakışıklı hayal ediyorlardı.

Son yudumu içip kadehi bıraktım. Yerimden kalktığımda Ateş de ayaklanmıştı. İçeri geçtik, odalarımız yan yanaydı.

Odamın önünde durduğumda Alanguva'da kendi odasının önünde durmuştu. Bakışları üstümdeyken, eli ensesine gitti. "Bence birlikte uyumalıyız, sevgiliyiz sonuçta. Ablan yadırgamaz." Bahaneye bak hele.

"İyi geceler Ateş." Dedim odama girmeden hemen önce, yapmacık bir gülümsemeyle.

"İyi geceler ateşpare." İçeri girip kapıyı kapattım. Üstümü değiştirdim ve dalamayacağımı bile bile yatağa yattım. Bir saat uyusam da yeterdi.





***

İki saatten fazla uyumuş ve yatakta bolca dönüp durmuştum. Gündelik kıyafetler giyinip odadan çıktığımda saat henüz çok erkendi. Salondan sesler geliyordu.

Ablam kıkırdıyordu ve karşısında bir adam konuşuyordu. Adımlarım hızla durdu. "Sana gönderdiğim kitapları okudun mu?" Diyordu Baybora'nın sesi.

"Okudum, çok güzellerdi hemen bittiler." Dedi ablam neşeli sesiyle.

"Tesisteki odam, üçüncü katta sana şifresini söyleyeceğim. Orada vakit geçirebilirsin, hoşuna gidebilecek daha güzel eserler var."

"Şey gerek yok, odanı karıştırmayayım."

"Hayır, sorun değil. Ben istiyorum gitmeni." Sessizlik oluştu aralarında. "Bugün çok güzel görünüyorsun." Dedi Baybora Alanguva.

"T-teşekkür ederim." İçime dolan öfkeyle derin bir nefes aldım. "Şey, sen ne zaman geleceksin?" Ölü bir adam ablama ümit veriyordu.

Yine bir sessizlik oluştu aralarında. "Burada işlerim çok yoğun, gelebileceğimi sanmıyorum." Dedi Baybora'nın durgunlaşan sesi.

"Anlıyorum."

"Keşke, keşke daha önce tanışsaydık." Dedi yine Baybora, bir ölüye göre fazla tutuk olan sesiyle.

"Tanışsaydık Rusya'ya gitmez miydin?" Diye sordu ablam hiçbir şey bilmezken.

"Gitmemek için her şeyi yapardım." Konuşmalarını bölmedim, çok geç kalmıştım. Ablam ondan hoşlanıyordu ve belki biraz daha ilerisiydi.

Aldığım nefes az gelirken kendimi evden dışarı attım. Başım zonkluyor, öfke gözlerimi karartıyordu. Alanguva biraz ileride, daha önce bir kez gördüğüm yabancı bir adamla sohbet ediyordu. Yanına hızlı adımlarla ulaştım, bakışlarımı fark ettiğinde endişeyle bana döndü.

"Sorun ne?"

"Tüm Alanguva'ların soyunu kuruturum! Bu adayı başınıza yıkarım. O ölü abini tekrar öldürürüm!"

"Sakin olur musun? Ne olduğunu anlat."

"Sana dedim ki abin ablamdan uzak duracak!" Sarı bakışlarını bir an eve çevirdi, ardından tekrar yüzüme.

"Uyardım onu, konuşmayacağım demişti. Ne gördün içeride?"

"Ablamın her şeyden önemli olduğunu biliyorsun. O acı çekerse, yakarım ben bu dünyayı. Anlıyor musun Alanguva?"

"Anlıyorum ama bu hiddetle hiçbir şeyi çözemezsin." Sakinliği sinirimi bozuyordu. Konu kız kardeşiyken iğrençleşmeyi biliyordu da benim ablam söz konusu olduğunda sakinliği mi tutuyordu.

"Siktir git Alanguva." Nefes almaya ihtiyacım vardı. Yanından uzaklaşıp, ormana doğru adımlandım.

"Nereye gidiyorsun?" Diye sordu arkamdan ancak cevap vermedim. Sadece nefes almak istiyordum.

Ablam ölü bir adama aşık oluyordu.

Böyle olmaması gerekiyordu. O yeni kurtulmuştu, mutlu olacaktı. Ölü bir adama aşık olamazdı! Zaten yeterince yorgundu, kendi sonuna yürüyordu ama farkında değildi.

Alanguva'nın büyük ormanında bir saat boyunca yürüdüm ancak içimdeki öfkeyi bitiremedim. Bitmeyecekti de zaten, eve dönüp ablamla konuşmam gerekiyordu. Elbette ölü olduğunu değil ama uzak durması gerektiğini söyleyecektim. En kısa sürede de İstabul'a dönecektik, bir daha asla Baybora'yı görmesine izin veremezdim. Zaten en başında buraya getirmem koca bir hataydı.

Baybora'nın ablamla bir daha iletişim kurmasına izin vermeyecektim.

Artık geri dönecektim ki işittiğim hışırtıyla durdum. Arkamda birisi vardı ancak bir insana göre fazla hırıltılı bir şekilde nefes alıyordu.

Merak içinde arkamı döndüm ve gördüğüm görüntüyle olduğum yere çakıldı ayaklarım. Karşımda kocaman, kabarık tüylü, sarı gözlü bir aslan duruyordu. Büyük bir dikkatle bana bakıyor, hareket etmiyordu.

"Siktir!"

Koca yuvarlak gözlerini üstüme dikti, kabarık tüyleri her aldığı nefeste hareket ediyordu. "Senin burada ne işin var kedicik? Umarım aç değilsindir." Koca ağzını açarak esnedi, dişlerinin hepsini gösterirken daha da ürkütücü gözüküyordu.

Bana doğru bir adım atıp, tüm ormanı inletecek şekilde kükredi. Geriye doğru bir adım attığımda, kafasını sallayarak üstüme yürümeye devam etti.

Bu sırada duyduğum motor sesiyle derin bir nefes aldım. Yanımıza bir ATV yaklaşıyordu ve Ateş sürüyordu. Elinde tabletten biraz küçük, telefondansa büyük bir cihaz vardı. Aslanın hiçbir şey yapmaması tuhaftı, hatta hareket bile etmiyordu hatta artık nefes bile almıyor gibiydi. Gözleri açık, donmuş gibiydi.

Şaşkınlıkla Alanguva'ya baktığımda yanımıza kadar gelmişti. "Sen bu aralar biraz yaramaz bir çocuk olmuşsun." Tablette birkaç şeye bastı hararetle. Aslan tekrar canlandı ancak daha sakin görünüyordu.

Ateş hiç çekinmeden yanına gitti ve aslanın başını okşadı. "Sen bu uyuz katilin ödünü mü kopardın? Aferin sana, iyi çocuk." Aslan başını, Ateş'in elinin altında hareket ettirdi. Bu hoşuna gitmiş gibiydi.

Ateş irice açtığım gözlerime baktı. "Ürkme, gerçek bir aslan değil, gelişmiş bir oyuncak diyebiliriz." Gerçek bir aslan olsa ürkmezdim bu kadar.

Ateş Alanguva gerçeğinin tamamen aynısı bir hayvan yapmıştı, gerçek olmadığına inanmak çok zordu. Gözlerimi kırpıştırdım şaşkınca.

"Gel, dokun." Dedi Alanguva, şaşkınlığımdan zevk alarak.

Zorlukla konuştum, tek nefeste. "Yok amına koyayım ya."





Herkese merhaba! Yine bir cuma akşamı birlikteyiz. Umarım keyif alarak okuduğunuz bir bölüm olmuştur.

Bölümde hissettiğiniz duyguları emojilerle özetler misiniz?

Bölümde geçen teknolojik olaylarla ilgili söylemek istediğim şey şu ki lütfen fantastik olaylar olarak algılamayın. Kendi kendine giden araç gerçekten günümüzde var. Ya da diğer teknolojik olaylar için demeliyim ki araştırmadan yazamamaya çalışıyorum. Tabi tamamen günümüzde olan şeyler değil hepsi, biraz bilim kurguya kaçtığımı da biliyorsunuz zaten. Ancak şunu söylemek istiyorum ki yaşadığımız şu çağda teknolojik hiçbir yeniliğe imkansız dememeliyiz.

Ateş'in yapay zekayı kullanarak, gerçeğine benzer bir beden oluşturarak yarattığı aslan da öylesine bir çalışma değil. Ateş ileride gerçekleştirmek istediği şeyler için deney yapıyor diyebiliriz.

Geçtiğimiz hafta, İnstagram üzerinde yaptığım soru cevap etkinliğinde küçük ipuçları vermiştim aslında. Ne diyebilirim ki cevaplamaya başladığımda kendimi durduramıyorum, dilimin ayarı yok. Sorularınızı yanıtlamaya çalışmıştım ancak yanıt veremediğim de çok oldu, müsait olduğum bir zaman tekrar soru cevap yapacağım.

Yeni kapağımızı hazırlayan @aybarsvedigerleri kocaman kalp kalp gönderiyorum.

Sevginizi bana hissettiriyorsunuz ve emin olun karşılıklı ateş parçalarım. İlgi ve sevginizi hissettikçe daha çok hevesle doluyorum, yanımda olduğunuz için teşekkürler. Gelecek hafta görüşmek üzere.

İnstagram: cerenmelekhikayeleri / cerennmelek

Continue Reading

You'll Also Like

1.5M 43.8K 82
sse-sen uzak dur benden!! "Benden kaçışın yok" diyerek adamlarını üzerime saldı..
Noche By Noche.

Teen Fiction

2.9K 182 4
Medusa'nın çocukları, 7 çocuk. Athena'nın muhafızları, 7 Azrail. Her biri için birer kader. Her biri için birer ölüm. Yıllardır şekillenen bir kehane...
227 60 5
Arkadaşı Helia'nın geldiğini düşünerek hızla kapıya gitti. Kapıyı açıp baktı ama kimse yoktu. Biraz etrafa baktı. Yine kimseyi göremedi. Tam kapıyı k...
BİRAY By Ay

ChickLit

148K 7.4K 39
Beş abi, bir ikizim olduğunu öğreniyorum. Bunu 18 yıl sonra öğrenmem kadar saçmaydı her şey. Evlendiğim adam var. Seviyorum onu. Ama yeni bir ailem...