20. bölüm: seth'in amacı

En başından başla
                                    

Ofladım ve Seth'i gördükten sonra kapatmayı unuttuğum dolabımı kapattım. Zihnimde kocaman soru işaretleri vardı. Tabii ders zili çaldığında her şeyi boş vermekte karar kılarak kendimi Tarih sınıfına attım. Kitabımı yavaşça sıranın üstüne koyup yerime otururken keşke Britney Spears'ın Baby One More Time klibinin içinde olsam diye düşünüyordum.

Kendi kendime şarkıyı mırıldanmaya başladığımda, sınıf neredeyse dolmuştu. Birkaç kişi daha sınıfa girip yerlerine oturdu ve en sonunda sadece tek bir sıra boş kaldı: Tam arkamdaki, Hazel'ın sırası. Hazel bazı derslere kasıtlı olarak geç kalırdı. Bunu bildiğimden sessizce şarkımı söylemeye devam ettim. Ta ki Tarih öğretmeni aheste aheste sınıfa adımını atıncaya kadar...

Bay Nelson hiç vakit kaybetmeden ilgimi azıcık bile çekmeyen bir şeyler hakkında öğrencilerle sohbet etmeye başladığında kollarımı masanın üstüne koydum, istemiyor olsam da konuşulanları dinledim. Beş dakika ya geçti, ya geçmedi, kapı birden açıldı ve içeri Hazel girdi. Onu görmek içimin sıkıntısının bir nebze olsun kaybolmasını sağladı, ama sonra yüzündeki ifade dikkatimi çekti. Ne olduğunu çözemedim ve öğrenmek için arkama oturmasını beklemek zorunda kaldım.

Hazel Bay Nelson'dan hızlıca özür dileyip arkama otururken, "Az önce ne gördüğüme inanamazsın," dedi sessizce.

Omzumun üstünden ona baktım. "Ne gördün?"

Kimsenin konuşmamıza kulak misafiri olmadığından emin olmak için etrafına bakındıktan sonra bana doğru eğildi. "Luke ve Seth'i... Birlikte boş Matematik sınıfına girdiler."

Gözlerim kocaman açıldı. "Ne?"

"Evet, biliyorum," dedi şaşkın şaşkın. "Çok acayip."

Birden her şeyin mahvolduğu gün Seth'in bana söyledikleri geldi aklıma. Luke'a her şeyi açıklamanda sana yardımcı olabilirim, tüm suçun benim olduğunu söyleyebilirim demişti. Zihnim bu iki şey arasında hız kesmeden bir bağlantı kurdu ve bir sonuca vardı. Sonuç öyle tesirliydi ki, gözlerimin önünde şimşekler çaktı sanki.

Artık Seth'in bana neden o soruları sorduğunu biliyordum. Sormuştu, çünkü Luke ile konuşmak istiyordu. Muhtemelen bunca zamandır onun peşinde dolandığımın ve ona söylediğim hiçbir şeyi dinletemediğimin farkındaydı ve aramıza girmeden önce benim ona ne anlatıp anlatmadığımdan emin olmak istemişti. Benim için bir şeyleri düzeltmeye çalışıyordu. Ve nasıl yapmıştı bilmiyorum, ama Luke'u kendisiyle konuşmaya ikna etmişti. Hem de bunun için benim kadar uğraşması bile gerekmemişti.

Hızla elimi kaldırdım. "Bay Nelson, acilen tuvalete gitmeliyim!"

Bir anda herkesin bakışları bana döndü. Hazel beni dürtükleyip, "Ne yapmaya çalışıyorsun?" diye sorarken gözlerim Bay Nelson'daydı. Tüm dikkatim ona vermiş, onayını beklediğim için Hazel'ın sorusuna cevap veremedim. Bay Nelson, tuvalete gitmek istediğimi bu denli yoğun bir coşkuyla dile getirmeme şaşırmış olsa gerek, bana izin vermesi biraz zaman aldı.

"Tabii," dedi, bana yıllar gibi gelen bir sessizliğin ardından. "Git."

İzni alır almaz ayağa fırladım. Kendimi nasıl sınıftan dışarı attım, nasıl matematik sınıfına kadar gittim bilmiyorum. Tek bildiğim performansımın beni nefes nefese bırakmış olduğuydu.

Sınıfa yaklaşmadan önce bir süre boş koridorda nefes alışverişlerimi düzenlemeye çalıştım. Yeterince başarılı olduğumu düşündüğümde, yavaşça sınıfın kapısına doğru ilerledim. İçim, merak ve tedirginliğin getirmiş olduğu yoğun bir heyecanla doluydu. Sessiz adımlar atmaya, dikkat çekecek herhangi bir ses çıkarmamaya çalışıyordum, çünkü her şeyden önce ne konuştuklarını duymak istiyordum. Beni fark ederlerse bunu yapamazdım.

Prudence, just like an étoileHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin