there is a superhero in our s...

By zdtrbl

19.6K 3.6K 3.7K

onun en büyük ikinci hatası, insanlar için kendini tehlikeye atsa dahi asla bir "süper" kahraman olamayacağın... More

giriş⁰
bölüm bir¹
bölüm iki²
bölüm üç³
bölüm dört⁴
bölüm beş⁵
bölüm altı⁶
bölüm yedi⁷
bölüm dokuz⁹
bölüm on¹⁰
bölüm on bir¹¹
bölüm on iki¹²
bölüm on üç¹³
bölüm on dört¹⁴
bölüm on beş¹⁵
bölüm on altı¹⁶
bölüm on yedi¹⁷
bölüm on sekiz¹⁸
bölüm on dokuz¹⁹
bölüm yirmi²⁰
bölüm yirmi bir²¹
bölüm yirmi iki²²
bölüm yirmi üç²³
bölüm yirmi dört²⁴
bölüm yirmi beş²⁵
bölüm yirmi altı²⁶
bölüm yirmi yedi²⁷
bölüm yirmi sekiz²⁸

bölüm sekiz⁸

634 124 244
By zdtrbl

Geceye sadece birkaç saat kalmıştı. Boydan camların ardında görünen lacivert gökyüzüne dalmıştım. Donghyuck ve Chenle Jaemin'in evine en son katılanlardı. Onlar geldiğinden beri kulağımda asla bana ait olmayan gülüşme sesleri vardı ve kendimi salonun en ucunda, koltuğun köşesinde, otururken görünmez olmuşum gibi hissediyordum. Yanımdan geçen kimse bana bakmıyordu, zaten dikkat çekmek de istemiyordum. Kafamda sürekli Jeno ile mutfakta yaşadığımız o tuhaf an dönüyordu, onun dışında bulunduğum ortamdan rahatsız değildim ancak rahatsız olmalı mıydım, buna daha çok kafa yoruyordum.

"Bu ne şimdi? Jihoon'da bir de numaran mı var?"

Duyduğum cümlede dikkatimi çeken tek şeyi kalbim de fark etmiş gibi hızla çarpmaya başladığında başımı yasladığım koltuktan kaldırmış ve sesin geldiği tarafa dönmüştüm. Çaprazımdaki çift kişilik koltukta oturanlardan geliyordu bu ses. Az önce konuşan Chenle, Jinu'nun telefonunu tutmuş ekranını inceliyorken Jinu telefonunu hızla Chenle'nin elinden aldı.

"Bu sizi ilgilendirmez diyorum Chenle,
bir daha bu konuyu açmayın."

Jinu, rahatsız olmuşçasına nefeslendiğinde Chenle elini koyu kahve saçlarından geçirerek güldü. Hepimiz bu gülüşün gereğinden fazla kin içerdiğini biliyorduk.

"Şu pisliği kabul etmene inanamıyorum, gerçi,
bunu başlatan sen de sayılmazsın."

Bakışları bana dönen Chenle üzerine kanguru ceplerimde birleşmiş ellerimi daha da sıkı sardım, büyümesi imkansız görünen bu olay daha fazla katlanamayacağım bir seviyeye ulaşmıştı ancak her şeye rağmen bugün düşüncelerim zihnimde kalmak istiyorlardı. Sessiz kalmanın daha doğru olduğunu unutmak istemiyordum.

Jinu, konuşmak için hareketlendiği sırada karşı hizamdaki tekli koltukta oturan Donghyuck'un sesi araya girdi.

"Yifei, nasıl bu kadar kayıtsız kalabilirsin?
Her şeyin başında, bizim o pislikle nasıl bir durum içinde olduğumuzu biliyorsun ama bilmemezlikten geliyorsun. Ne yapmaya çalıştığını anlamıyorum."

Cümleleri özellikle sivrileştirilmişti. Canımı yakmak için dudaklarından ayrıldığında daha fazla onu dinlemek istemiyordum ancak hâla duruyor ve Donghyuck'un gözlerine bakıyordum. Ağzım açılmıyordu çünkü buna kalkışmıyordum bile, sadece söyleyeceklerini bitmesini beklercesine duruyordum. Emin değildim, ortada bu kadar abartılacak bir şey olmamasına rağmen neden üzerimdeki yük daha da ağırlaşıyordu? Neden bu yükü ağırlaştırmayı tercih ediyorlardı?

"Neden kutlama gecesindeki gibi konuşmuyorsun? Söyleyecek çok şeyin var gibi duruyordu."

Donghyuck'a gerçekten önem vermeye çalışıyordum, Jinu hariç burada en çok konuştuğum kişi oydu ancak şu anda gözlerime bakarken indirdiği o koyu perdelerden beni görüp görmediğine emin olamıyordum. Bir çocuk gibi azarlanırken, yüzümdeki ifade gittikçe daha da bozulurken tüm bunlara kayıtsız davranan benden çok o gibiydi.

Yeniden dudaklarını aralayan Donghyuck'un sesini başka bir ses kesti.

"Donghyuck."

Pek sık işitmediğim bu ses tonu üzerine gözlerim o tarafa doğru dönmek zorunda kaldı çünkü bu kişi, bir diğer tekli koltukta oturan Lee Jeno'dan başkası değildi. Herkes ona dönmüştü. Sırtını koltuktan ayırdığında öne eğilmiş ve dirseklerini dizlerine yaslarken Donghyuck'a bakmaya başlamıştı.

Donghyuck konuşmamasına rağmen bir kez
daha, "Donghyuck." ,dedi Jeno.

Sesi daha çok onu uyarıyor gibi yükseliyordu.

"Daha ne kadar bu saçmalıkları dinleyeceğim?"

Devamında söylediği cümle üzerine salonda ciddi bir sessizlik oluştu.  Daha önce hiç görmediğim bir tavırla dik dik bakan gözlerinin hedefinin Donghyuck olacağına asla inanmazdım.

Bakışlarım Donghyuck'a döndü. Yüzündeki ifade, Jeno'nun sadece tek bir cümlesiyle bambaşka bir hâl almışken kaşlarını çattı ve sertçe konuştu.

"Şu zamana kadar sustun, şimdi de tanımadığın
bir kızı savunmak için mi ağzını açıyorsun?"

İkisinin de cümleleri birbirlerine söylememeleri gereken şekilde şekilleniyorken gerildiğimi hissediyordum.

"Öyle yapıyorum," ,diye konuşan Jeno gergince
kasılan çehresine rağmen devam etti.
"ve sen iki gündür sürekli ona yükleniyorsun."

Kuruyan dudaklarımı ıslattığımda hafif bir gülüş sesi gelmişti, Chenle lafı devralmaya karar vermiş gibiydi.

"Jinu'ya yaklaşabilmesi için o pisliğe
bu cesareti veren Yifei değil de kim?"

Chenle çatılmış kaşlarıyla Jeno'ya döndüğünde bir şeyler demem gerekiyormuş gibiydi, kendimi savunmak istiyor ancak bir yandan da bunu yapmaktan ne kadar soğutulmuş olduğumu hissediyordum.

"Zamanında Jihoon'un senin hakkında dediklerini çok çabuk unutmuşa benziyorsun Jeno, hatırlatırım,
o beş para etmez yüzünden kendimizi defalarca müdürün yanında bulduk. Hepsi senin içindi."

Jeno'ya döndü bakışlarım, Chenle'ye hak veriyordum. O zamanlar Jeno'nun üzerine çok fazla gittikleri için Jihoon ve arkadaşlarıyla sürekli kavga etmişlerdi.

"Size benim için kavga edin demedim."

Jeno'nun cevabı beklenmedikti, hatta bu öyle beklenmedikti ki Donghyuck aniden ayağa fırlamıştı.

"Sen bizimle dalga mı geçiyorsun lan?"

Öfkeyle sesi yükseldiğinde sırtımı doğrulttum, bir anda herkes tehlike sinyalleri almışçasına dikilmişti.

"Aylarca sustun, şimdi bunları mı diyorsun?
Senin için yaptıklarımızdan sonra hem de?"

Donghyuck koltukların çevrelediği alanın tam ortasında durmuş bir şekilde Jeno'ya bakarken Jeno da ayağa kalkmıştı ki benim gibi sessizliği koruyan Jaemin de onlara eşlik ederek kalkmıştı.

"Saçma sapan iş görmeyin."

Onları sertçe uyarmıştı ancak ikisi de buna aldırmamış gibiydi.

"Size hiçbir zaman Jihoon'dan nefret ettiğimi söylemedim, bana yüklendikleri için onları güzelce dövmenizi de istemedim. Aynısını yine yapıyorsunuz, Jinu da dahil kimse sizden bir şey istemiyor ancak yerinde durmayan sizsiniz. Kafanıza göre davranıyorsunuz ve şimdi de o boş kininizi etrafa saçıyorsunuz. Ama ne olacak biliyor musun?"

Jeno, Donghyuck'un gözlerine bakarken küçük gözlerini hafifçe irileştirmiş ve meydan okurcasına devam etmişti.

"Daha fazla çenenizi kapatmanızı
beklemeyeceğim."

Ardından Donghyuck'un gözlerine bakmayı kestiğinde salonun kapısına ilerleyip gidecek zannettim ancak o tam tersini yaparak bana doğru adımladı ve elini uzatarak kolumu tuttu. Tutuşu çok hafifti, az önceki çatık kaşlarından ve sert bakışlarından eser yoktu.

"Gidelim, Yifei."

Ve tüm kalbim oldukça yoğun bir baskıyla kaplanıverdi, ancak bu acı vermek yerine acımı biraz olsun azalttı. Tuhaftı. Bu küçük gözlerin bana bu şekilde bakmasından daha da tuhaftı çünkü bu hissi bana yaşatan kişi Lee Jeno'ydu. Aylardır kurmadığı kadar uzun cümleleri bir gecede kurmuş ve içimdeki tüm acıyı alıp kendisine yükleyebilecek kadar güçlü olduğunu hissettirmişti.

Güçlüydü, öyle değil mi?

Adımlarımız aceleciydi. Jaemin'in evinin dış kapısından da çıktığımızda ise bu durum bozulmamayı sürdürmüştü. Daha da karanlıklaşmış caddeden aşağıya attığımız adımlardan sonra bir sokak lambasının altında durmuştuk ki, saniyelerdir tuttuğu kolumu bıraktığında kendime gelmiş gibi Jeno'ya bakmıştım.

"Yifei,"

İsmimi sakince tonlamasına rağmen pek de sakin olmayan hareketleri beni biraz olsun endişelendirdi.

"Düşünmeyi kes artık," ,demişti.

Kızıyordu. Çok düşündüğümü, çok kafama taktığımı biliyor ve bana kızıyordu ancak kızgın görünmüyordu. Kaşlarını da çatmamıştı.

"Çok fazla düşünüyorsun, çok fazla," ,diye devam ettiğinde elini zifiri saçlarından geçirmiş ve aramızdaki birkaç adımlık mesafeden gözlerime bakmıştı. "çok fazla üzülüyorsun ve ben senin yüzünden... senin yüzünden,"

Cümleleri darmadağındı. İnce dudaklarından sıyrılırken havada dağılıyor ve aval aval onu dinleyen bana ulaşırken ise bir türlü düzene sığamıyordu.

"daha çok yoruluyorum. Anladın mı?"

Hayır, anlamamıştım. Anlamıyordum. Kafam basmıyordu.

"Anla. Bundan sonra anla."

Bakışları gözlerimdeydi, ısrarla gözlerimde duruyorlardı. Yutkundu Jeno, ardından sertçe ensesini kaşıyarak devam etti.

"Bana biraz yardımcı ol ve
canını yakan şeyleri düşünmekten vazgeç."

[Bir şeylerin farkına varmaya
devam ediyordum,
artık sessiz kalmak istemediğimi ve
sessiz kalmayacağımı anlamam gibi.]


herkese merhaba,
jeno'nun en çok cümle kurduğu bu bölümü
tebrik edelim lütfen tşkler

nasılsınız beşamel soslarım?
umarım iyisinizdir çünkü bu bölümden
sonra tüm kaoslar bizi bulacak,
ama arada soft bir olay da gerçekleşecek-
her neyse, spoi alert vermeden susayım🤯

yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın
hehe🤙💘

Continue Reading

You'll Also Like

Takıntılı Katil By A

Mystery / Thriller

3.8K 202 14
Takıntılı bir katil onun peşindeyken peki o ne yapacaktı? "Bir iki üç kurtulması güç" "Dört beş altı oyun sona çattı "
14.9M 605K 54
"Soyun!" "Ne?" Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu...
ELIYS (+18) By Duru

Mystery / Thriller

160K 9.6K 54
Asırların içerisinde daha kaç kez öldürecekti kendisini? Kaç yüzyıl daha acı çekecekti? Bir yandan ölesiye nefret ettiği, öte yandan da, yüzyıllarca...
4.8K 230 16
Bahar en yakın arkadaşının düğününe mardine gider ve oraya damadın en yakin arkadaşı olan ateş'i görür ve o yüz bir daha aklından çıkmazsa ve bir ka...