Kumandayı kadına doğru uzattı. Ebru gülümseyerek kumandayı alırken adamın bakışını çok çekici bulmuştu. Adam ilk görüşte hoşuna gitmişti. Bu yüzden yaptığı her hareket gözünde büyüyeceğe benziyordu.

"Teşekkür ederim. Yardımlarını asla unutmayacağım."

Mahir içeceğini içerken göz ucuyla yan tarafında oturan kadına bakış attı. Güzeldi. Hemde oldukça güzeldi. Fakat onun boyunu aşardı. Allah aşkına o tümgeneralin kızıydı. Haklarında dolanan saçma sapan söylentileri doğrulama niyeti yoktu. En azından şimdilik yoktu. Fakat bu kadın fazlaca dikkat çekiyordu. Herhalde bir erkek onu hemen fark edebilirdi. Ve bu tehlikeliydi. Onu bir şekilde korumalıydı.

Ah şu an saçmalıyordu. Elbette bu kadında bir gün evlenecekti. Bu yüzden birileriyle görüşmesi gerekiyordu. Hiçbir şekilde bunu engelleyemezdi. İçindeki bu saçma dürtüyü kontrol etmeliydi. Yoksa sonuçlarını çekmek zorunda kalacaktı. O birini sevip ömür boyu ona bağlı kalacak biri değildi. Bir kere evden çok ayrı kalıyordu.

O birini sevse bile sevdiği kişi onu bıkmadan sürekli bekleyebilir miydi? Birisi bu fedakarlığı yapar mıydı bilmiyordu. Sevmek, sevilmek elbette güzeldi. O da arkadaşları gibi baba olmayı isterdi. Onlar şanslıydı. Hayatlarının kadınlarını bulmuş, aile kurmuşlardı. Mahir bunun için hiç ama hiç uğraşmamıştı. Açıkçası bir kadının peşinden koşmak ona göre değildi.

"Mahir Bey siz kaç yaşındaydınız?"

"30"

Ebru'nun kaşları şaşkınlıkla yukarıya kalktı. "Asla tahmin edemezmişim."

"Daha yaşlı mı görünüyorum?"

"Hayır. Sanırım tam yaşınızı gösteriyorsunuz. Ben bu yaş tahmin etme işlerini pek beceremiyorum."

Mahir kısa ve sesli bir kahkaha attı. Gülünce ayrı bir çekici oluyordu. Bu adam nasıl evli olmazdı şaşıyordu. Bu onun için bir işaret olmalıydı. Bekar, karizmatik bir erkek. Üstelik aralarındaki yaş farkı beklediğinden çok daha azdı. İsterse bu adamı kendine aşık edebilirdi. Peki istiyor muydu? Bu konuda kararsızlığı sürüyordu. 

"Siz kaç yaşındasınız Ebru Hanım?"

"26 yaşındayım. Bir şey söyleyeceğim. Bu hanım, bey hitapları biraz fazla resmi değil mi?"

"Evet. Gerçekten öyle."

"Söylemesek olmaz mı? Yani ben Mahir diyeyim sen de bana Ebru diyebilirsin."

"Nasıl istersen."

Genç adam içeceğini bitirdiği için ayağa kalktı. Şimdi kaloriferleri kontrol edecekti. Öncelikle salondaki kaloriferden başladı. O sırada Ebru da kolide kalan eşyalarını çıkartıyordu. Mahir salondaki kaloriferin havasını kontrol edip diğer odalara geçti. Ebru bu boşluktan yararlanıp hızlıca arkadaşlarına mesaj yazmaya başladı.

E: Kızlar sizce aşık olma ihtimalim yüzde kaç?

C: Özel harekatçıya mı? %100

Ü:  Seviyorsan git konuş bence Ebru.

E: Saçmalama Ümmühan.

C: Ümmü saçmalama adamı mı korkutsun? Ebru  dikkatini çekmekle başlayabilirsin. Sana güveniyorum. Bol şans tatlım.

E: Nasıl yapacağım?

Ü: Onu da sen bul artık güzelim.

Arkadaşları her zamanki gibi çok yardımcı oluyordu. Bu gönül işlerinde insan kendiyle baş başa kalıyordu. Önce ne istediğini bilmesi gerekiyordu. Ve o ne istediğini bilmiyordu. Evet karizmatik, iş güç sahibi biri olabilirdi. Ancak bu adamla bir ömrü geçirebilir miydi? İnsan belli bir yaştan sonra biriyle tanışırken öncelikle bunu soruyordu kendine. Bu adamı gerçekten sevebilir miyim? Ya sevgim biterse? Ya onu üzersem, o beni üzerse? Aklında o kadar çok soru aynı anda geziyordu ki derin bir iç çekmeden edemedi.

Yürek HarbiWhere stories live. Discover now