SAVE ME! #2Seok

By jinbymoon

17.2K 1.4K 1.5K

#2SEOK #Yoonkook #Nammin Bir suçlu, sürekli kameralar önünde olan bir idole aşık olsaydı bunun adı ne olurdu... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
13
14
15
16
17
18
19
20
21
FİNAL

12

688 66 86
By jinbymoon

"Jin hyungla konuştum, birazdan gelecek" diyerek salona giren Namjoon kalabalığı görünce duraksadı.

Amacı sadece Yoongi'ye bunu söylemekti ama diğerlerinin de içeride olduğunu biraz geç fark etmişti.

"Neden?" diye kafasını bile kaldırmadan soran bilgisayar başındaki Yoongiydi.

Sorma amacı daha çok sorgulamak değil sorun olup olmadığını öğrenmekti. Jin, giderken oldukça kararlı duruyordu. Bir kaç gün fikrinin değişmesi için oldukça kısa bir zaman dilimiydi.

"Telefonla ilgili bir şeyler dedi ama bilmiyorum. Gelince öğreniriz" dedikten sonra ağır adımlarla mutfağa giderek kendisine bir kahve koydu.

Peşinden gelen Jimin'i beklemiyordu. Ona karakterine ters bir şekilde utangaç bir ifadeyle bakan çocuğa kaşlarını kaldırarak baktı. Ne istediğini merak etmişti.

"Ben... Aslında bir şey soracaktım. Jin ile... Aralarında bir şey olma ihtimali hiç mi yok? Onu hepimizinden iyi tanıdığını düşünüyorum. Bu konu hakkındaki düşünceni bilmek istiyorum"

Elindeki kupayı kaldırıp kahveden bir yudum aldıktan sonra kalçasını tezgaha dayayarak ona baktı.

"Sizin normal hayatınız genelde nerede geçiyor?" diye sorduktan sonra yine kahvesinden yudumladı.
Gözlerini üzerinden ayırmıyordu bir yandan da.

Jimin biraz düşündükten sonra "Sahnede?" dedi emin olamayarak.
Sorduğu sorunun konuyla olan alakasını anlamaya çalışıyordu.

Namjoon onu kafasıyla onaylayarak "Yani kameraların önünde. Bizim hayatımız nerede geçiyor peki biliyor musun?" diye sordu işaret parmağını ona uzatarak.

Cevap vermek için ağzını açan Jimin'e izin vermeyerek devam etti.

"Karanlıkta saklanarak. Kenarda köşede yaşıyor, sadece kendi işlerimizi halletmek için çıkıyoruz. Biz, sizin için tehlikeli olsak da siz, bizim için çok daha tehlikelisiniz. Kurşundan kaçmak kolay ama kameralardan öyle değil"

Jimin kaşlarını çatarak kollarını önünde birleştirdi. Düşünüyordu sadece.

"Bu çok acımasız ama" dediğinde Namjoon gamzelerini göstererek güldü.

Jimin yerinde kilitlenip gamzelerine odaklanırken "Gerçek dünyaya hoşgeldin Jimin-shi" diyerek yanından geçip gitti.

Hoseok haberi aldığından beri halâ olduğu yerde kalırken Jungkook'un dikkatini çekmek için elini sıktığını hissetti. Başını çevirip ona baktığında endişeli ifadesini görmek kendisini kötü hissettirmişti.

Ona 'sorun yok' der gibi baktığında ayağa kalkıp odasına gitmeye hazırlandı. Onu görmeye dayanabilir miydi bilmiyordu. Aslında biliyordu. Dayanamazdı. Jimin'in bütün sözlerine rağmen o ruhsuz bakışların bir kez daha üzerinde gezinmesini istemiyordu.

Kapıdan çıkmak üzereyken Jimin ile karşılaştılar.

"Nereye hyung?"

"Odaya?"

"Neden?"

"Jimin gerçekten uğraşamam" diyerek yanından geçecekti ki hızlı bir hamleyle tekrar önüne geçti.

"Onu elde edeceksin. Bunu konuşmuştuk"

Sessiz ama sert sesi Hoseok'un yüzüne çarparken yanmaya başlayan gözlerine lanet etti. Jimin kadar cesur olabilseydi keşke ama ne yazık ki korkağın tekiydi.

Nasıl yapardı? Hoseok'u sevmek zorunda değildi ki! Kendisini istemeyen birisini nasıl elde edebilirdi?

"Yapamam" dediğinde Jimin avuçları içerisine aldığı elini sıkarak "Korkmana gerek yok. Yanında olacağız" diye destek oldu.

"Sadece korkumdan mı sence bu kargaşa? O, gitmekte haklı Jimin. Biz bir araya gelemeyiz"

Kapının çalınmasıyla ikisinin kafası da aynı anda o tarafa dönmüştü. Hoseok, kalbinin deli gibi atmaya başlamasıyla kolunu hızlıca Jimin'in elinden kurtararak merdivenlere ilerledi. Onu görmek sadece daha fazla zarar verecekti. Kendisine sürekli hatırlattığı gibi unutmak en iyisiydi. Kolay değildi ama her zaman olduğu gibi kendisi için en iyi olanı seçecekti.

"Jin hyung!"

Jungkook'un korkuyla bağırışını duyduğunda dizlerinin titrediğini hissetti. Nefes almayı keserken elleri sıkıca trabzana tutunarak ayakta kalacak desteği bulmuştu. Arkasında oluşan hareketliliği ve kargaşayı hissetse de dönüp bakmaktan korkuyordu. Ne olmuştu?

Ciğerleri yanarken ağzını aralayarak nefes almaya çalıştı. Kesik kesik çıkan nefesiyle cesaretini toplamaya çalıştı.

Nihayet arkasını dönebildiğinde ise bembeyaz olmuş yüzündeki bazı noktalarda kan lekesiyle öylece dikilen Jin'i gördü. Göz göze geldiklerinde hissettiği yoğun duygularla olduğu yere yığılmamak için kaçırdı hızlıca bakışlarını.

Gözleri vücudunda gezerken simsiyah kıyafetleri arasında zorlukla fark edilen kızıl ıslaklığa dehşetle baktı.

"Önemli bir şey değil Kook. Namjoon nerede?" dedi bakışlarını üzerinden çekip göğsüne yakın bir noktada olan yarasına eliyle bastırırken.

Ayakta zor duruyor, Jungkooktan güç alıyordu.

"Ne demek önemli değil? Kanıyor!"

"Sadece Namjoon'u çağır. O halleder" diye ısrar eden Jin'in yüksek çıkan sesiyle "Ne diyorsun hyung? Hastaneye gitmeliyiz" diye ısrarla bağırdı.

Jin, gözlerini kapatıp olduğu yerde sallandığında Hoseok kendisini toplayarak olduğu yerden fırlayıp yanına koştu. Hızlıca kolunun altına girerek ona destek olmaya çalıştı.

Jungkook da diğer koluna girerken, Jin "Iyiyim ben. Sadece... Namjoon'u çağır" demişti kısık çıkan sesiyle.

Hoseok daha fazla beklememesi için Jungkook'a "Dediğini yap" demişti ama ne kadar doğru bir karar olduğunu sorgulamadan edemiyordu. Panik yüzüne yansırken sıkıca sardı Jin'in bedenini.

"Ağırlığını bana ver" diyerek yürümesine yardım ettiğinde kısık gözleriyle günlerin hasretini çıkarırcasına onu izleyen Jinden haberi yoktu.

Salona girerek yavaşça onu geniş koltuğa oturttu. Eli kanlı yere gidecekken Jin atik bir şekilde bileğinden yakalamıştı onu. Kafasını kaldırıp şaşkınca baktığında göz göze geldiler.

"Elin kan olmasın. Diğerlerini de uzak tut. Namjoon halleder gerisini"

Hoseok şaşkın bir ses çıkararak elini kurtardı elinden. Sesi bile zorlukla çıkarken neler saçmalıyordu?

"Düşüneceğim en son şey şuan elimin kan olması. Yaranın durumuna bakmamız lazım" dese de Jin tekrar ona uzanan eli yakaladı.

"Kan tutuyor seni. Biliyorum" diye fısıldayan adamın gözlerine takılı kaldı.

Hoseok bunu nasıl bildiğini anlayamazken "Dayanırım. Gerçekten bunu mu tartışacağız? Yüzün bembeyaz olmuş resmen. Ne zamandır bu haldesin?" diye sordu panikle.

Jin'in bütün çabalarına rağmen tişörtünün yırtık olan bölümünü biraz daha yırtarak yaraya baktı. Midesi anında çalkalanmaya başlarken dişlerini birbirine bastırdı. Dayanmalıydı.

"Nasıl oldu?"

Namjoon'un elindeki çantayla odaya girerken ilk sorduğu soru bu olmuştu. Diğerleri de peşinden gelse de uzak durmayı tercih etmişlerdi. Hoseok, hemen çöktüğü yerden kalkarak Namjoon'a yer açtı.

"Bıçak" diyen Jin sırtüstü uzanırken yüzünü buruşturmuştu.

"Ne kadar oldu?"

"Saat kaç?"

Namjoon, Hoseok'un önüne geçip eğilirken "Akşam üzeri 7" demişti.

Hoseok öylece boşluğa bakarken içindeki boşluğun sebebini sorguluyordu.

"Neredeyse 40 dakika o zaman" dediğinde Jimin arka taraftan "40 dakikadır kan mı kaybediyorsun?" diye bağırmıştı korkuyla.

Namjoon üzerindeki tişörtün tamamını makasla keserken "Yoon, kan deposundan kan getir, aşağıya indirmekle zaman kaybedemeyiz" dediğinde Hoseok "Saçmalamayın! Oraya gidip gelmesi saatler sürer. Hastaneye gitmeliyiz. Uzman bir doktora ihtiyacı var" diyerek Yoongi'nin ince bileğini tuttu.

Yoongi sert bir şekilde kolunu kurtardığında ona bir şey demese de omzuna çarparak yanından geçti.

Jin'in gözleri iyice kaymaya başladığında Namjoon "Sakin olun ve hemen buradan gidin" dedi.

Hoseok bunu yapamazdı. Nasıl bu kadar sakin kaldıklarını anlayamazken kendisi panik denizinde boğuluyordu resmen. Kalbi korkuyla atıyor, ruhu hiçbir yere sığamıyordu.

Bu duyguyu ilk defa yaşamıştı. Kaybetme korkusu ilk defa karşılaştığı bir şey değildi ama ilk defa bununla yüz yüze geliyordu. Titreyen elleriyle dolmaya başlayan gözlerindeki yaşları yok etti. Güçlü kalmalıydı.

Mide bulantısı artarken yaraya bakmamak için kendisini inanılmaz zorluyordu. Hoseok onlara daha da yaklaşarak Jin'in koltuktan sarkan soğuk elini kendi sıcacık avuçları arasına almıştı.

Jin'in ondan ayırmadığı gözlerine bakarken "Iyi olacaksın" diye fısıldadı.

Bunu daha çok kendine söylediğini bilse de devam etti.

"Beni duyabiliyorsun değil mi?" diye sorduğunda Jin yorgun bir ifadeyle gözlerini kapatıp açtı.

Hoseok tekrar dolan gözlerini umursamadan bakışlarına karşılık verdi. Namjoon elleri arasındaki koluna iğneyi batırırken Hoseok gözlerini kapatsa da Jin mimik bile oynatmadan onu izlemeye devam etmişti.

"Hemen dışarıya çıkın, bir kez daha söylemeyeceğim... Sen ise Hoseok, konuş onunla. Bilincini kaybetmesin. Yoongi böyle durumlarda genelde ona küfür ederek sinirlendirir. Gerçi bu taktik sana uzak gibi" dediğinde Hoseok, adamın kıvrılan dudaklarına inanamazca baktı.

Bir de gülüyor muydu? Komik ne vardı ki? Ayrıca... Daha önce de böyle şeyler oluyordu yani öyle mi?

Gözleri Jin'e dönerken yanağına düşen yaşı sildi hızla. Daha önce de bir çok kez yaralanmış mıydı?

Aklına gelen görüntüyle "Havaalanında... Bana birisi çarpmıştı. Sendin değil mi? Gittiğinde ise... Elimde kan vardı. Nasıl? Niyetin beni öldürmek değilse niye?" diye sordu aklını bir süredir meşgul eden soruyu.

Jin, Namjoon'un yarasına dokunması ile gözlerini kapatıp acıyla kendisini sıkarken Namjoon sıkıntılı bir şekilde "Bağışıklık yaptı vücudun resmen ağrı kesiciye" diye homurdanarak bir iğne daha vurdu.

Içeriye elinde kan paketleriyle gelen Yoongi'ye ağzı açık bakmaktan başka bir şey yapamamıştı.

"Siz... Siz ne yapıyorsunuz burada?" diye sorduğunda Namjoon çoktan damar yolu açarak kanı takmıştı.

"Daha sonra şok geçirebilirsin, şuanda seninle uğraşamayız" diyen Yoongi bir yandan eline cerrahi eldivenlerden takıyordu.

Namjoon "Jin hyung? Hissediyor musun?" diye sorduğunda hepsinin bakışları bu sefer Jin'in yüzüne odaklanmıştı.

Yorgun ifadesiyle başını iki yana sallayan adamın eline daha sıkı yapıştı Hoseok. Kalbindeki korkuyla sımsıkı yapışmıştı resmen ona ve bırakmaya da niyeti yoktu.

"Kim bilir hangi piç yüzünden bu haldesin? Bir de kendini gerçek iblis sanarak ortaya atlıyorsun. Emekli olma zamanın gelmedi mi?"

Yoongi'nin konuşma üslubunu garipsese de sesini çıkarmadı. Aklına Namjoon'un söyledikleri gelmişti. Onu sinirlerdirmeye çalışıyor olmalıydı.

"Sadece bize tabi bu tavırların. Benim ağzımı yüzümü sikerken sorun olmuyordu? Cidden rezil bir haldesin"

Bu sözler karşısında Jin'in tepkisini görmek için yüzüne baktığında tıpkı az önceki gibi sadece kendisine bakıyor olduğunu gördü.

Namjoon'un kısık sesle "Hiç yorma ağzını Yoongi. Odağı başka bir yerde" dediğini duyunca istemsizce kızaran yanaklarını kapatmamak için inanılmaz bir irade göstermişti.

Yine de gözlerini Jinden ayırmadı. Onu özlemişti ve bu şekilde yardımcı olabilecekse elinden geleni yapacaktı.

"Soruma cevap vermedin" dediğinde Jin fısıltı halinde "Istemiyorum" demişti.

Hoseok "Neden? Amacın neydi gerçekten anlamıyorum" dediğinde Yoongi'nin kısık tutmakla uğraşmadığı sesi kulaklarına dolmuştu.

"Aptal"

Hoseok, ona karşılık vermemek için dudaklarını ısırdı. Jin geldiğinden beri ilk defa gözlerini ondan çekip Yoongi'ye baktı. Bakışları korkunç olsa da Yoongi sadece omuz silkmiş ardından yarayla ilgilenen Namjoon'a yardım etmeye devam etmişti.

Hoseok'a dönen gözleri yüzünü son kez inceledikten sonra "Dışarıda bekle" demişti kısık bir sesle.

Hoseok itiraz etmek üzereyken "Lütfen" diye eklemişti kısık sesiyle.

Onunla kavga etmeye hazırdı ama kendisine bu şekilde bakarken nasıl karşı çıkardı? Midesi de sürekli kendisini hatırlatırken başıyla onayladı. Ellerini bırakmak istemese de usulca uzaklaştı sıcaklığından.

Ona son bir bakış attığında kendisini izlediğini gördü. Içinde ne zaman tutuştuğunu bilmediği ateşin sıcaklığı bütün vücudunu sararken gözlerinden akan yaşları görmemesi için çıktı odadan. Diğerleri de mutfaktaki büyük masada sessizce oturuyordu.

"Jin hyung nasıl?"

"Iyi olacak Jungkook-ah. Merak etme sen" dedi kardeşinin yanındaki sandalyeye oturup omzunu destek vererek sıkarken.

"Kendi haline bak önce sen. Bize moral verebilecek halde gözüktüğünü mü zannediyorsun?"

"Jimin!"

Taehyung'un gür sesiyle onu uyarmasından sonra Jimin omuz silkerek önüne baksa da susmadı.

"Sadece doğruları söylüyorum. Sizi seviyorum diye sürekli işinize gelen cümleleri söyleme zorunluluğum yok. Onu seviyor.

Jin hyung zor birisi olsa da Hoseok hyunga değer verdiği ortada. Daha ilk geldiğimiz gün fark etmiştim. Yanında tehlikede olsa bile mutlu da olacak. Ayrı olurlarsa da bu grupta tehlikede olacaksın. Üstelik hem mutsuz hem tehlikede olacaksın.

Bu hayatta kaç yıl yaşadığının bir önemi yok, nasıl yaşadığının var hyung. Mutsuz geçecek bir ömürdense, mutlu geçireceğim bir kaç hafta bile benim için yeterli olur. Tabi bu benim düşüncelerim" dedikten sonra sustu.

Diğerleri de sessizliğe gömülmüş, az önce duyduklarını düşünüyordu. Hoseok'un titrek sesi mutfağı doldurduğunda herkesin odağına o girmişti.

"Haklısın. Hep korkak bir insan oldum ben. Hep kaçtım. Duygularımı anladığım ilk zamanda da böyle olmuştu. Canım acısa bile kaçmak istedim. Biliyordum, bu derin sızı da yanımda olacaktı ama uzakta olmak her şeyi çözer zannediyordum.

Çocuklar... Ben artık kaçmak istemiyorum. Beni ister veya istemez... Ben elimden geleni yaptıktan sonra seçimi ona bırakacağım. Bugün Jin'in o halini gördükten sonra daha iyi anladım ki ben ona fena tutulmuşum"

Jimin'in gururlu gülümsemesini gördüğünde göz yaşları onu daha fazla dinlemeyerek gözlerinden dökülmeye devam etti.

Diğer kardeşleriyle de göz temasında bulunduktan sonra titreyen sesiyle "Iyi ki varsınız" diye mırıldandı.

Jungkook kolunu yanındaki hyunguna sararken kafasını omzuna yaslayarak gözlerini kapattı.

"Sen de iyi ki varsın hyung"

...

"Zannetmiyorum ama istemezse ısrar et"

"Nasıl ısrar edeyim Jimin? Koskoca adam sonuçta"

"Hyung, sadece dediğimi yapar mısın?"

Jimin'in bezgin çıkan sesiyle tereddütte olsa da başıyla onaylayarak elindeki tepsiyi daha sıkı tuttu. Derin bir nefes çekti içine cesaret toplamaya çalışırken.

"Gidiyorum"

"Git hadi artık! Sana söylüyorum, o adam seni seviyor. Adımın Jimin olduğuna emin olduğum kadar eminim"

Hoseok sadece ufak bir baş sallaması ile mutfaktan çıkarak Jin'in odasına doğru ilerlemeye başladı. Elindeki tepsiyi sıkıca tutarken içindekileri dökmemeye çalışıyordu. Heyecandan yanaklarının kızardığını hhissettiği sıcaklıktan hissedebiliyordu.

Kapının önüne geldiğinde bir süre bekledi. Tam elini kaldırıp kapıya vuracakken sertçe kapı açılıp gürültüyle duvara çarptı. Hoseok karşısında beliren sinirli Yoongiyle irkildi. Ona büyük bir öfkeyle bakan adama mahcup bir şekilde baktı. Sorununun ne olduğunu bildiği için ona karşı kendisini kötü hissediyordu.

Jin'i elinden çalmaya çalışıyordu resmen ve ikisi de bunun farkındaydı. Hoseok'un farkında olmadığı tek şey Jin'in başından beri sadece kendisine ait olduğuydu.

Yanından geçerken ona çarpan adamla sarsılsa da hemen toparladı. Odanın içerisine ilerlediğinde Jin'i ayakta görmeyi beklemiyordu.

"Neden ayaktasın?"

Jin, ona döndüğünde bir şey söylemese de sorar gibi bir elindeki tepsiye bir kendisine bakıyordu. Hoseok rahatsız olsa da yok sayarak elindeki tepsiyi yatağın yanındaki sehpanın önüne bıraktı.

"Bir şeyler yemelisin" derken ona bakmıştı.

Jin yine sessiz kalırken yüzünden hiçbir ifade anlaşılmıyordu. Hoseok orada kalmak için bahane ararken dudaklarını dişliyordu.

"Yemeğini ye hadi, sonra da yarana pansuman yapalım" dedi gözlerini istemsizce kaçırırken.

Jin yine bir şey demese de yatağına ilerleyip yarı uzanır pozisyon aldı.

Yüzünün buluştuğunu gören Hoseok "Acıyor mu?" diye sordu.

Bir yandan da yatağın yanındaki boş kısma oturup tepsiyi kucağına çekmişti.

"Ne yapıyorsun?" diye soran Jin ilk defa konuşmuştu.

Hoseok eline aldığı çubuğu pilava batırırken "Yemene yardımcı olacağım" diye mırıldandı.

Utandığı için kafasını eğerek kaçmaya çalışıyordu.

"Gerek yok. Kendim yerim" diyerek çubuğa uzanmaya çalışan Jinden elini kurtararak "Ben yapmak istiyorum" dedi bu sefer gözlerinin içine bakarak.

Siyah derinliklerde kaybolmamak o kadar zordu ki kendisini nasıl kontrol edeceğini bilemiyordu. Jin'in yanında istemsizce heyecanlanıyor, eli ayağı birbirine dolanıyordu. Buna başta korku zannetse de olmadığını daha iyi anlıyordu. Artık kendinden emindi. Geriye kalan tek şey Jinden emin olmaktı.

Gözlerine uzun uzun bakan yakışıklı adam onu düşündüğünün aksine zorlamadan elini indirdi. Bu Hoseok'u memnun ederken yüzüne yayılan gülümsemeyi silmeye çalıştı.

"Yoongi ile ne konuştunuz? Oldukça sinirliydi" diye sormasının tek sebebi konu açmaktı.

Jin ağzına uzatılan pilavı çiğnedikten sonra "Işle ilgili anlaşmazlık yaşıyoruz" diyerek konuyu kapatmaya çalıştı.

"Bizim peşimizdeki insanlarla ilgili değil mi? Bunları benimle de paylaş lütfen. Biliyorum fazla korkak bir insanım ama yanımda olursan cesur olabilirim"

Hoseok son cümlesiyle kafasını kaldırıp elindeki çubuğu uzattı Jin'e doğru ama üzerindeki bakışlarla gözleri kesiştiğinde sertçe yutkundu.

Kendisine neden öyle bakıyordu? Nefesini tutarken yukarıda tuttuğu elini yavaşça kucağına indirdi. Bir insan nasıl böyle güzel bakabilirdi?

"Yanlış bir şey mi söyledim?"

Jin sadece başını iki yana salladı. Ardından nefes alamıyor gibi derin bir nefes alıp gözlerini odasındaki pencereden dışarıya dikti.

"Yanlış bir şey söyledin. Benim yanımda cesur olmana gerek yok çünkü esas korkman kişi benim"

"Senden korkmuyorum. Seni seviyorum"

Tek bir cümle yetmişti Jin'in aklını kaybetmiş gibi bir ifadeyle yüzüne bakmasına. Duyması en güzel ama en korkunç cümle kulaklarından içeriye sızdığında kalbi bütün ritmini kaybetmişti. Ağlamayı o kadar istiyordu ki!

Meleğini kolları arasına alarak ağlamak, ona bağıra çağıra neden kendisini sevmemesi gerektiğini anlatmak istiyordu. Hoseok ise farkındaydı yüzünde oluşan ifadeden. Kaybolmuş gibi bakıyordu yüzüne. Sadece bunun sebebini bilmiyordu.

Hiçbir şey söylememiş gibi elindeki çubuğu Jin'in ağzına uzattığında boğazındaki yangının geçmesini diledi. Birazcık sevgi için ağlamak istemiyordu önünde. Jin kafasını cama doğru çevirdiğinde elini tekrar indirmek zorunda kaldı.

"Senden bir cevap ya da başka bir şey istemiyorum. Biliyorum ki benimle aynı hisleri paylaşmıyorsun. Sadece... Hislerime saygı duymanı bekliyorum. Seni sevmeyi ben seçmedim bu yüzden beni yok saymana izin veremem. Dilersen beni bir arkadaş olarak gör. Bunu yapabilirim. Arkadaşın olabilirim"

Jin parlayan gözlerini ona çevirdiğinde Hoseok bütün kurduğu cümleleri geri almayı diledi. Dolu dolu siyahlıklar görüş alanına girdiğinde kendi kirpiklerinde asılı kalan yaş da intihar etmeyi seçmişti.

"Ben yapamam" diyen Jin'e ne demesi gerektiğini bilemedi.

Kalbi sıkıştı. O kadar mı sevmiyordu kendisini? Hoseok sıkıca dudaklarını birbirine bastırarak onu onayladı. Elindeki tepsiyi sehpanın üzerine bırakarak ayağa kalktığında gözündeki yaşı hızlıca sildi. Buraya en başından beri gelmemeli, Jimin'i hiç dinlememeliydi.

Ellerini nereye koyacağını bilemeyerek cebine soktuğunda aklına gelen sorunun tam sırası olduğunu düşünerek konuşmaya başladı.

"Yoongi hyungla mı aranda bir şey var?"

Jin'in vereceği cevaptan ölümüne korksa da yüz ifadelerini dikkatlice izledi. Ilk önce şaşkınlıkla yüzüne baksa da hızla ifadesiz maskesine dönüş yapmıştı.

"Öyle bir şey mümkün değil" dediğinde net sesi kalbini biraz olsun ferahlatmıştı.

"O zaman neden? Biliyorum çok yakışıklı sayı-"

"Sorunun bu olduğunu mu düşünüyorsun? Benim kim olduğumun farkında mısın sen? Üst düzey makamlar tarafından aranan bir suçluyum ben! Bir katil! Bir hırsız!

Ömür boyu benimle birlikte kaçacak mısın? Bir idolken bunu nasıl yapabilirsin? Seni takip eden kameralara birlikte poz mu vereceğiz? Ya da beni öldürmek isteyen onlarca kişi senin de peşine düştüğünde nasıl ellerinden kurtarabilirim seni?"

"Daha önce kurtardın ama! Havaalanında olanı Namjoon anlattı bana. Beni korumak için onca kameranın önüne geçerek yaralandın. Idollük umrumda değil Jin. Şarkı söylemeyi ve dans etmeyi seviyorum ama bunu alt katta da yapabilirim. Gerekirse ömür boyu bu evde saklanırım seninle anlamıyor musun?"

Jin oturduğu yerden doğrulurken acısını hissetmemişti bile. Yüz yüze geldiklerinde ise şefkatli bir ifadeyle konuştu.

"Daha çok gençsin. Yaşadığın çok az şey var. Bu yüzden de ne istediğini bilmiyorsun" diyen Jin'e sinirle baktı.

"Ben 26 yaşındayım! Ne istediğimin farkındayım"

"Yaştan bahsetmiyorum zaten. Yaşamaktan bahsediyorum Hoseok. Eğer ben olmasay-"

"Eğer olmasaydın muhtemelen ölmüş olurduk zaten. Birileri fena halde bize takmış durumda ve sen bizi korumasaydın çoktan ölmüştük Jin! Bahane yaratma o yüzden. Beni istemiyorsan sadece açıkça söylemelisin"

Jin, söylenenler karşısında ne diyeceğini bilemeyerek sadece yüzünü izleyebilmişti. Korkuyordu. Meleğine zarar gelme ihtimaline bile dayanamayan yüreği bunu nasıl yapardı ona? Asıl ihanet onunla olmak olmaz mıydı?

Bencil bir adam olduğunu biliyordu elbette ama bundan rahatsız olduğu çok az zaman olmuştu.

Hoseok'un dolu gözlerine baktı. Bağırdığı ve utandığı için kızaran yanaklarına daha sonra. Biçimli burnuna ve şeytanın elinden çıkma gibi gözüken dudaklarına.

Yutkundu. Onu istiyordu. Onu her zerresiyle istiyordu. Bütün hücreleri sadece karşısındaki melek için yanıyordu. Ama yanlış yoldaydı.

"Sonra konuşalım" diyerek yanından uzaklaşıp pencerenin önüne geçti.

Ona inanmak için deliren kalbini sakinleştirmesi gerekiyordu öncelikle. Ikisi için de sakin kalması ve bir an önce evden ayrılması gerekiyordu. Darbe üzerine darbe yiyen iradesini tekrar sağlamlaştırması lazımdı yoksa teslim olması kaçınılmaz bir sondu.

Hoseok beklediğinin aksine tam önüne gelerek gözlerinin içine baktığında ellerini yumruk yaptı. Dayanması gerekiyordu.

"Sonra konuşmak istemiyorum çünkü kaçıp gideceğini biliyorum. Istediğin kadar belinde silahla gez, benim korkaklığım senin cesaretinden daha yürekli. Beni sevmediğini söylemen yeterli olacak Jin. Sadece söyle ve gideyim"

Söyleyemezdi. Yapamazdı ki! Ağzından böyle bir kelime çıktığında kendisiyle olan savaşını da kaybederdi. Umutla gözlerinin içine bakan adamı izlemekten kaçtı. Yüzünü pencereden yansıyan manzaraya çevirdi. Siyah güllere bakarken yutkundu.

Dudakları aralandığında Hoseok sabırsızca bekliyordu sadece. Kaderi sanki o iki kelimenin arkasında gizliymiş gibi heyecanla bekliyordu.

"Bana ne diyorlar biliyor musun? Dybbuk. Bu bir iblisin adı. Iyi ve güzel olan vücudu ele geçirerek ruhu kilitler. Gittiği her yere de kaos taşır beraberinde. Çok doğru bir isim değil mi?

Güzelliğime kapılıp bana gelen kişileri öldürmem ne kadar sürüyor biliyor musun?... Sadece saniyeler alıyor. Bununla da yetinmiyorum ne kadar adamı, tanıdığı, ailesi varsa bularak onları da siliyorum yeryüzünden"

Güllerden çektiği bakışlarını Hoseok'a tekrar çevirerek sözlerine devam etti.

"Bu güzelliğin altında bir iblis yatıyor. Çok kolay ona kapılmak değil mi? Haklısın aslında, neredeyse kusursuz duruyor dışarıdan.

Bunu isteyen ilk kişi değilsin merak etme. Bu güzelliği kendine ait kılmak isteyen çok kişi oldu ama içerideki o iblis yüzünden hepsi öldü. Arzuyu bir kenara bırak, geriye ne kalıyor? Bir katili sevmek için ne gibi bir sebebin olabilir ki?"

Hoseok masal dinler gibi dinlemişti anlattıklarını. Kendisinden başka birisiymiş gibi bahseden adamın bütün acısı gözlerine yansımıştı. Sıkıca sarılıp her yarasını öperek iyileştirmek, o yaşlı gözlerdeki boşluğu kendi sevgisiyle tamamlamak istedi.

Gözlerinden sessizce akan yaşları sildikten sonra burnunu çekerek kısık sesle güldü. Bir elini kaldırarak Jin'in göğsüne koyduğunda hissettiği kalp atışlarıyla gülümsemesi silindi.

Çok hızlıydı. Kendisi içindi. Çok güzeldi.

"Aslında sensin değil mi? Siyah gül sensin aslında. Mükemmel ve nadir. Fakat dikenleri diğerlerine oranla daha fazla ve sivri. Hayranlık uyandırıcı bir güzelliğe sahipsiniz bu doğru ama daha çok kanatıyorsunuz.

Unuttuğun şey şu ki ben arkasında yatan hikayeyle birlikte seviyorum ikinizi de. Imkansız aşkı simgeleyen gülleri de gözlerindeki kırgınlıklarla seni de...

Tam karşımda birisinin boynunu kırdın sen Jin! Kaçmak istesem o zaman kaçmaz mıydım? Desteklemiyorum ve doğru bulmuyorum evet, elimde olsa arkama bakmadan kaçar giderim tıpkı daha önce yapmaya çalıştığım gibi ona da evet.

Ama sonuç değişmiyor işte. Bak buradayım! Kalbim, bedenim seni istiyor. Sadece sahip olduğun güzellik için değil çünkü ruhum da seni istiyor. Bütün yanlışlarınla, kusurlarınla...

Ben seçme halkımı çoktan kaybettim. Seçimi yapacak olan sensin Jin"

Jin, göğsünde bulunan sıcacık eli sıkıca tuttuğunda bunun bir seçim değil kader olduğunu düşünüyordu. Onların bir araya gelmesi yazmıyordu. Kadere karşı gelirsen kaybederdin. Bunu çok önceden bir kez yaşamış, çok şey kaybetmişti.
Meleğini kaybetmeye ise dayanamazdı.

Onu reddetmek için aralandı dudakları ama başka bir şey oldu o sırada.

Hoseok "Sana seçmen için yardımcı olacağım" dedikten sonra en büyük yanlışı yaparak boşta olan eliyle Jin'in yüzünü kendisine yaklaştırıp birbirleri için yanan dudakları birleştirmişti.

Bu saniyeden sonra ise kader yeniden şekillenmiş, gelecekte birileri kazanmış diğerleri ise kaybetmişti.

Merhaba arkadaşlar.

-- Bölümü nasıl buldunuz?

Continue Reading

You'll Also Like

349K 32.2K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
156K 16K 30
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
120K 13.3K 51
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
856K 73.8K 78
Jimin, Jungkook'a 1,5 yıldır platonik aşıktı ve en sonunda ona mesaj atmaya karar verdi -jikook