"Hayat bazen insanı sınar oğlum. Ama gidip ev..."

"Gidip Selma'yla evlenmeyecektim, değil mi? Nasıl yaptım bilmiyorum. Bana ne oldu bilmiyorum. Pişmanım amca, lütfen. Hasret seni kırmaz. Ben onu seviyorum."

"Hasret beni kırmaz doğru, ama kalbi kırık bir kadına evli bir adamla birlikte olması için yalvarmam. Kaldı ki, benim de bu durumdan şikayet ettiğim söylenemez. Erkeklik gururu denen..."

"Gurur falan değildi. Ya da gururdu, emin değilim. Hasret çatır çatır her ödemeyi hallederken... Babama mı benziyorum ben? Sevdiklerimi yarı yolda bırakan şerefsizin teki miyim?"

"Hayır, babana benzemiyorsun oğlum. Sadece insansın. Bunu hata olarak görsen de bir yuvan var artık. Karının yanına dön. Hasret'in dediği gibi istersen üç ayı öde. İstemezsen de..."

"Elbette ödeyeceğim. Ama karımın yanına dönmeyeceğim. Boşanacağım."

"İşte o zaman şerefsiz olursun. Karım dediğin insanın suçu ne? İki kadını birden hüsrana uğratmak senin boyunu bile aşmalı. Duracağın yeri bil."

"Konuşurum onunla. Zorunluluktan evlendiğimizi biliyor. Anlayacaktır. Ben onu sevmiyorum ki, Hasret'i seviyorum."

"Hasret de seni seviyordu. Belki hâlâ seviyor ama ona yaşattığın hissin izahı yok oğlum. Sevginiz doğru değil."

"Yapma amca. Sabah onun yatağından çıktığımı gördün. Sekiz yıldır iki yetişkinin o yatakta neler yapabileceğini az çok biliyorsundur ki Hasret de öfkeliyken açık açık söyledi."

"İyi ya, evlendiğini yatağına girmeden söylemeliydin, seçimi ona bırakmalıydın. Şimdi evli bir adamla yattığı gerçeğiyle başa çıkmak, belki de kendini affetmek için sebepler aramak zorunda. O sebepleri bulamazsa ne olacağını düşünmek bile istemiyorum."

Uygar, ciddi görmediği evliliğinde Selma'dan çok Hasret'e karşı sorumlu hissediyordu kendisini ve şimdi eşini onunla aldatan adi biri imajı çizmişti. Hasret bunu görmezden gelecek, bahsini ettiği metreslik konumunu sineye çekecek biri değildi.

"Kaybettim onu, değil mi?"

"En başta kazanmamalıydın."

"Amca, yeter. Dön dolaş; bir şekilde başlamış, yıllardır devam eden bir ilişkiye karşı çıkıp duruyorsun. Niye izin vermedin evlenmemize? Olan oldu ama olan bize oldu."

İsmail Kalaylı, yeğeninin sözlerine sonuna dek katılıyordu ancak taraf tutması gereken an geldiği için onu haklı bulduğu tarafları dillendirmeyecekti. Kızının gözünden akan her bir yaş için Uygar'a sitemliydi. Dışarıya bakmaya başladı. Karşısındaki camda bir kadın yıkadığı çamaşırları asıyordu balkon tellerine. Oturdukları mahalle, çoğunlukla orta veya daha düşük gelirli insanların yaşadığı, başlarını sokacak bir yeri olduğu için şükreden, iki yakasını bir araya getirmek için gece gündüz çalışanların muhitiydi. Hasret de onlardan biriydi. Üç yıl öncesine dek kızının hayallerine destek olan kendisiyken üç yıldır onu hayal kurmaya cesareti olmayan birine dönüştürmüştü. Hayal kursa bunu gerçekleştirmeye vakti yoktu. Her şeyi kadere yüklemek işine gelebilirdi fakat Hasret'in vazgeçtiklerini, başka genç kızların sıcacık yataklarında uyudukları vakitlerde çalıştığını görmek kendisini suçlamaya yetiyordu. Neden daha dikkatli olmamıştı, niye üstüne gelen forkliftten kaçamamıştı? Uygar'ın yüzüne bakmadan konuştu.

"Üşüyeceksin böyle, giyin. Sonra da git. Yolun uzun."

"Bu gece de kalayım. Seni yarın merkeze götürürüm. Hasret'le konuşurum."

"Beni merkezin aracı gelir alır. Tahminimce Hasret'i geri kazanamayacaksın. Hiç değilse karını kaybetme."

Uygar'ın dilinin ucuna gelen küfürleri yutmasına sebep tekrar çalan telefondu. Ve telefonun başına gelecek olası bir hasar amcası tarafından önlendi. Uygar, onun yanına giderek yere çömeldi ve başını dizlerine yasladı.

Seni TanıyorumWhere stories live. Discover now