Böyle Buyurdu Zerdüşt

By ClassicsTR

5.1K 202 130

Otuz yaşındayken yurdunu ve yurdunun gölünü ardına bırakarak dağa çekildi Zerdüşt. Dağda on yıl zaman zarfınd... More

Zerdüşt'ün Önkonuşması
Zerdüşt'ün Seslenişi
Zerdüşt'ün Seslenişi -2
Zerdüşt'ün Seslenişi -3
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
4.1
4.2
4.3
4.4
4.6

4.5

61 5 0
By ClassicsTR

Bilim Üstüne

Büyücü böyle usulca şarkı söyledi. Ve bütün oradakiler, kuşlar gibi, farkında olmaksızın büyücünün hilekâr ve gamlı şehvetinin içine düştüler. Yalnız ruhun insaflısı kanmadı. O büyücünün elinden derhal arpı aldı ve şöyle bağırdı; "Hava, içeriye temiz hava alın, Zerdüşt'ü getirin, ey kötü ihtiyar büyücü, bu mağarayı sıkıntılı ve zehirli bir hale getiriyorsun.

Ey sahte ve süslü adam! Sen bilinmez tutkulara ve vahşetlere saldırmak istiyorsun. Senin gibiler gerçekten söz edince, yazıklar olsun!

Böyle büyücüklere karşı dikkatli olmayan özgür ruhlara yazık! Özgürlükleri mahvolacak. Sen hapisleri öğretiyorsun ve insanları avutarak oraya döndürmek istiyorsun.

Sen ihtiyar, ey kötü şeytan, şikâyetlerinde bir kandırıcı var. Sen namusu överken gizlice şehvete davet edenlere benziyorsun."

Vicdanlı, böyle konuştu. Fakat ihtiyar büyücü etrafına baktı, zaferinin tadını aldı ve vicdanlının yaydığı bezginliği yok etti; "Sakin ol,", dedi alçakgönüllü bir sesle, "iyi şarkılar, iyi yankılar uyandırmak isterler. Güzel şarkılardan sonra uzun zaman susmalı."

Bütün yüksek adamlar öyle yapar. Fakat sen şarkımdan bir şey anlamadın mı? Sende büyücü ruhundan pek az şey var.

"Kendinden ayırmakla beni övmüş oluyorsun," dedi vicdanlı, "Pekâlâ fakat siz ötekiler, ne görüyorum, günahkâr gözlerle oturup duruyorsunuz.

Ey özgür ruhlar, özgürlüğünüz nereye gitti? Sizler dans eden çıplak kadınlara uzun zaman bakmış olanlara benziyorsunuz. Bizzat ruhlarınız dans ediyor.

Yüksek insanlar, sizin içinizde büyücünün kötü büyü ve yalancılık ruhu dediği şeyden daha fazla bulunmalı. Biz farklı olmalıyız.

Ve gerçekten, Zerdüşt mağarasına dönmeden önce yeter derecede konuşmuş ve düşünmüş olduk. Biliyorum ki biz haklıyız.

Burada da siz ve ben farklı şeyleri arıyoruz. Örneğin ben daha çok güven arıyorum. Zerdüşt'e bunun için geldim. Çünkü o her şeyin sarsıldığı, arzın depreme uğradığı bugünde en sağlam kule ve iradedir. Fakat sizin gözlerinize bakınca bana öyle geliyor ki daha çok güvensizlik arıyorsunuz. Daha fazla ürperme, daha fazla tehlike, daha fazla deprem. Yüksek insanlar, şüphemi hoş görün anlıyorum ki sizler bana en çok korku veren şeye yani en tehlikeli hayata, vahşi hayvan hayatına, ormanlara, mağaralara, yalçın dağlara ve tehlikeli uçurumlara özlem duyuyorsunuz.

Ve sizce en iyi adam tehlikeden kurtaran değil, tersine sizi bütün yollardan çıkaran, saldıranlardır. Fakat gerçekten arzunuz bu ise bana olanaksız gibi gelir.

Çünkü korku, insanın sonsuz ve temel duygusudur.

Bütün sonsuz günahlar ve sevaplar korku ile açıklanır. Benim sevabım da korkudan meydana gelmiştir. Onun adı bilimdir.

Vahşi hayvanlardan korku, insanın içinde bulunan hayvan da dâhil olduğu halde, bu korku insanda en uzun zamandan beri meydana gelmiş bir duygudur. Zerdüşt buna 'içerdeki hayvan' der.

Bu uzun, eski korku ki sonunda ince, ruhani ve zekice bir hal alır ve kanımca bilim ismini almıştır." Vicdanlı adam böyle dedi fakat mağarasına hemen geri dönmüş ve bu sözleri anlamış olan Zerdüşt, vicdanlı adama bir demet gül attı ve onun gerçeklerine güldü. "Nasıl!" dedi, "Şimdi neler işittim. Gerçekten, ya sen delisin ya ben! Senin gerçeğini derhal tepetakla getiriyorum.

Yani korku bizi kayırdı. Fakat cesaret; maceracılık, bilinmeyene atılma, başkalarının cüret etmediği şeylere girişme; sanırım ki insanın geçmişi budur.

İnsan en vahşi en cesur hayvanların yeteneklerini kıskanmış ve onları çalmıştır. Bu sayededir ki insan olabilmiştir.

Gitgide ince, zarif, ruhani bir hale gelen bu cesaret, kartal kanatlı ve yılan gibi kurnaz olan bu insan cesareti. Sanırım cesaret ve bilim budur."

Yan yana oturanlar hep bir ağızdan "Zerdüşt!" diye bağırdılar ve bir kahkaha attılar. Bu kahkaha bir kara bulut gibi üstlerine yükseldi. Büyücü de güldü ve kurnazca şöyle dedi; "Pekâlâ kötü ruhum kaçtı. O ruhun bir sahtekâr olduğuna bir aldatıcı ruh olduğuna dikkatinizi çekmemiş miydim?

Hele kendisini çıplak gösterdiğinde! Fakat onun oyunlarına ben ne yapayım? Onu ve dünyayı ben mi yarattım?

Zerdüşt, fena bakıyorsa da yine tatlı olalım, tatlı konuşalım. Bakın ona, bana kızdı.

Gece olmadan o yine beni sevmeyi ve övmeyi öğrenir. O böyle delilikler yapmadan yaşayamaz.

O düşmanlarını sever. Bu sanatı, benim gördüğüm insanlar arasında, en iyi bilen o. Fakat buna karşılık dostlarından intikam alır."

Büyücü böyle dedi ve yüksek insanlar kendisini alkışladı. Zerdüşt her şeyde düzeltilecek ve itiraz edilecek bir nokta bulan bir adam gibi gezindi, kötülük ve iyilikle dostlarının elini sıktı. Fakat mağarasının kapısına gelince dışardaki iyi havaya ve hayvanlarına özlem duydu ve sıvışmak istedi.

Çöl Kızları Arasında

1

Zerdüşt'ün gölgesiyim diyen gezgin "Gitme buradan," dedi, "yanımda kal, gitme. Yoksa eski hüznümüz depreşecek." dedi.

"Zaten ihtiyar büyücü bize en kötü kederlerini aşıladı. Hatta karşıdaki dindar papazın gözleri bile yaşardı ve yeniden hüzün denizine yelken açtı.

Şu krallar neşeli rolündeler. Bugün içimizde en çok onlar öğrendi. Fakat bahse girerim ki tanıklar olmasa, kötü oyunlar da yeniden başlar.

Geçici bulutların, nemli hüznün, saçma göğün, çalınmış güneşlerin, uluyan sonbahar rüzgârlarının kötü oyunu!

Ulumamızın ve yardım istememizin kötü oyunu! Zerdüşt yanımızda kal. Burada, dile gelmek isteyen birçok gizli sefalet, birçok akşam, birçok bulut ve çok sıkıntılı hava var.

Sen, bizi kuvvetli insan kafası ve kuvvetli özdeyişlerinle besledin. Yemekten sonra yumuşak, dişi ruhların bize tekrar musallat olmalarına izin verme.

Yalnız sen bizim etrafımızda havayı berrak ve kuvvetli yapabilirsin. Senin mağaranda bulduğum bu iyi havayı hiçbir yerde bulabildim mi?

Nice diyarlar gördüm. Burnum havayı denemesini bilir. Burnum en çok senin yanında zevk buluyor.

Eski bir anımı mazur göresin. Bir zamanlar çöl kızları arasında yazdığım bir sofra şarkısını bana bağışlamalısın.

Bu kızların çevresinde, güzel, berrak doğu havası vardı. Eski Avrupa'nın bulutlu, gamlı havasından en uzakta bulunduğum yer orasıydı.

O zamanlar böyle doğu kızlarını ve üstünde bulut ve fikir bulunmayan mavi göğü severdim. İnanmazsınız, dans etmedikleri zaman ne kadar uslu otururlardı. Derin fakat küçük sırlar, kolay bilmeceler, çerezler gibi fikirsiz.

Rengârenk ve yabani! Fakat bulutsuz, çözülen bilmeceler! Bu kızların hatırı için o zamanlar bir sofra sonu şiiri yazmıştım."

Gezgin ve gölge böyle dedi ve kimsenin cevabını beklemeden ihtiyar büyücünün elinden arpı aldı. Bacak bacak üstüne attı, rahatça ve egemenane etrafına baktı. Fakat hortumlarıyla yabancı diyarlarda yabancı havayı tadan birisi gibi, havayı yavaş yavaş ve emerek içine çekti ve bundan sonra bir çeşit inilti ile şarkısına başladı.

2

Çöl Büyüyor: Yazık Çöl Gizleyenlere!

Ha! Şatafatlı!

Gerçek şatafatlı!

Uygun bir başlangıç,

Afrika gibi şatafatlı!

Bir aslana layık,

Yahut ahlaki öğütlerle böğüren bir maymuna layık,

Fakat size göre değil!

Ey, en aziz sevgililerim,

Ayağınızın dibine ilk olarak,

Bir Avrupalı sıfatıyla,

hurmaların altında oturmak bana kısmet oldu. Selâ!

Gerçekten, hayrete şayan,

İşte oturuyorum burada,

Çöle yakın ve tepede,

Çöle o kadar uzak,

Ve hiçbir şeyi çölleşmemiş halde!

Bu küçük vahadan,

Aşağıya yutulmuş bir halde,

O şimdi esneyerek,

Sevimli ağzını açıyordu.

Bütün ağızların en güzel kokulusu,

Onun içine düştüm.

Onun içine böyle düştüm,

Sizlerin içinize düştüm,

Ey en sevgili dostlarım. Selâ!

Konuğuna ikram eden,

O balina yaşasın... anlıyor musunuz?

Bu benim bilgiç bir imanım,

Bu kadar sevimli bir vahayı gizleyen,

O karın yaşasın!

Bunun gibi! Fakat benim şüphelendiğim şey,

Ki bunun için Avrupa'dan geldim.

Bütün yaşlı eşlerden daha şüphecidir.

Allah ıslah etsin Âmin!

Şimdi bu küçük vahada,

Oturuyorum bir hurma gibi.

Esmer, tatlanmış, altın gibi, istekli.

Yuvarlak, bir kız ağzına hasret

Fakat daha çok, kıza benzeyen,

Buz gibi soğuk, kar gibi beyaz, keskin,

Isırıcı dişlere istekli!

İşte onlara can atar bütün sıcak hurmalar. Selâ!

Bu bahsettiğimiz güney meyvelerine

Benzeyip, çok benzeyip,

Yanıyorum burada.

Küçük kanatlı böceklerle kuşatılmış,

Ve bunun gibi, daha küçük,

Daha delice, daha günahkâr,

Arzular ve ilhamlarla çevrili,

Sizinle çevrili!

Ey susan ve sezgi dolu,

Kızlar, kediler,

Züleyha, Dudu!

Sfenksle çevrili, ben bir söz içine,

Birçok hisler koyarım!

"Allah beni lisan günahından dolayı affetsin"

Burada oturuyorum ve en güzel havayı içime çekerek,

Gerçekten bir cennet havası,

Aydınlık, hafif hava.

Aydan aşağı düşen havaların en güzeli, en altını,

Bu bir rastlantı mı?

Yoksa aşırı cesaretten mi?

Eski şairlerin anlattığı gibi,

Fakat ben, şüpheci,

Bundan şüpheleniyorum!

Ve Avrupa'dan bu amaçla geliyorum,

O Avrupa ki, daha şüphecidir yaşlı karılardan!

Allah ıslah etsin. Âmin!

Bu en güzel havayı içerek,

Hortumlarla bardaklar gibi şişmiş,

Geleceksiz, geçmişsiz,

Böylece oturuyorum burada.

Ey en sevgili dostlar,

Hurmaya bakıyorum,

Nasıl bir dansöz gibi,

Eğiliyor, bükülüyor ve kalçasını sallıyor.

Çok bakılırsa, onun gibi dans edilir,

Bir dansöz gibi ki zannederim,

Çoktan beri, tehlikeli olacak kadar uzun zamandan beri,

Daima tek ayağının üzerinde duruyor.

Böylece sanırım,

Öteki bacağını unutuyor.

Boş yere aradığım,

Öbür bacağı, tılsımlı ikizi, bulamıyorum.

O güzelim, zarif,

Yapraklarının ve elbiseciğinin altında bulamıyorum.

Evet sevgili dostlarım,

Eğer bana inanırsanız,

O ayağını kaybetmiş,

O kayıp,

Sonsuza kadar kayıp!

Öbür bacak!

Ah yazık, o güzel öbür bacağı.

Acaba nerde olabilir ve nerede yalnızlığına yanabilir?

O yalnız bacak?

Yoksa saçma, sarı yeleli,

Bir aslandan mı korkuluyor?

Yoksa tırnaklanmış, koparılmış mıdır?

Yazık, yazık, selâ!

Ah ağlamayın,

Şefkatli kalpler,

Ağlamayın!

Hurma kalpleri, süt göğüsleri,

Tatlı, kalp,

Torbacıkları,

Ağlama artık,

Solgun dudu!

Erol, iyi Züleyha. Cesaret, cesaret!

Yoksa burada,

Kuvvet veren, kalp kuvveti,

Bir şey mi var?

O anlamlı bir vecize,

Şatafatlı bir telkin,

Ha... Çık, gel. Vakar!

Vakar erdemi, Avrupalı vakarı,

Üfle, üfle yine!

Ey erdem körüğü,

Ha!

Bir defa daha böğürmek,

Ahlaki böğürmek?

Ahlak aslanı olarak,

Çöl kızlarının karşısında böğürmek!

Çünkü ey en sevgili kızlar,

Erdem uluması,

Her şeyden çok

Avrupalının özlemi Avrupalının açlığıdır.

İşte karşınızda bir Avrupalı olarak bulunuyorum!

Başka türlü hareket edemem, Allah yardımcım olsun,

Âmin!

Çöl büyüyor, yazık çöl gizleyenlere!

Uyanış

1

Gezgin ve gölgenin şarkısından sonra mağaranın içi gürültü ve kahkaha ile doldu. Toplanmış olan konuklar hep birden konuştuklarından ve eşek de bu durumda sakin kalamadığından, Zerdüşt'te ziyaretçilerine karşı küçük bir tiksinti ve alay uyandı; onların neşesinden memnun oluyordu. Çünkü bunu bir iyileşme işareti sayıyordu ve böylece açıklara sıvıştı ve hayvanlarına şöyle dedi:

"Yardım dilenmeniz ne oldu? Bezginliği üstünüzden attınız, zannederim ki benim yanımda yardım istemeyi unuttunuz.

Fakat bağırmayı hâlâ unutamadınız." Zerdüşt kulaklarını tıkadı. Çünkü eşeğin 'İ-A' sesi garip bir tarzda yüksek insanların sevinç gürültülerine karışıyordu.

"Neşeleri yerinde!" diye söze başladı. "Kim bilir belki de ev sahiplerinin zararında. Ancak benden gülme öğrendilerse de öğrendikleri, benim gülüşüm değildir.

Fakat bundan ne çıkar! Onlar ihtiyar adamlar; onların iyileşme süreleri kendilerine göre. Gülmeleri kendilerine göre. Kulaklarım daha kötü şeylere dayandı ve yorulmadı.

Bugün bir zaferdir; ağırlığın ruhu, benim ezeli düşmanım kaçıyor, uzaklaşıyor! O kadar ağır ve kötü başlayan bugün ne iyi sona eriyor!

Ve sona ermek istiyor. Akşam olmakta! O iyi binici denizin üstünden atını sürüyor. Erguvan eyerinin üstünde ne güzel sallanıyor, bu mutlu yolcu!

Gök duru, ona bakıyor. Dünya derin ve yanıma gelmiş olan garip şeyler, benim yanımda yaşamaya değer."

Zerdüşt böyle dedi. Bu sırada mağaradan yine yüksek insanların kahkahası ve çığlıkları duyuldu. Zerdüşt yeniden söze başladı.

"Oltam etki ediyor, onu ısırıyorlar. Düşmanları; ağırlığın ruhu kaçıyor, şimdiden kendi kendilerine gülmeyi öğreniyorlar. Doğru işitiyor muyum?

Erkek yemeğim, etkili ve kuvvetli sözlerin rolünü oynuyor ve gerçekten ben onları karın şişiren sebze ile beslemedim! Tersine savaşçı yemeği ile fatih yemeği ile onlarda yeni tutkular uyandırdım.

Kollarında ve bacaklarında yeni ümitler belirdi. Kalpleri ferah, yeni kelimeler bulabiliyorlar. Yakında cesaretleri daha iradeli olacak.

Böyle bir yemek, doğaldır ki çocuklara, özlemlilere ve genç kadınlara elverişli değildir. Onların bağırsaklarına başka çare bulmalı, ben onların hekimleri ve hocaları olamam.

Bu yüksek insanlardan tiksinti uzaklaşıyor; Pekâlâ bu benim zaferimdir. Benim ülkemde güven duyuyorlar. Budalaca utanmadan kurtuluyorlar.

Kalplerini boşaltıyorlar, iyi saatler geri geliyor. Bayram ediyorlar ve tekrarlıyorlar. Müteşekkir oluyorlar.

Müteşekkir oluşlarını en iyi işaret diye kabul ediyorum. Az sonra bayram yapmayı düşünecekler ve eski dostlarına anıtlar dikecekler. Bunlar iyileşme sürecinde olanlardır." Zerdüşt kendi kendine böyle dedi ve uzaklara baktı. Hayvanları ona sokuldular, onun mutluluğuna ve sakinliğine saygı gösterdiler.

2

Fakat Zerdüşt'ün kulağı birdenbire irkildi, çünkü şimdiye kadar kahkaha ve gürültü ile dolu olan mağara birdenbire bir ölü sessizliğine bürünmüştü. Fakat burnu öd ağaçlarından gelen hoş bir tütsü kokusu aldı.

"Ne oluyor, ne yapıyorlar?" diye sordu ve konuklarına görünmeden bakmak için kapıya yaklaştı. Fakat tuhaf! Orada gözleri ile ne görse iyi!

"Hepsi yine dindar olmuşlar, ibadet ediyorlar, deli olmuşlar." dedi ve çok şaştı. Ve gerçekten, bütün bu yüksek insanlar yani iki kral, hizmet dışı papa, kötü büyücü, gönüllü dilenci, seyyah ve gölge, ihtiyar falcı, ruhun vicdanlısı ve en çirkin adam! Bunlar çocuklar ve dindar ihtiyar kadınlar gibi, diz çökmüşler eşeğe tapıyorlardı. Şimdi en çirkin adam hırlamaya ve horlamaya başlamıştı sanki anlatımı mümkün olmayan bir şey konuşacakmış gibi. Fakat sonunda kelimeler meydana getirecek hale gelince anlaşıldı ki taptıkları eşeğe karşı dindarane bir övgü ve minnetti. Bunun metni şu idi:

"Âmin! Hamd-ü sena, şükran, lütuf ve inayet ve kuvvet sonsuza kadar Allah'ımız içindir."

Fakat eşek buna karşı İ-A diye anırıyordu.

"O yükümüzü taşır, uşak kıyafetine girer, çok sabırlıdır, hiçbir zaman hayır demez ve Allah'ını seven onu terbiye altına alır."

Eşek buna karşı İ-A diye anırıyordu.

"O konuşmaz, meğerki yarattığı dünyaya evet desin! Âlemini böyle över. Onun zekâsı konuşmamaktır! Böylece nadiren haksız görünür."

Eşek buna karşı İ-A diye anırıyordu.

"Belirsiz olarak dünyayı dolaşır. İçinde erdemini sakladığı vücudu, kül renklidir. Ruhu varsa onu saklar. Fakat herkes onun uzun kulaklarına inanır."

Eşek buna karşı İ-A diye anırıyordu.

"Ne gizli bir hikmettir ki bunun uzun kulakları vardır ve daima evet der, hiçbir zaman hayır demez. Dünyayı kendisine benzeterek yaratmadı mı? Yani mümkün olduğu kadar budala!"

Eşek buna İ-A diye anırıyordu.

"Sen eğri, doğru yollardan gidersin. Fakat biz insanların eğri ve doğru sandığımız şeyler, senin umurunda değil. Ülken iyi ve kötünün ötesindedir. Senin masumiyetin odur ki masumiyetinin ne olduğunu bilmezsin!"

Eşek buna karşı İ-A diye anırıyordu.

"Bak kimseyi kovmuyorsunuz. Ne dilenciyi ne kralları! Çocuklarını yanına kabul edersin ve kurnaz olanlar seni aldatırlarsa İ-A diye anırırsın."

Eşek buna karşı İ-A diye anırıyordu.

"Sen dişi eşekleri ve taze inciri seversin. Yemeyi hor görmezsin. Acıktığın zaman yüreğini bir şey gıcıklar.

Bunda ilahi bir hikmet vardır."

Eşek buna karşı İ-A diye anırıyordu.

Eşek Bayramı

1

Söylev buraya gelince Zerdüşt artık kendine hâkim olamadı, eşekten daha gür bir sesle İ-A diye bağırdı ve çıldırmış konukların ortasına sıçradı. "Fakat orda ne yapıyorsunuz insanoğulları!" dedi ve onları, tapmakta olanları, yerden kaldırdı. "Sizi Zerdüşt'ten başka birisi görseydi yazık olurdu! Herkes diyecekti ki yeni imanınızla en kötü kâfirlersiniz veya ihtiyar kadınların en çılgınısınız.

Hele sen ihtiyar papa! Bir eşeğe tanrı diye tapmaya nasıl dilin varıyor?"

"Zerdüşt!" dedi papa, "Bağışla, fakat tanrı konusunda ben senden daha aydınım. Böylesi doğrudur. Tanrıya bu biçimiyle tapmak, şekilsiz olarak tapmaktan daha iyidir. Aziz dostum şu özdeyişi düşün; derhal anlarsın ki bu özdeyişte gerçek saklıdır.

'Tanrı bir ruhtur' diyen, imansızlığa doğru en büyük adımı atmış oluyordu. Bu sözün kötülüğünü yeryüzünde gidermek mümkün değildir!

Yeryüzünde hâlâ tapacak bir şey bulunması ihtiyar kalbimi oynatıyor. Bu ihtiyar, dindar papa kalbini hoş gör Zerdüşt."

Zerdüşt, gezgin ve gölgeye hitaben; "Sen kendine özgür ruhlu mu diyorsun ve buna da inanıyor musun? Ve hâlâ da burada put ve papaz hizmetinde bulunuyorsun! Esmer kıza yaptığından daha kötü bir şey yapmış oluyorsun. Ey kötü yeni mümin!"

"Çok kötü!" dedi gezgin ve gölge. "Haklısın, fakat ne yapayım? Zerdüşt sen ne dersen de, eski tanrı yine yaşıyor. Bütün kabahat en çirkin adamda, tanrıyı o uyandırdı. Bir zamanlar tanrıyı öldürdüğünü söylüyorsa da ölüm, tanrılar için bir ön yargıdır."

"Ve sen!" dedi Zerdüşt "Kötü, ihtiyar, büyücü ne yaptın? Sen böyle, tanrının eşekliklerine inanırsan bundan sonra sana kim inansın? Yaptığın şey budalalıktır. Ey zeki adam, nasıl oldu da bu budalalığı yaptın?"

"Ah Zerdüşt," dedi zeki büyücü "hakkın var, bir budalalıktı, benim de çok gücüme gitti."

"Hele sen!" dedi Zerdüşt, ruhun vicdanlısına; "Düşün ve parmağını burnuna sok. Bu, vicdanına dokunmuyor mu? Ruhun böyle ibadetleri yapamayacak ve bu ibadet kardeşlerinin kokusuna dayanamayacak kadar temiz değil mi?

"Bunda bir şey var." dedi vicdanlı adam ve parmağını burnuna soktu. Bu oyunda bir şey var ki hatta vicdanımı tatmin ediyor. Belki de tanrıya inanmaya yeterli değilim. Fakat şurası gerçek ki tanrı bu kıyafetinde bana en çok inanmaya elverişli göründü. En dindar adamların tanıklığına göre tanrı sonsuzmuş. Bu kadar bol zamanı olan, sabırlı olur. Mümkün olduğu kadar yavaş ve budalaca hareket eder ve bu suretle işini yürütebilir.

Pek fazla zekâsı olan, böyle budalalara ve çılgınlara bayılır. Kendini düşün Zerdüşt. Kendini! Gerçekten! Sen bile zekâ ve hikmetinin fazlalığından eşekleşebilirsin.

En olgun bir egemen, en eğri yollara gitmeyi sevmez mi? Zerdüşt'ün bakışı bunu gösterir. Senin bakışın!"

"Sonunda bizzat sen!" dedi Zerdüşt ve en çirkin adama döndü. Adam, elini eşeğe doğru kaldırmış bir halde yerde yatıyordu, eliyle eşeğe şarap veriyordu. "Ey niteleyemediğim şey; söyle, orada ne yaptın, beni değişmiş sanıyorsun. Gözlerin ışıldıyor, çirkinliğinin üstünde yüceliğin örtüsü var, ne yaptın?

Tanrıyı yeniden uyandırdığın doğru mu ve niçin, o haklı olarak öldürülmüş ve yok edilmiş değil miydi?

Sen, beni uyanmış sayıyorsun; ne yaptın, neye döndün, düşünceni niye değiştirdin? Ey anlatılamaz şey söyle!"

"Ah Zerdüşt," dedi çirkin adam "sen tuhafsın. Tanrı hâlâ sağ mı? Dirildi mi? Yoksa tamamen öldü mü? İçimizden hangimiz bunu daha iyi bilir, sorarım sana!

Fakat bir şeyi iyi biliyorum. Zamanında senden öğrenmiştim. "Tam öldürmek isteyen, güler.

Öfkeyle değil gülmeyle öldürülür." Zamanında böyle dedin. Ey Zerdüşt, ey esrarlı adam, öfkesiz öldüren, tehlikeli aziz, sen tuhafsın!"

2

Fakat o sırada Zerdüşt böyle garip cevaplardan hayrete düşmüş halde mağarasının kapısına sıçradı ve konuklarına dönerek gür bir sesle bağırdı:

"Ey garip deliler, ey şaklabanlar, karşımda kendinizi ne değiştiriyorsunuz, ne gizliyorsunuz? Sonunda yine çocuklar gibi dindar olmanın ve çocuklar gibi tapmanın, el kavuşturmanın ve sevgili tanrı dediğinizin sevinci ve neşesi içinde kalbiniz oynuyor.

Fakat artık bu çocuk odasını, mağaramı bırakın, bugün bütün çocuklar orda. Çocukluk çılgınlığınızı ve kalp heyecanınızı şu dışarlarda soğutun.

Elbette çocuklar gibi olmazsanız cennete gidemezsiniz." (Ve Zerdüşt burada eliyle yukarıyı gösteriyordu). "Fakat biz asla cenneti istemiyoruz, biz erkeğiz, onun için dünyayı istiyoruz."

3

Zerdüşt yine konuşmaya başladı. "Ey yeni dostlarım," dedi, "garip adamlar, yüksek adamlar, şimdi ne kadar hoşuma gidiyorsunuz!

Yine neşeli olduğunuzdan beri! Gerçekten hepiniz çiçek açmışsınız. Bana öyle gelir ki sizin gibi ağaçlara yeni bayramlar gerekir.

Küçük, cüretli bir haylazlık, herhangi bir ibadet ve eşek bayramı, herhangi bir ihtiyar, şen, Zerdüşt delisi ve ruhlarınızı ferahlatacak bir meltem rüzgârı!

Yüksek insanlar, bu geceyi ve eşek bayramını unutmayın. Bunu benim yanımda buldunuz. Bunu iyi bir işaret sayıyorum. Böyle şeyleri ancak iyileşmekte olanlar bulur! Kendiniz için, benim hatırım için bu eşek bayramını bir daha tekrarlayın."

Zerdüşt böyle dedi.

Continue Reading

You'll Also Like

1M 56.5K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
8.1M 375K 65
"İkimizde biliyoruz ki, er ya da geç benimle evleneceksin. Ve bu zorunluluktan olmayacak!" "Başlangıç: 12 HAZİRAN 2016 Bitiş: 18 EKİM 2019" ...
KUŞ GÖZÜ By 𝓜🦋

Science Fiction

215 114 11
✨Kara Kış Festivali 2024 Favori Hikayesi seçilmiştir.✨ "Winston'da artık uyumak istiyordu. Gözlerini kapattığında, kendini uçsuz bucaksız yeşil bir v...
4.2K 258 22
Kırk iki yıllık gözden uzak ve sade yaşantısına karşın yazdıklarıyla İngiliz edebiyat tarihinin bir kült romancısı olmayı başardı. Eserlerinde güçlü...