little star あ vmin

By Ss_Green

79.6K 10K 7.1K

küçük yıldız bu gece, tüm gece boyunca sana göz kulak olacağım. 301219 More

little star
⋆1
⋆2
⋆3
⋆4
⋆5
⋆6
⋆7
⋆8
⋆9
⋆10
⋆11
⋆12
⋆13
⋆14
⋆15
⋆16
⋆17
⋆18
⋆19
⋆20
⋆21
⋆22
⋆24
⋆25
⋆26
⋆27
⋆28
⋆29
⋆30
⋆31
⋆32
⋆33
⋆34
⋆35
⋆36
⋆37
⋆38
⋆39
⋆40
⋆41

⋆23

1.7K 239 231
By Ss_Green

edith whiskers - home

Bulunduğumuz yerden nasıl ayrılmıştık, arabaya atlayıp hastaneye nasıl gelmiştik bir fikrim yoktu. Ben zaten içime yerleşen o korkunun etkisinden henüz sıyrılamamıştım, Taehyung'da elimi kestiği için endişeliydi. Hastaneye gelirken tek hatırladığım Taehyung'un sayıklar gibi özür dileyip durmasıydı. Ben ise tepkisiz kalmıştım o ağlamaların arasında fısıldayıp dururken.

Kalbim hala boğazımda atıyordu, elimin acısını bile yeni yeni hissetmeye başlamıştım. Arabayı zor kullanmıştım zaten. Ama neyse ki hastaneye ulaşabilmiştik ve acile giren ikimizin de üstü başı kan olduğu için insanlar garip garip bakmışlardı. Bir çoğu da bakışlarını kaçırmıştı.

Neyse ki şu an bir odadaydım ve elime dikiş atılıyordu. Canım yanıyordu yine de pek umurumda değilmiş gibi davranıyordum. Çünkü yanımda bulunan Taehyung göz yaşlarıyla ıslanmış gözlerini üzerimde gezdirerek beni süzüyordu endişeyle. Gerçi durumu pek iyi değildi. Onun da pansumana ihtiyacı vardı. Fakat ne dedilerse yapmamıştı. Bir saniye bile olsun yanımdan ayrılmak istememişti. Ben de sağlam kalan elimde uzanıp kan bulaşmış elini tutmuştum sıkıca.

Onu kaybetmeye o kadar yakındım ki, bu travmayı üzerimden nasıl atacaktım bilmiyordum bile. Sadece geçip gitmesini, hiç yaşanmamış gibi olmasını dileyebiliyordum. Ve bir de ömrüm boyunca Taehyung'u gözümün önünden ayırmak bile istemiyordum. Ben o korkuyu bir kere yaşamıştım, nasıl olur da gözümün önünden ayırabilirdim?

"Çok acıyor mu?" Boğukça konuşan Taehyung'a karşılık burukça gülmüştüm. O an gözlerim buğulanmıştı yeniden. Bugün onu takip etme kararı almasaydım eğer, ya da bir gün önce ona bağırıp çağırdığım için pişman olup iş çıkışına gitmeseydim onun bu ses tonunu bir daha duyamayacaktım. Onu bir daha göremeyecektim. Tanrım, düşüncesi bile çıldırmama yetecek kadar etkiliyken ben onun bıçakla olan anılarını kafamdan nasıl silecektim ki? Bir iki damla yaş süzülmüştü yanaklarımdan, Taehyung'da bunu yanlış yorumlamıştı işte. "Çok mu acıyor?"

"Çok acıyor." Diye mırıldanmıştım. Elime dikiş atan doktor sanki ortamda yokmuş gibi konuşmaya devam etmiştim. "Sen benim canımı çok yaktın Taehyung."

"Hyung özür dilerim." Der demez yeniden ağlamaya başlayınca tuttuğum elini biraz daha sıkmıştım. Şimdi onu kendime çekip öpmek istiyordum ama elime dikiş atıldığı için sabit durmak zorundaydım maalesef. "Ben o an bıçağın keskin tarafını tuttuğunu fark etmedim. Yemin ederim bilmeden oldu. Görseydim asla yapmaz-"

"Sorun sence bu mu?" Diye sormuştum öldürücü bir sakinlikle. İşte şoku yavaş yavaş üzerimden atıyor gibiydim. "Seni o halde görmek-" Susmuştum bir an da. Devamını getirmek bile zordu. "Nasıl hissettiğim hakkında en ufak bir fikrin bile yok!"

"Hyung-"

"Darp raporu alacağız." Demiştim bu sefer de konuyu değiştirerek. "Bugün muayene olacaksın ve darp raporu alacağız."

Dudaklarını araladığında ne diyeceğini bilemesem bile derin bir nefes alıp "Sus lütfen." Diye mırıldanmıştım. "Sadece yanımdan ayrılma."

Ondan sonraki zamanlar da sessiz kalmış, elimin sargıya alınmasını beklemiştik. Ardından Taehyung'un pansumanını yapmışlardı. Üstelik darp raporu için de ayriyetten görüşmüştük. Neyse ki şu an yanımda bulunan Taehyung uysal davranmıştı da bugünün korkusunu, endişesini, öfkesini onun üzerinden atmamıştım. Ama yine de o elini bir kere bile olsun bırakmamıştım.

Uzun sessizliklerimizin arasından hastanedeki işlerimizi hallettikten sonra yeniden hastanenin otoparkına bıraktığım arabama ilerlemiştik. Taehyung yolcu koltuğuna geçmeden önce, sanki iki elim de sargıdaymış gibi kapımı açmıştı. Bir şey söylemeden arabaya bindiğimde ise yavaşça kapıyı geri kapatmıştı. Ben de az önce doktordan aldığımız darp raporunu, Taehyung arabanın çevresinden dolanırken arka koltuğa bırakmıştım.

Ardından emniyet kemerimi de taktığım sırada Taehyung'da arabaya binmişti. "Benimle kalacaksın bu gece." Demiştim o arabaya biner binmez. Olayın şokunu biraz attığım için aramızda soğuk rüzgarların estiği doğruydu. Bundan kaynaklı soğuk konuşmuştum. "Bugün ve daha öncesinde olan tüm olayları evde anlatacaksın bana."

"Hyung-"

"Ne dediysem o Taehyung!" Diye terslemiştim bir anda. "Her şeyi bilmek istiyorum. Bugün neredeyse seni kaybediyordum. Bir daha asla böyle bir şey yapmana izin veremem, anladın mı beni? Ne sorun varsa destekçin olacağım. Gerekirse bu konuyla bizzat ben ilgileneceğim."

"Bir şey sormak istiyorum." Kısıkça konuştuğunda derin bir iç çekip başımı sallamıştım onaylarcasına. "Anlattıklarımın ardından ya beni terk edersen? Ya benimle ve dertlerimle uğraşmak istemezsen?"

"Böyle bir şey söz konusu bile değil!" Söylediklerine sinirlendiğim için bilinçsizce ses tonum yükselmişti ve Taehyung'da ne kadar öfkeli olduğumu bildiği için emniyet kemerini takıp başını önüne eğmişti. "Saçma sapan düşüncelerini aklından sil, eve gidince de dediğim gibi bu konuyu konuşacağız seninle."

"Tamam hyung." Ağzının içinden konuştuğunda daha fazla ona kızmamak için dudaklarımı birbirine mühürleyerek yola koyulmuştum. Eve gitmeden önce ilk işim bir mağazaya uğramak olmuştu. Taehyung en son bizde kaldığında ona aldığım kıyafetleri giyerek gittiği için ona uygun kıyafet yoktu. Ama pijama takımı dolabımda katlı bir şekilde duruyordu.

Bu yüzden ona arabada beklemesi gerektiğini belirterek mağazaya girmiş, göz kararı birkaç parça kıyafet alarak kasaya ilerlemiştim. Aklım arabada yalnız bıraktığım Taehyung'daydı. Bu yüzden hızlıca gitmek istiyordum. Ama ne var ki, kasada bulunan kız, indirimli olan ürünlerinden bahsedip duruyordu. Ücretine bakmadan alışveriş yaptığım için, satış yapılabilecek müşteri konumundaydım şu an ve çalışan da işini yapmaya çalışıyordu, bunu anlayabiliyordum. Yine de bugün anlayışlı günümde değildim, dediğim gibi aklım arabada bekleyen Taehyung'daydı. Üstü başı hep kan içinde olduğu için onu yanımda getirmeyerek iyi mi yapmıştım, kötü mü yapmıştım bilmiyordum bile. Bu yüzden "Lütfen acele eder misiniz!?" Diye sertçe konuşmuştum kıza karşı. "Acelem var, indirimlerinizle ilgilenmiyorum."

Tepkim karşımdaki kızın bozulmasına sebebiyet verdiği sırada derin bir iç çekip aldığım kıyafetleri poşete koyan kıza henüz cüzdanımdan çıkardığım kartımı uzatmıştım. Kız da biraz panik olmuştu, hemen elimden kartı alıp işlemlerimi halleder halletmez bana aldıklarımla beraber kartımı da teslim ederek "İyi günler efendim." Demesine rağmen bir cevap vermeden bulunduğum yerden hızlı adımlarla uzaklaşmıştım. Mağazadan da ayrıldığımda bakışlarım kenara park ettiğim arabanın içerisinde oturan Taehyung'u bulmuştu sonunda. Onun iyi olduğunu görmemle beraber içim rahatlamıştı.

Bu yüzden daha sakin adımlar atarak arabama ilerlemiş, önce arka koltuğu açıp poşeti az önce doktordan aldığımız darp raporuna zarar gelmesin diye uzak bir köşeye koymuştum. Daha sonra da kapıyı kapatıp, kendi yerime geçerek arabayı yeniden çalıştırmıştım. Kısa süreli yolculuğumuzun ardından otoparka geldiğimizde beklemeden arabadan inmiş, Taehyung'da arka koltuğu açarak darp raporunu ve poşeti almıştı. Ben de arabayı kilitler kilitlemez onun yanına giderek elini kavramıştım.

Şimdi de el ele tutuşmuş bir vaziyette asansöre doğru ilerliyorduk ama bir anda karşımıza çıkan Jong Suk sayesinde duraksamıştık. Başta gülümsüyordu fakat görüntümüzü görünce gözleri şokla açılmıştı. Hadi ben neyse de, Taehyung'un kıyafetleri hem beyazdı, hem de her yerine kan bulaşmıştı. Ciddi bir kaza geçirmiş gibiydik.

Şu durumda Jong Suk aptalıyla karşılaşmak hiç iyi olmamıştı. Bir de onunla uğraşmak istemiyordum ama lanet herifin çenesi hiç durmuyordu ki. "Size ne oldu böyle?" Sesli bir şekilde bu soruyu sorduğunda oflayıp sessizce yanımda duran Taehyung'a bakmıştım. Durumdan kaynaklı rahatsız olduğunu tavırlarından rahatlıkla anlayarak, anlık öfkelenerek Jong Suk'a dönmüştüm yeniden. Taehyung'u rahatsız hissettirsin istemiyordum. Bu yüzden "Ne olduysa oldu, her şeye burnunu sokma!" Diyerek Taehyung'u da peşimden çekiştirip henüz gelen asansöre binmiştim. Fakat Jong Suk'da eve gidiyor olmalıydı. Bizimle beraber asansöre bindiğinde önce bizim kata, sonrasında da kendi dairesinin bulunduğu kata basmıştı.

Asansörün içerisinde rahatsızlık hissiyatı veren sessizlik vardı. Arada sırada göz ucuyla elini sıkı sıkıya kavramış olduğum Taehyung'a bakıyordum. Ama tek bakan da ben değildim işte, her ne kadar çaktırmamak için büyük uğraşlar verse bile baktığı belli olan Jong Suk'ta bizimle beraberdi. Ve Taehyung cidden durumundan utanç duyuyormuş gibi eğmiş olduğunu başını bir saniyeliğine bile kaldırmamıştı.

Derin bir iç çekip dudaklarımın arasından kısıkça "Önüne dön." Cümlesini çıkarmıştım. Mesajı alan Jong Suk ise rahatsızça boğazını temizleyerek asansörün demir kapısına çevirmişti bakışlarını. Zaten en nihayetinde benim oturduğum kata geldiğimiz için onu asansörde yalnız bırakarak ilerlemiştik.

Dairemin önüne geldiğimizde sessiz sakin bir şekilde kapıyı açıp bitkin bedenimi eve sokabilmiş, Taehyung'la beraber ayakkabılarımızı çıkarıp koridora adımlamıştı. Bu vesileyle sesimizi duyan annem de "Jimin." Diye ismimi anarak koridora fırlamıştı neredeyse. Ona sonra konuşalım demek için döndüğümde elinde tuttuğunu fark ettiğim meyve bıçağıyla duraksamıştım aniden.

Gözümün önüne daha saatler önce yaşanan o dehşet anlar gelmişti yeniden. Taehyung'un kanlarla kaplı bedeni, kanlı eliyle tuttuğu bıçak ve onu engellemek için atılan benim elimde acısını yeniden hissettiren bıçağın yakıcı hissiyatı doluşmuştu birden zihnime. Nefesimin daraldığını hissederken, o anlara dönmüşüm gibi gözlerim dolmuştu yeniden.

"Jimin." Annem bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamış gibi endişeyle fısıldasa bile hiçbir şey diyememiştim. Hala daha bakışlarım elinde tuttuğu bıçaktaydı. Tam o esnada durumu anlayan Taehyung önüme geçip, bıçağı görüş açımdan çıkarmıştı lâkin yine de öylece duruyordum. "Hyung." Ellerini yanaklarıma yerleştirip beni kendime getirmeye çalışıyordu. Yine de bilinçsizce bir tepki veremiyordum. O anlar zihnime sızmıştı bir kere. "Hadi gel bir banyoya gidelim, elini yüzünü yıkayalım."

"Çekil!" Aniden bağırıp onu kenara ittiğimde hızlı adımlarla mutfağa ilerlemiştim. Bu evde keskin alet istemiyordum, özellikle de bıçak görmek istemiyordum. Taehyung'un kendisine zarar verebileceği her şeyi yok etmem gerekiyordu. Bu yüzden çıldırmışçasına beni tutmaya çalışan ellerin sahibinden kurtulmaya çalışarak tüm bıçakları toplamaya başlamıştım. Arada sırada Taehyung yeniden beni tutup kendine çekmeye çalıştığında birkaç bıçak elimden düşüyor, annemin korku dolu sesini işitiyordum.

Yine de bir türlü kendime gelemiyordum işte. Onları yok etmem gerekiyordu. Görüş açım gözyaşlarım yüzünden bulanıklaşsa bile hala daha beni tutmaya çalışan Taehyung'un ellerinden kurtulmaya çalışarak geriye kalan bıçakları toplamaya çalışıyordum.

Bir süre kısır bir döngünün içerisindeymişiz gibi aynı şeyleri tekrarlasak bile en sonunda yorgun düşen bedenim yüzünden dizlerimin üzerinde yere düşmüştü. Avuçlarımda tuttuğum bıçaklar yavaşça yeri boylarken etrafa göz atmıştım hıçkırıklarımın arasından, evde bulunan tüm bıçakları yerde, kendimi de onların arasında bulmuştum.

Tam önümde duran Taehyung'a çevirmiştim bakışlarımı. Onun da gözleri ıslanmış, şok olmuş bir ifadeyle beni izlediğini fark etmiştim. Ama bir anda yerinden kalkıp varlığını neredeyse unuttuğum annemin yanına gittiğinde yüzümü ellerimin arasına gizleyip ağlamaya devam etmiştim.

Zaten birkaç saniyenin ardından dış kapının kapanma sesi hıçkırıklarımın arasına karışmıştı. "Hyung." Taehyung'un o şefkat dolu sesini işitmemle kendimi onun kollarının arasında bulmam bir olmuştu. Ellerimi yüzümden çekerek boynuna gömmeyi tercih etmiştim ben de. Kollarımı ona dolayacak gücü kendimde bulamadığımdan kaynaklı titreyen ellerim öylece boşlukta durmayı tercih etmişti. "Özür dilerim, özür dilerim." Dudaklarını saçlarımın arasında gezdirmişti. "Kahretsin, özür dilerim."

Kaç dakika öyle durmuştuk bilmiyorum. Ben yorgun düşene kadar ağlamaya devam etmiştim, Taehyung'da bıkmadan usanmadan özürlerini sıralamaya. Yavaş yavaş sakinleştiğimde de beni yerden kaldırarak odama götürmüştü. Yatağıma oturttuğunda boş bakışlarımla yeri izlemeye devam etmiştim. Ama Taehyung sürekli hareket halindeydi. Ne yaptığını bilmiyordum, sadece elinde benim kıyafetlerimle yanıma geldiğinde anlayabilmiştim ne yaptığını. Sessiz kalarak üzerimdeki tişörtü çıkarmasına izin vermiştim. Dikişli elime dikkat ederek temiz bir tişört giydirdikten sonra, bakışlarını yüzüme çevirmeden kot pantolonumun düğmesini açmış, fermuarını indirmişti yavaşça. O sıra bana bakmayan onun yaralarla kaplı yüzünü izlemiştim. "Bir süreliğine ayağa kalkabilir misin?" Diye sorduğundan da elini ittirerek onu kendimden uzaklaştırmış, ayağa kalkmıştım. "Kendim giyerim, sen üzerini değiştir. Pijamaların dolabımdaydı."

"Eline dikkat etmen-"

"Kendim hallederim dedim!" Diye sözünü kestiğim sırada başını onaylar anlamda sallayarak dolaba yönelmişti. Ben de üzerimdeki pantolonu çıkarıp kenara atar atmaz, benim için getirdiği gri eşofmanımı giyip yatağın örtüsünü açmıştım. Kendimi yatağıma attıktan sonra bakışlarımı üzerini değiştiren Taehyung'a çevirmiştim. Bedeni sadece morluklarla kaplıydı.

Taehyung sırf ben izliyorum diye acele ederek pijamalarını üzerine geçirdikten sonra kanla kaplı kıyafetleri elinde bana bakmıştı. "Bunları ne yapayım?"

"Çöpe atacağız, şimdilik kenara koy." Demiştim sakince. O kıyafetleri bir daha görmek istemiyordum. "Annem nereye gitti?"

"Bilmiyorum, kötü gözüküyordu. Ona şimdilik gitmesi gerektiğini seninle kendimin ilgileneceğimi söyledim." Diye yanıtlamıştı sorumu, kıyafetlerini dediğim gibi kenara koyarken. O an Jong Suk'a gittiğini anladığım için annem için fazla düşünmemiştim. "Ben bir ellerimi yıkayayım, sen de benimle gel istersen."

Haklıydı, berbat haldeydik ama bunu düşünemeyecek kadar dalgın olduğum için direkt yatağa girmiştim. Bu yüzden yerimden kalkıp onunla beraber banyoya adımlamıştım. Ne kadar kendim yapabileceğimi söylesem bile Taehyung bana yardım etmekte ısrarcı davranmıştı. Havluyu alıp sağlam olan elimi kurularken yeniden dudaklarının arasından "Özür dilerim hyung." Cümlesi firar etmişti.

Ardından bir şey demeyen bana eğilerek dudaklarını dudaklarıma bastırmıştı titrekçe. Onu iteceğimden korkuyor olmalıydı ama böyle bir şeyi yapmazdım ben. Tamam sinirliydim ama bu sinirimin sebebi onu kaybetmekten korkmamdı. Sakince sağ elimi beline dolayıp daha da kendime çektiğimde bedenini Taehyung havlu olmayan elini yanağıma yerleştirerek okşamış, ardından yavaşça geriye çekilmişti.

"Bana bir söz ver Taehyung." Demiştim tam o anda. "Konu her ne olursa olsun yanındayım, seni koruyacağım. Ama beni birazcık seviyorsan, bana birazcık değer veriyorsan eğer kendine bir daha asla zarar vermeyeceğinin sözünü ver."

Alnı alnıma yaslayarak sessiz kalmıştı. Buna bir cevap vermek zorundaydı. Endişeyle kavrulup duruyordum. "Söz ver Taehyung!"

Yutkunmuş, derin bir nefes alarak gözlerini kapatmıştı. Eli hala yanağımdaydı ve ben gözleri kapalı duran onu izlemeye devam ediyordum. "Lütfen." Diye fısıldamıştım biraz ilerimde duran dudaklarına doğru. "Seni kaybetmek istemiyorum. Yıllar sonra ilk kez birini sevdim ben, yemin ederim elimden geldiğince mutlu etmeye çalışacağım seni."

"Bu sözü beni dinledikten sonra vermek istiyorum." Ağır ağır göz kapakları aralanmıştı. "Beni dinledikten sonra hala daha benimle olmak istersen eğer sana bunun sözünü veririm. Çünkü o zaman yaşamama değer birisi olacak hayatımda."

"O zaman lütfen, odaya geçelim ve bana her şeyi anlat."

O kadar çaresiz hissediyordum ki bu konuda bu ses tonuma bile yansıyordu. Acınası halimle karşısında dikilip neredeyse yalvarıyordum. Fakat yine de bunun sözünü bana veremiyordu. Gerçi ne sanıyordum ki, daha saatler öncesine kadar bugün engellesem bile ertesi gün yapacağını açık açık söylemişti.

Ölmek isteyen, ölmeyi kafasına koyan birini ağlayıp sızlayarak nereye kadar ikna edebilirdim ki? Onu ikna edebilmem için her şeyi dinlemem, elimden geldiğince ona yardım etmem gerekiyordu. Böylelikle bana bunun sözünü vereceğini söylemişti ama her ne kadar onu çok sevsem de bu dediklerine güvenemiyordum. Güvenmem de ancak zamana bağlıydı.

Benden uzaklaşıp elindeki havluyu kenara koyduğu sırada bakışlarını yeniden yüzüme dikmiş, detaylıca incelemişti. "Uykusuz görünüyorsun, öncesinde uyuman daha iyi olur hyung."

"Hayır." Diye reddetmiştim onu. "Nasıl endişeli olduğumu bilmiyorsun galiba, anlayamıyorsun. İçim rahat değil. Seni dinlemeden uyuyacağımı düşünmüş olamazsın değil mi?"

Sessiz kaldığı o süreler içerisinde sakince arkasını dönüp banyodan çıkmış, odaya yönelmişti. Ben de peşine takılmıştım işte. Biraz endişeli ve biraz da meraklıydım. Artık o yalanların altında yatan nedenleri öğrenme vakti gelmişti. Hazır mıydım öğrenmeye pek bilmiyordum. Ama öğrenmem gerektiğinden emindim.

Taehyung yatağa oturduğunda sakince yanına yerleşmiştim. Bakışlarım ara sıra sessiz kalmaya devam eden ona değse bile bir anda "16 yaşındaydım." Diye başlamasıyla gözbebeklerim büyümüştü. O sıra onunla buluştuğumuz zaman konuştuklarımız aklıma gelmişti.

Basketbol oynaması ama 16 yaşındayken bırakması, piyanoya 16 yaşında ilgi duyması, 16 yaşında resim çizmeye başlaması...

O zaman konuşurken 16 yaşına çok atıfta bulunması dikkatimi çekmişti lâkin çoğu kişi için bir yaş dönüm noktası olabilir diyerek üzerinde durmamıştım. Ama cümleye giriş şekline bakarsak 16 yaşında unutamayacağı bir an yaşamıştı.

"Okula gidiyor, üniversite için endişeleniyordum. Kısacası klasik bir öğrenciydim işte. O zamanlar matematik öğretmenliğini kafama koymuştum. Zamanımın çoğunu ders çalışarak geçiriyordum. Bir de ek olarak okulun basketbol takımındaydım. Bazı dönemler okullar arası yarışmalar oluyordu ve o zamanlar fazla antrenman yaptığımız için derslerime pek odaklanamıyordum." Derin bir iç çekip alt dudağında sakince dilini gezdirmişti. Şu an her ne olduysa anlatmakta zorlandığı bariz belliydi. "Açıkçası basketbol oynamayı seviyordum. Ama öyle takıma girip, bu alanda ilerlemek isteyecek kadar sevdiğim söylenemezdi. Yine de gidiyordum çünkü babam öyle istiyordu. Basketbolu fazla seviyordu. Benim de o alanda ilerlemem onun için çok önemliydi. Ama gel gör ki ben üniversitede matematik öğretmenliği okumak istiyordum. Üstelik boş kaldıkça fotoğraf çekmeyi severdim. 16 yaşındayken bir arkadaşım sayesinde resim çizmeye de merak salmıştım. Anlayacağın babamla çok zıttık bu konuda."

Sonlara doğru titreyen sesiyle onu durdurmak, sonra da anlatabileceğini söylemek istemiştim. Lâkin şimdi başlamışken de bir şekilde devamını getirmesi daha iyi diye düşünüyordum. Sadece çok üzülsün istemiyordum.

"Neyse, en azından annem benim destekçimdi. Üstelik şarkı söylemeyi sevdiğim için bana müzik aleti öğrenmem için destek çıkmıştı. Babam pek sevinmemişti bu duruma ama karışmamıştı da. Ben de piyano çalmaya başlamıştım. Gerçi o zamanlar resim çizmek daha fazla ilgi alanıma girdiğinden dolayı mı bilinmez ama piyano da pek çalasım gelmiyordu. Sadece annem isteyince akşamları birkaç parça çalıp odama kaçıyordum direkt."

Burukça gülümsemiş, ardından gözlerini bana çevirmişti. Evet, şimdi tam da gözlerimin içerisine bakarak anlatmaya devam edecekti. "Odamda ders çalışıyor, resim çiziyordum. Arada sırada çektiğim fotoğrafları paylaşıp, yorumları falan okuyordum. İşte tüm bunlar yüzünden basketbolu bayağı bir boşlamıştım. Takım koçu bir akşam babamı arayıp bu durumdan bahsettiğinde evde müthiş bir kavga çıkmıştı. Odamda oturmuş resim çiziyordum ki, babam odaya dalmıştı bir an da. Sonra tüm kalemlerimi kırıp yerlere saçmıştı, o kadar uğraş verdiğim tüm resimleri yırtmıştı. Saçma sapan şeylerle uğraşmak yerine bir ay sonra olacak maça odaklanmam gerektiğini söylemişti." Başını iki yana sallayıp bakışlarını üzerimden çekmişti şimdi de. "Ben de dediğini yerine getirmiştim. Tamam yine resim çiziyordum ama antrenmanlara da katılıyordum. 16 yaşındayken günlerim yoğun geçerdi. Evden erken çıkar, eve geç gelirdim. O yüzden evde geçen durumlardan haberim olmuyordu. Bir gün yine geç geldiğim zamanlardan biriydi, bir gün öncesinde de annem benden piyano çalmamı istemişti ama yorgun olduğum için çalamayacağımı söylemiştim."

Gözünden birkaç damla yaş süzüldüğü sırada bana çaktırmamaya çalışarak temizlemişti hemen. Fakat görmüştüm maalesef. "İnanabiliyor musun? Yorgun olduğumu söyleyip piyano çalmayan ben, odama geçip birkaç saatimi resim çizerek geçirmiştim. İşte bu akşamın ertesi akşamı eve geldiğim sırada salonda kimse yoktu, kulaklarımı tırmalayan müthiş bir bağırışmalar vardı. Seslerin mutfaktan geldiğini anladığım o sıra kapıya dayanmıştım ama ne yazık ki kilitliydi. İçeride annemle babam kavga ediyordu, bağırışmalardan anladığım kadarıyla da babamın hayatında başka bir kadın vardı. Kavga konusu buydu ama yaklaşık iki aydır süren bir durum olduğunu yine bağırışmaları sayesinde anladım. Bir süre kapıyı yumruklayıp açmalarını söylememe rağmen ikiside beni duymadı."

Bir an da sustuğunda elimi uzatıp elini kavramıştım usulca. Ne desem bilemiyordum, henüz ne olduğunu anlayamamıştım. Tek yapabildiğim yanında olduğumu hissettirebilmekti.

"Sonra ne olduğunu anlamadım, rahatsız edici bir sessizlik oldu. Başta kapıyı açacaklarını düşündüm ama ayağımda hissettiğim sıcaklık ve ıslaklık hissiyle yutkunarak bakışlarımı yere çevirmiştim. Kan olduğunu fark ettiğimde kendimi kaybettiğimi hatırlıyorum. Kesik kesik yani o an gözlerimin önünde. Babamın tutuklanışı, mahkemeye götürülmem, benimle konuşmaya çalışmaları, her şey kesik kesikti."

Şok olmuştum. Cidden şok olmuştum. Ne yapacağım, ne konuşacağım bilememiştim. Bu anlatığı korkunç bir şeydi ama kendini salmıyordu. Aksine ağlamamak için direniyordu. Öyle donuk anlatıyordu ki, ben bile şaşmış kalmıştım.

"O hapse, annem de mezara gitti. Bana gelecek olursak annem her şeyi başından ayarlamış. Nasıl hissetmiş bilmiyorum ama benim için banka hesabı açıp para biriktirmiş. Bu süre içerisinde de abisiyle konuşmuş, kendisine bir şey olursa eğer bana sahip çıkmaları için. O dönem dediğim gibi benim için fazla kesik, yani onların evine nasıl gittiğimi bile tam hatırlamıyorum. Beni bu korkunç kabustan uyandıran, sonra uykuya daldıran, sonra yeniden uyandıran şeyler yaşanmaya başladı o lanet evde.

Annemin abisi, onun karısı, onların benden üç yaş büyük oğulları, hepsi bankada olan parama el koydular ben reşit olduğum zaman. Çalışmaya zorladılar, kazandığım paralara da el koydular. Bir hasta olayım, işe gidemeyim dövmekten beter ederlerdi. Hayatım boyunca işitmediğim hakaretleri orada işitmiş, yemediğim dayakları orada yemiştim. Kardeşinin çocuğu gözüyle bakmamışlardı bana, katilin oğlu demişlerdi. Her bu lafı işittiğimde de ben sinirleniyor, üzerlerine yürüyordum ama dayak yemekten alıkoyamıyordum kendimi. Olanları unutmak için deli gibi ders çalışmıştım. Bu biraz da istediğim bölüme girmeme neden olmuştu. Orada da biriyle tanıştım işte. Sevgilim olmuştu ilk kez. Annemi kaybedeli üç yıl oluyordu ama evdeki eziyetler hiç bitmiyordu. O da merak ediyordu bu dayak yiyen beni. Ben de anlatmıştım. Başta destek çıkmış olması güvenmeme sebebiyet vermişti ama sonradan dertlerimle uğraşamayacağını söyledi. İleride başına bela almak istemiyordu kısacası. Evdekiler öğrenirse bu ilişkiyi kendisinin de yanacağını düşünüyordu. Ayrıldı benden, evdeki eziyetler yaşımla beraber ikiye katlandı. Ben de ölmek istedim işte hyung. Bileklerimi kestim ama o adamın şerefsiz oğlu buldu beni. Sanki çok önemsiyormuş gibi hastaneye götürmüştü. Tabii, ben çalışıp onlara para getiriyordum. Üstelik stres topuydum onların, henüz ölemezdim değil mi?"

Bir anda yerinden kalkıp odada turlamaya başladığında onu durdurmak için hiçbir hamlede bulunmamıştım. Anlattıkları zor şeylerdi. Bir şekilde tepki vermesi gerekiyordu. Bu kadar donuk anlatması hiç iyi değildi. İçine attıkça zaten ölmek istemeye başlamıştı.

"O an gelen cesaret bir daha gelmemişti. Sonra zaten seninle tanıştım. Seni kaybetmemek için anlatmak istemedim. Ya da ne bileyim katilin çocuğu demeni duymak istemediğim için de olabilir. Zaman geldi geçti, sen merak ettikçe ben kaçtım. Hani yağmurlu bir günde iş çıkışıma gelmiştin ya." Dediği sırada bilinçsizce onu onaylarken bulmuştum kendimi. "O gün beni evime bırakmak istemiştin. Sokağın başında inmeme rağmen o şerefsizin oğlu görmüş bizi. İbne olduğumu söyleyerek öldüresiye dövmüşlerdi beni. Buna rağmen para kazanmamı istiyorlardı. İşe gitmiştim ama tabii patron o şekilde çalışmama razı olmadı bir hafta izin verdi. Bunu evdekilere söylersem yine dayak yiyecektim. Her gün evden erken çıkıyor, sınavlara giriyordum. Sonra da eve gidemediğim için iş çıkış saatine kadar dışarıda kalıyordum. Sana da bundan yalan söyledim. Beni o şekilde görürsen yine anlatmam için baskı yapacaktın. Gerçi pek bir şey değişmedi, yalanımı yakaladın ve şu an her şeyi sana anlattım ama o kadar berbat bir haldeydim ki bugün ölmek için kaybettiğim o cesareti yeniden yakaladım."

Ellerini saçlarından geçirip ofladığında buğulanmış gözlerimle onu izledim. Tanrım, iyi ki yalanını yakalayıp onu takip etme kararı almıştım. Yoksa olacakları düşünmek bile istemiyordum. O çıkmaz sokakta bedenini çok geç bulacakları bir gerçekti çünkü. O zamana kadar kan kaybından ölecekti. Düşüncesi bile korkunçtu.

"Okul çıkışı eski sevgilim yanıma geldi. Birkaç sefer seninle beni görmüştü zaten. Yanıma gelip kendimi kurtarmam için zengin biriyle takıldığımı, kısacası senin altına yattığımı iddia etti. Onu orada öldürmek istedim. Bizi ayırdıklarında da ne yaptığımı bilmeden eve doğru adımladım. Ölmeden önce evdekilere kinimi kusacak, sonra sessizce gidecektim bu dünyadan. İlk iş olarak seni aradım, son kez sevdiğimi söylemek istedim. Sonra da eve gittim işte. Evde bağırdım çağırdım, küfürler ettim. Zaten dayak yediğim için berbat bir haldeydim. Yine dayak yedim. Bu sefer umurumda bile olmadı. Gizlice aldığım bir bıçakla evden ayrıldım. Onların umurunda bile olmadığım için kimse neden evden çıktığımı sorgulamadı. Sonrasını da biliyorsun işte."

Duraksayıp bana döndüğünde titrek bir nefes alıp gözyaşlarının yanaklarından süzülmesine izin vermişti. Şimdi saklamıyordu gözyaşlarını. Ben zaten şok olmuştum, hala daha ne diyeceğimi bilemediğim için sessizdim. Şu an için tek yapmak istediğim o evi onların başına yıkmaktı ve Taehyung'u bir daha o eve asla göndermemekti.

Kendimi tanıyordum, şu an Taehyung'un görüntüsü yüzünden olduğum yerde kalakalmıştım ama elbet bir gün yaşattıklarını onlara yaşattıracağımı aklıma kazımıştım.

"İşte böyle hyung, 16 yaşında hayatım tepetaklak oldu." Titreyen alt dudağını dişleyip kendini sakinleştirmeye çalıştığında benim de gözümden bir iki damla yaş süzülüvermişti. "Şimdi sen söyle, tüm bu öğrendiklerinin ardından beni sevmeye devam edecek misin?"

Continue Reading

You'll Also Like

34.4K 1.9K 32
Kızın sesini duyunca Alaz'ın omuzları gevşedi. "Öldüm, Asi." Gözlerini kızın yüzünde dolaştırdı. "Sensiz geçirdiğim her gün biraz daha öldüm." Asi al...
92.5K 5.9K 35
Malfoy ve Black iki ezeli rakip ve birbirlerinden nefret eden iki küçük çocuktur. Black'in 4. Sınıfta Harry'nin yerine arayıcı olmasından sonra Malfo...
198K 19.8K 31
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
16.4K 1K 32
Jungkook; Dolabımın şifresini değiştirip üstüne bir de içini prezervatiflerle dolduran orospu çocuğu sendin değil mi? Jungkook hoşlandığı kıza çok ya...