13- Irresistable Feeling

Start bij het begin
                                    

Vay canına, diye düşündü. Bu gerçekten yaşanacak mıydı?

Yaşansaydı ne olacaktı?

Korkmuştu. Cidden çok korkmuştu. Ama korktuğu merak etmediği anlamına gelmezdi, öyle değil mi?

"Yüce İsa..."

Bu esnada Ashton merdivenlerden aşağı inerek kapıya ulaştı. Eğer çalmak için biraz daha güç kullanılsaydı muhtemelen kırılırdı.

"Ezra?"

"Konuşmamız lazım."

"Ah hayır, hiç sanmıyorum."

Kapıyı iktirdiğinde Ezra ona izin vermedi.

"Ashton."

"Dinlemek istemiyorum! Ne hakkında konuşmak istiyorsun ki!? Açıklama falan mı yapacaksın? Böyle bir şeyin ne çeşit bir açıklaması olabilir?"

"Bak, sadece- bekle. O boynundaki de ne?"

Ashton Calum'ın boynunda bıraktığı ısırık izini hatırlayınca sırıtmamak için alt dudağını dişledi.

"Seni ilgilendirmez."

"O küçük fahişe yaptı değil mi!? Seni baştan çıkarıp benden çalmaya çalıştı!"

"Kes sesini. Bana kalırsa burada kimin fahişe olduğunu tartışmaya gerek yok."

"Onu bitireceğim, göreceksin! Ölmek için yalvaracak!"

"Tamam. Bittiyse hayatımdan siktir olur musun?"

Bir şey söylemesine fırsat vermeden kapıyı çarptı. Calum'ın hemen arkasındaki duvara yaslanmış ikisini beklediğinden habersizdi. Mutlu mu olmalıydı yoksa üzülmeli miydi, ne düşünmesi gerektiği konusunda kararsızdı. Fakat tatmin olmuş hissediyordu. Kapı kapanır kapanmaz kendini belinin etrafına sarılan kollara bıraktı. Ancak Calum onu kendisinden her anlamda daha büyük olduğu için vücudunu birdenbire bırakınca taşıyamadı. Birlikte yere çöktüler.

"Gelecek hafta iki yıl olacaktı..."

"Oh..."

Calum bacaklarını aralayarak Ashton'ı biraz daha kendine çekti. Göğsünü sırtına yaslamıştı. Saçlarını okşadı.

"Banyo-"

"Ben hallettim. Merak etme."

Boynundaki izin üzerine minik öpücükler bıraktı. Calum sözcüklerini kullanmak yerine üzülen kişinin yanında olduğunu bu şekilde belli etmeyi severdi. Ashton ona Ezra'dan, eskiden neler yaşadıklarından bahsetti. Ne kadar değiştiğini ve dönüştüğü yeni Ezra'yı bir türlü sevemediğini anlattı.

Öylece oturdular. Calum Ashton'ın saçlarını okşayarak anlattığı her şeyi sabırla dinledi. Alnını, yanaklarını öptü. Bunun evin kapısının önünde yapmaları biraz garipti ama umursamadılar. Onu gücü yettiğince diğer yana taşımıştı. Kenara geçip duvara yaslandı. Ashton konuştukça ve sevgililerin yapacağı türden şeylerden bahsettikçe dayanamayıp... Bazı hayaller kuruyordu. Banyoda ne birbirlerine ne kadar yaklaştıklarını anımsıyor, heyecandan bayılacak gibi oluyordu. Elini tutmak istiyordu. Dudaklarını öpmeyi, vücutlarının birbirine karışmasını istiyordu. Ona benim diyebilmek istiyordu.

Calum galiba Ashton'ı özel seviyordu.

Daha önce kimseyi özel sevgiyle sevmediği için nasıl hissettirir bilemiyordu ama şimdi bir tahmini vardı. Ashton'a dair her şeyi, koşulsuz seviyordu. Bazen başkalarını düşünürken kendini unutmasını, uyurken ona sımsıkı sarılmasını seviyordu. Gözlerini açtığında gördüğü ilk şeyin o olmasını seviyordu.

"Ash..."

"Evet?"

"Ben, seni onaracağım. Tıpkı senin bana yaptığın gibi."

İkisinin de kolyelerini tişörtlerinin altından çıkardı. Bu Ashton'ı gülümsetmişti.

Uzun süre birbirlerinin gözlerinin içine baktılar.

Ancak sonra, Calum neler olduğunu anlayamadan büyük elleri Calum'ın yanaklarını kavrayarak başını aşağı çekti. Burunları birbirine değiyordu. Dudaklarını yavaşça onunkilere sürttü ve birkaç saniye, sanki istemezse onu zorlamayacağını anlatmaya çalışır gibi bekledi. Ama Calum uzaklaşmıyordu. Aksine, daha çok yaklaşıyordu. Banyoda yaşananlar tekrarlanıyormuşçasına hızlanan kalbini Ashton'ın duymasından korkmuştu. Uzun kirpikleri altında parlayan gözlerini kapattı.

Dudakları birbirine tekrar  sürtündüğünde Calum titrek bir nefes verdi. Sürdüğü nemlendirici Ashton'ın dudaklarına bulaşıyordu. Alt dudağını yavaşça emmeye başlamıştı.

Öpüşüyorlardı.

Gerçekten öpüşüyorlardı. Bu bir rüya ya da kurduğu bir hayal değildi. Çünkü bu kadar güzel bir hissi hayal edebileceğini sanmıyordu.

Kolyelerinin birbirine çarpıp çıkardığı ses ikisini de gülümsetirken işaret parmağını Ashton'ın çenesinin altına yerleştirdi ve başını yukarı kaldırdı. Saniyeler, dakikalar bu şekilde geçti. Calum'ın yüzünü daha sıkı kavramıştı. Baş parmaklarıyla yanaklarını okşadı. Bu kez üst dudağını dudakları arasına aldı. Calum boştaki elini onun tişörtünden içeri sokmuştu. Ama bu kez yalnızca tenini okşuyordu. Yatak odasındaki gibi ayıp amaçlarla değildi. Özel sevgisini göstermek içindi.

O anın sonsuza kadar sürmesini istedi. Hiç bitmesin istedi. Ashton'ın da böyle istediğini hissedebiliyordu.

"Cal... Seni... Seviyorum..."

"Ben de... Seni..."

Sonunda ayrıldıklarında nefes nefese kalmışlardı ama öyle mutlulardı ki...

Bu kez öylesine söylemediklerinin farkındaydı. Biliyordu, bu kez farklıydı. Bu kez gerçekten özel sevgi anlamında söylemişlerdi ve-

"İddiayı ben kazandım!"

Ashton koltuğun arkasından gelen gülüşme sesleriyle inleyerek Calum'ın dudaklarını öpmeyi bıraktı.

"Sizi küçük baş belaları..."

Calum da tıpkı Lauren ve Harry gibi kıkırdarken Ashton'ın alnını öptü.

"Anlaşılan hayranlarımız var..."

<3<3<3<3<3<3<3<3<3<3<3

Ashton'ın konserinden önce benden  sizce minik bir hediye :3

Umarım hoşunuza gitmiştir, sizi birazcık olsun mutlu etmiştir

Seviyorum sizi <3

Pup // CashtonWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu