25. Bölüm ☁ İçimizde ki Sesler

Start from the beginning
                                    

''Küçük bir çocuktan ne farkın var, söylesene,'' dedim kaşlarımı çatarak.

''Kahvaltımı getir.''

''Emredersin sahip,'' dedim dişlerimi sıkarak.

İpek'ten 

Her zaman giyindiğimiz odaya girdiğimden beri oturduğum köşeden kalkmamıştım. Odada zaten kimse yoktu. Saatlerdir dizlerimi kendime doğru çekmiş ve alnımı dizlerime yaslamıştım. Beynimde karmakarışık düşünceler vardı ve ben bu düşüncelerin içinde boğuluyormuş gibi hissediyordum. Sanki etrafımda ki herkes bana acı çektirmeye çalışyıromuş gibi davranıyordu. O kadar yalnızdım ki.

Sevilmeyi hak etmiyormuş gibi...

İnsan hayatında en azından bir kişi tarafından sevilmek ister. Birinin her şeyi olmak ister. Benim tek suçum bunu istemekti. gerçekten sevildiğimi hissetmekti ama her şeyi beceremediğim gibi bunu da beceremiyordum. Sevilmeyi beceremediğim gibi sevmeyi de beceremiyordum. Kafam o kadar karışık ve kalbim o kadar dardaydı ki... Göz yaşlarım bile oldukları yerde o kadar kurumuştu ki...

Bu hastaneye her gün gelmek benim için o kadar büyük bir zulüm haline gelmişti ki kendimi bu dört duvar arasında yapayalnız ve tek başına hissediyordum. Hayatımda ilk defa bu kadar çok acıyı her yerimde hissediyordum. Her hücremde. İliklerime kadar.

En kötüsü de konuşacak kimsemin olmamasıydı. İlkim bile artık yanımda olamıyordu. Koca evde tek başıma kalmıştım. Sadece haftada bir gün yanıma gelebiliyordu. Halimi hatrımı soruyordu. Biraz bir şeyler konuşuyorduk ama ben içimi dökemeden bitiyordu. Her şey içimde birikmeye devam ediyordu. Oysa ben ağlamayı, birinin beni teselli etmesini özlüyordum. Birinin bana değer verdiğini görmek istiyordum. Birinin acımı paylaştığını bilmek istiyordum. 

Kapının açılma sesiyle irkilsemde başımı kaldırmadım. Zaten oturduğum yere o kadar sinmiştim ki belki gelen kişi beni fark bile etmeden geldiği gibi giderdi ve kimin geldiğini bilmeme zaten gerek yoktu. Omzuma dokunan elle  içimden bir şeyler harekete geçtiğinde bir anlık refleksle başımı kaldırmıştım. Gözlerim onun gözlerini bulduğunda hafifçe yutkundum. Ben ona bakarken aynı benim gibi yavaş hareketlerle yanıma çöktü ve sırtını duvara yasladı.

''Kötü görünüyorsun,'' dedi. O an kendimi tekrar küçülmüşüm de annemden masal dinliyormuş gibi hissettim. Yani eskiden hep böyle olurdu.

''Yanımda görünüyorsun ama değilsin,'' dedim kaşlarımı kaldırıp hafifçe gülümserken.

''Çünkü yanındayım,'' dedi o da benim gibi gülerken.

''Hayır değilsin. Bundan önce de değildin. Şimdi de değilsin,'' dedim.

''Tam ben seni görmüşken neden şimdi kaçmaya çalışıyorsun?'' dedi gözlerini kısarak. Buna verecek bir cevabım yoktu. Hem kendime hem ona verebilecek bir cevabım yoktu. Çünkü aklım fazlasıyla karışıktı.

''Sen BENİ göremiyorsun,'' dedim çocuksu bir inatla.

''Hayır görüyorum,'' dedi yüzümü avuçlarının içine alırken. Nefesimi tutmuştum bile

Yüzünü hafifçe yüzüme doğru yaklaştırırken sesimi bile çıkarmıyordum. Gözlerim kapanmak üzereyken kapının birden açılmasıyla dalmak üzere olduğum rüyadan kurtulmuştum. Gözlerim kapıya bakarken bana bakan gözlerle bu gün ikinci bir şok yaşıyordum. Şimdi iki erkeke benden bir hareket beklerken bedenim yine donmaya başlamıştı.

İlkim'den 

''Bu gün yine çok depresif görünüyorsun,'' dedim ağzına zorla beyaz peynir tıkıştırmaya çalışırken.

Gel de Sil İzleriniWhere stories live. Discover now