Sokak lambasının loş ışığından geriye kalan aydınlık ve karanlığın tam ortasında duran balkonumda ne kadar süre boyunca sarılmıştık bilmiyordum. Kaç yaşında insanlardık ama bir saniye bile birbirimizi serbest bırakıp sohbete girişme çabasında bulunmamıştık. Lâkin sarılmamızın bilmem kaçıncı dakikasında Jimin benden uzaklaştığında uyuşuk hareketlerle ellerimi ellerinin arasına almıştı. "Tüm ayrıntılarına aşığım." Sakince bu cümleyi fısıldamıştı dudaklarıma doğru. Ben de bana düşeni yaparak nefesi çarpan dudaklarımı aralamış, sakince yudumlamıştım nefesini. "Seni o kadar çok izledim ki Taehyung, kaşının içinde gizlenen ve neredeyse kaşınla aynı renk olan benin bile farkındayım."

Gülümsemiştim hafifçe. Kaşımın arasında yer edinen benimin farkındaydım. Sorun kaşımın arasında gizlendiği için kimsenin fark edemeyişiydi. Beni şaşırtmayı seven Jimin, bunun da farkındaydı. En nihayetinde uzun süren sessizliğimi bozma kararı alarak "Bu kadar güzel sevme beni." diye mırıldanmıştım hırıltıyla. Konuşmadığım ve Jimin'in varlığıyla kutsandığım o zaman diliminde yıllar sonra yeniden konuşuyormuşum gibi kısık çıkmıştı sesim. "Günün sonunda ayrıldığımızda eksikliğini yaşıyorum."

Göğüsünden gelen bir neşeyle gülmüştü Jimin. Anlaşılan onun için sarf ettiğim bu kelimeler, bu güzellikler hoşuna gitmişti. Fakat bana karşılık güzel cümleler kurmak yerine parmaklarıyla kavradığı elimi dudaklarına yanaştırarak, kaybetmekten korkarcasına minik dokunuşlar yapmıştı. "Öyle seviyorum ki seni, yanımdayken bile özlüyorum. Öyle seviyorum ki seni, içimden yükselen sevgiyi, aşkı ateşe katıp kocaman yapıyorum. Yokluğun beter, varlığın bin beter Taehyung."

"Hmm." Diye mırıldanmıştım gülümsememi gizlemeye çalışırken. "Varlığım niye bin betermiş?"

Yüzünde buruk bir gülümseme belirivermişti bu öylesine sorduğum sorunun ardından. Onun bu halini fark edince ciddi bir tavra bürünmüştüm ben de. Aklından onu hüzünlere boğacak düşünceler geçiyordu, elimi saran parmakların beni kaybetmekten korkarcasına sıkılaştığında daha net anlamıştım bunun. "Seni uzaktan sevmek çok zordu Taehyung ama bilmiyorum, sevgimin karşılık bulması daha zor gibi. O kadar doyumsuz hissediyorum ki kendimi, yanımdan bir saniye bile olsun ayrıl istemiyorum. Ve çok korkuyorum."

Kaşlarım bilinçsizce belli belirsiz çatıldığında onu izlemiştim sakince. Bu sayede görebilmiştim, o güzel gözlerine yerleşen buğuyu. Bu zamana kadar çok mutluydu. Ne oldu da böyle korkmaya başladı anlayamamıştım. Derin bir iç çekip elimin birini parmaklarının arasından çekerek narince yüzüne yerleştirdiğim sırada gözlerinden sırasıyla birer damla yaş süzülmüştü yumuşak yanaklarına. "Ne oldu birden bire?"

Bana cevap vermek yerine bir süre ıslanmış kirpiklerinin arasından bana bakmayı tercij etmişti. Onun bu garip, kasvetli suskunluğuna ayak uydurmuştum bir süre. Sakince bekliyordum. Bana anlatacağından da emindim, sadece kendisini anlatmak için hazırladığını düşünüyordum.

Ne kadar böyle düşünsem de suskunluğu saniyeleri birbirine katıp dakikalara dönüşmüştü bile. Şimdi de dakikaları birbirine katmaya çabalıyordu fakat tam bu süreçte yeniden kollarını bana sarıp elimin yanağından uzaklaşmasına sebebiyet vermişti. Şaşırsam bile bozuntuya vermemeye özen göstererek boşlukta kalan ellerimi ona sararken "Bugün seni aradığımda eski eşin ve kızınla beraber yemek yediğini söyledin." Diye mırıldanmıştı. Başını boynuma gömdüğünden dolayı ses tonu fazla boğuk çıkmıştı. "Boşanmış olsan bile en nihayetinde bir babasın ve kızının iyiliği için eski yaşamına da bir şekilde ayak uydurmak zorundasın. Bununla bir sıkıntım yok inan bana ama-"

Bir anda sustuğunda yutkunmuştum gergince. Neden böyle hissettiğini az çok anlayabilmiş olsam bile "Ama ne Jimin?" Diye mırıldanmıştım.

aporia あ vminWhere stories live. Discover now