(Jieun)
Jungkook'un yakasındaki papyonu düzeltirken aramızda büyük bir aşkın oluşacağının sinyallerini veren günleri hatırlayarak gülümsüyordum. Aradan geçen bir buçuk yıllık zaman diliminin bizi getirdiği noktada her ne kadar gerekli görmesem de aşkımızı simgeleyecek o yüzükler, konukların önünde takılmıştı.
Konuklar derken: Kalabalıktan hoşlanmadığım için Kang ailesinin çok yakın birkaç dostu ve arkadaşlarımız bize eşlik ediyordu.
Nisan ayının ılık günlerinden birinde evin bahçesinde düzenlediğimiz küçük etkinlik tüm sakinliği ile devam ederken masadan aldığım kadehi dudaklarıma doğru götürdüm ve bir yudum almışken Jungkook'un beni durdurması ile birlikte kadehi yerine bırakırken merakla ona baktım.
"Sarhoş olmanı istemiyorum."
"Neden?" diye sorduğumda bakışları dudaklarıma düşen Jungkook derin bir iç geçirdi.
"Birazdan seni kaçırıp evimize götüreceğim."
Jungkook'un günlerdir "evimiz" diye bahsettiği yeri gösterme çabaları, yakınlarımız arasında yapılacak olsa da nişan etkinliği hazırlıkları yüzünden başarısız olmuştu.
"Başka bir gün gidip görürüz," diye yanıt verdiğimde Jungkook başını olumsuzca salladı. Hayır, bizim için düzenlenen bir etkinliği bırakıp gitmek ne kadar doğruydu?
"Bu gece sadece ikimiz olalım istiyorum."
Jungkook'un fısıltıyla karışık söyledikleri kan basıncımın yükselmesine sebep olsa da "sadece ikimiz bu evde de vakit geçirebiliriz" diyerek omuz silktim.
"Sevgilim, bence ne demek istediğimi çok iyi biliyorsun."
Beklenti dolu bakışları benimkilerle buluştuğu anda sıcak parmakları kolumda yavaşça gezindi ve bu kez tepki vermek yerine yalnızca dokunuşunun tenimde bıraktığı hisse odaklandım.
Kısa süre içinde aklımı başıma toplayıp "herkes bizim için burada," desem de Jungkook'un parmaklarımızı iç içe geçirip elimi sıkıca kavramasına müsaade ettim.
"Yabancı değiller ya anlayış göstersinler biraz. Zaten her yalnız kaldığımızda birileri pat diye yanımızda oluyor. Sıkıldım bu durumdan."
"Orası öyle tabii ama..."
"Hiç söylenme boşuna. Sen de yapıyorsun bunu. Odanın kapısını açmıyorsun, seninle uyuyamıyorum bile."
Anlaşılan Jungkook'un canına tak etmişti yalnız kalamayışımız.
Ama ne yapabilirdim ki?
Sarmaş dolaş uyurken Bayan Kang'a defalarca yakalanmıştık ve ben gerçekten bir kez daha bunun yaşanmasını istemiyordum.
"Anlıyorum ama gerçekten bugün yalnız kalmak zorunda mıyız?"
Arabaya yaklaşmışken durup bana doğru dönen Jungkook bakışlarını benimkilere odakladı. "Sen aklımı başımdan alacak kadar güzel görünüyorken gözlerimi başka şeylerle yormak istemiyorum."
Gülümseyerek bir şeyler söylemek adına dudaklarımı araladığımda sanırım ona itiraz edeceğimi düşünüp tutmaya devam ettiği elim sayesinde beni de beraberinde arabaya doğru ilerletti.
"Sana düşünme fırsatı verirsem vazgeçeceksin biliyorum. O yüzden hemen gidelim."
Ne diyebilirdim ki?
Beni çok iyi tanıyordu!
.....
Geniş bir bahçesi, küçük bir havuzu olan beyaz boyalı, verandalı eve büyük bir beğeni ile bakmaya devam ederken elimi kavrayan Jungkook, cebinden çıkardığı anahtarları avucuma bıraktı.
"Hadi sen aç kapımızı."
Gülümseyerek topuklu ayakkabılarım sayesinde parmak uçlarımda yükselme gereği duymadan Jungkook'un yanağına bir öpücük bırakıp heyecanla kapıya doğru ilerledim.
"Kaç odası var evin?"
"Altı."
"Bize fazla değil mi?"
Sorduğum soruya karşılık Jungkook dudaklarını ısırıp gülüşünü bastırmaya çalıştı. "Bizden birkaç tane daha olur diye düşünmüştüm ben."
Jungkook'un kastettiği şey oldukça açık olsa da anlamıyormuş gibi davranarak kapıyı açıp içeri geçtim.
Geniş bir salona açılan evin boş olduğunu fark ederek Jungkook'a doğru döndüğümde "eşyaları tek başıma seçeceğimi düşünmedin herhalde," diyerek sağ tarafa doğru ilerleyen Jungkook'un peşine takıldım. Yalnızca beyaz eşyalar ile tezgahın yanında bulunan taburelerden başka bir şey olmayan şarap rengi duvarlar yüzünden oldukça aydınlık görünen mutfağa göz atmaya devam ederken dolaptan çıkardığı şarabı kolunun altına sıkıştıran Jungkook, iki tane de kadeh kapıp göz işaretiyle ilerlememi istedi.
Neyi vardı bugün böyle?
"Hani sarhoş olmak yoktu?"
"Olmayacağız, belki birkaç yudum içeriz."
"Nerede oturup içmeyi planlıyorsun acaba?"
"Odamızda."
Jungkook'a şaşkın bakışlar atmaya devam ederken yukarı kata çıkan merdivenlerin başladığı yerde durdum. Bununla birlikte Jungkook da bana doğru dönüp karşıma geçti ve dudaklarını kısa soluklu olmak üzere dudaklarıma bastırdı. Yine de öyle içten öpmüştü ki içimin titrediğini hissettim.
"Bir yatağımız, bir koltuğumuz ve bir de film izleriz diye projeksiyonumuz var. Şimdilik yetmez mi?"
Dudaklarımda oluşan minik gülümseyiş eşliğinde "yeter," diye yanıt verdim ve merdivenleri önden çıkmaya başladım.
"Sağdan ikinci kapı."
Jungkook'un komutuna uyum sağlayarak sağdan ikinci kapıyı açıp içeri girdiğimde odada gerçekten birkaç eşya olduğunu fark ettim. Fakat konumuz bu değildi ve ben istemsizce gerilmiştim.
Yatağı es geçerek iki kişilik koltuğa oturduğumda Jungkook ağır adımlarla ilerleyip yanımdaki boşluğa geçti ve elindeki şarap şişesini bacaklarının arasına sıkıştırıp kadehlerden birini elime tutuşturdu.
İçimden bir ses bu sessizliğin yatakta biteceğini söylüyordu.
Peki ben buna hazır mıydım?
Bilmiyordum.
Daha önce ciddi anlamda yakınlaştığımız zamanlar olmuştu ama hep ben ağırdan almak istediğim için Jungkook bana uyum sağlamıştı.
Jungkook'un kadehimi doldurduğunu fark ederek düşüncelerimden uzaklaştığımda yalnızca çeyreği dolu olan kadehe bakıp "niye bu kadar az?" diye mırıldandım.
"Çabuk sarhoş oluyorsun."
"Geçen hafta beni kucağında taşımak zorunda kaldın diye böyle yapıyorsan daha önce seni az taşımadığımı hatırlatmak isterim," dediğimde Jungkook kesik bir gülüş savurdu ve kendinden emin bir şekilde "Bu sefer olmaz, bu sefer konudan sapmana izin vermem," diyerek şarabından bir yudum daha aldı.
Kadehini ve şarap şişesini yere bırakıp benimkini de elimden aldığında üzerime doğru eğilmeye başlamasıyla birlikte paniğe kapılıp "Ben, bize alıştırmalık bir şeyler getireyim," diyerek ayaklandım.
Jungkook olduğu yerde derin bir iç geçirerek ayağa kalkıp bileğimi kavrayıp beni kendine doğru çektiğinde göğsüne çarptım.
"Ben yalnızca seni istiyorum."
Hızla çarpmaya başlayan kalbimin, onun bakışlarının dudaklarıma düşmesi ile birlikte göğüs kafesimi delip geçeceğini sandım.
Henüz kalbimin verdiği aşırı tepkiye adapte olamamışken Jungkook'un sıcacık dudaklarının benim soğuk dudaklarıma kapanması üzerine boşlukta kalan ellerim onun güçlü kollarına tutundu.
Dudaklarımın üzerinde kurduğu yumuşak baskı bir süre sonra şiddetlenirken dudaklarımdan kaçırdığım bir inleme ile birlikte ellerim ceketinin yakasına tutundu ve ceketi çıkarma girişimim Jungkook'un da yardımı ile birlikte gerçekleşti.
Nefes bile almadan birbirimizi sömürmek istercesine yürüttüğümüz öpüşme esnasında Jungkook'un papyonunu açmaya çalışan ellerim heyecandan titriyordu. O sırada Jungkook'un belimi okşayan ellerinin ne ara elbisemin fermuarına ulaştığı ve üzerimden kayarcasına yeri boyladığı hakkında bir fikrim yoktu.
Alt dudağımdan dudaklarını zorlukla ayıran Jungkook "sakin ol, ben hallederim," diyerek papyonundaki ellerimi avuçları arasına alıp dudaklarını ellerime bastırdıktan sonra beni sinir eden papyonundan ve gömleğinden kurtulup ellerini çıplak belime doladı.
Karşısında iç çamaşırları ile duruyor olsam da o yalnızca gözlerimin içine büyük bir duygu yoğunluğu ile bakıyordu. Ve bakışları bile aklımı yitirmem için yeterli iken bel boşluğumdan yukarı doğru çıkan dokunuşları nefes almamı imkansız kılıyordu.
Bana doğru attığı yavaş adımlar sonunda belimi kavrayan eli sayesinde yatağa uzanmamı sağlarken üzerinden çıkardığı pantolonu bir kenara atıp ağırlığını vermeden üzerime uzandı.
Bedenlerimiz birbirine çok yakındı ama beni asıl dağıtan şey dipsiz bakışlarının üzerimdeki etkisiydi.
"Kendini hazır hissetmiyorsan sarılıp uyuyabiliriz."
Bakışlarını bakışlarımdan çekip dudaklarını boynuma bastırırken "bir şey söyle," dedikten sonra kokumu içine çekti. Sanırım bende kelimeler tükenmişti.
Jungkook yeniden yüzümüzü hizalayacak şekilde bakışlarımızı birleştirdiğinde cesaretimi toplayarak dudaklarımızın bir kez daha birleşmesine sebep oldum.
Dudaklarımdan boynuma oradan hızla inip kalkmaya devam eden göğsüme öpücükler konduran Jungkook'un her öpücüğü tenimden ruhuma akan bir yangının tetikleyicisi oldu.
Bu yangının sonunda birbirimize soyunup tüm benliğimizi ortaya koyduk.
Kalbim zaten onun kalbine çoktan tutunmuştu.
Şimdi işin içine bir de bedenlerimiz karışmıştı.
Ben geldim 💕
Beklentilerinizi karşıladı mi bilmiyorum. Benim kendime özgü soft bir anlatım tarzım var biliyorsunuz. Smut isteğinize karşılık vermeye çalıştım ama benim zaten en fazla yazabileceğim budur yani ✋🏻Duygulara odaklanmaya çalıştım ama artık ne kadar oldu bilemiyorum 🤷🏻♀️
Bir sonraki bölüm final bölümü olacak. Yine kurguya yakışır bir bölümle veda edeceğiz Euphoria'ya 🤧
Ben çok özleyeceğim bu kurguyu. Her bölümünü severek yazdığım bir kurguydu çünkü. Umarım sizler de sevmissinizdir 💕
Yeni bölüm için:
Oy sınırı:250
Yorum siniri:250