Ağustosun son haftası, bir pazar akşamı aramıza katılmaya karar verdi kızımız! Ama dünyaya gelişi iki saat sonra olmadı. Gün pazartesiye devrilipte öğleni gördüğü sıralarda anca doğurabildim. Yani size bir hüzünlü bilgi daha veriyorum. Sandığınızın aksine, kitaplardaki gibi iki saat bağırıpta doğurmuyorsunuz o çocuğu! Tam on dört saat cebelleştim ben, on dört saat!

Polat'la verdiğimiz karara göre anne ve babalarımızın isimlerini katiyen koymadık çocuklarımıza! İlk göz ağrımızın ismi Devin.

Onunla beraber yenilendik. Hayatı boyunca işi gücü birbirine sataşıp günleri devirmek olan biz bir anda anne baba olunca ne olduğumuzu şaşırdık. Devin biraz deney tahtamız oldu. Ama sevdik... Bir anne babanın evladını sevebileceği en uç noktada sevdik.

Evet hatalar yaptık elbet. Mesela altı aylık çocuğu popo üstü oturtmakla, daha yeni emdiği sütten sonra sallandırıp içini dışına çıkartmakta hatalar ettik ama bizde onunla anne baba olmayı öğrendik.

Ailemizden kurtulduğumuzu düşünenler ise ağır yanılıyor. Devin dünyaya geldikten sonra daha çok göz hapsine alındık. Onlara göre çocuğu julyen julyen doğrayıp akşam yemeği yapacaktık.

Devin'imiz biraz büyüdüğünde annem ve Polat'ın annesi sayesinde bebeğimiz biz işe gittiğimiz zaman emin ellerde oldu fakat bu defa Devin'den antremanlı ben geçte olsa hamile olduğumu öğrendim.

Durmadan duygudan duyguya atlamam, habire kusmam bana geçte olsa -hamileliğimin ikinci ayında- beynime bir sinyal çakmayı başardı. Bu defa şok içinde değil, düzgün bir biçimde haber vermeyi başardım.

İş hayatına atılmam dolayısıyla altıncı ayıma girince işe ara verdim elbette. Çalışmaya alışık bünyem evde de rahat durmayınca Polat'ın gözetimine girmem de tuzu biberi oldu. Sabahtan akşama kadar aralıksız arayıp başıma birini dikmesi, eve geldikten sonra da ben uyuyana kadar eğilip yerden terliğimi almama izin vermemesi her seferinde bir duygu yaşamama sebep oldu. Bazen kavga ettik, bazen oturup göğsünde ağladım, bazen bu halini kullanmaktan zevk aldım, bazen onu bu kadar zorladığım için kendi kendime kızdım. Ama alıştık.

İlk hamileliğimden daha ağırdı. İki can taşımak kolay mıydı? Bir gün evde, yanımda ikizcanlar varken gelmeye karar verdi canlarım. İkizlerim alışık olmadığından evi birbirine kata kata anca ulaştık hastaneye. Hastaneye bizden önce varan Polat'sa cabasıydı! Doğuma girmem, doğumdan çıkmam Devin'de olduğu kadar zordu. Yaklaşık on saat bağırdım, sonraki on günse sesim kısık dolaştım.

İki evladımı da sağ salim kucağıma alayım da gerisi önemli değil diyenlere inat evlatlarımı kucağıma aldığım her an tüm kemiklerim sızladı durdu. Her seferinde ağlayacak oldum. Üstelik Devin'de büyümüş ilgi istiyordu. İki erkek kardeşini kıskanması normaldi. Allah'ım her dakika susmayan, benim ikiz kardeşlerime benzeyen ikiz bebeklerim olmuştu.

İsimlerini Yağız ve Oğuz koyduk.

Ve şimdi Devin'in dördüncü yaş gününü kutlarken kum havuzunda, ağzı yüzü kum olmuş ikizlerimin yanına dahi gitmek istemeyip yaslandığım kapı pervazından bahçenin dağılmış halini izliyorum. Ama içimde ne fırtınalar kopuyor bir ben biliyorum! Devin'in kreş arkadaşları, ağabeyim ve Ilgın'ın çocukları, ablamla nişanlısının kuzenlerinin çocukları, mahallemizdeki komşu çocukları, Ayça ve Peri'nin çocukları, Mügen'in çocuğu...

Bahçe bahçe değil aslında çocuk toplama kampı.

Derin bir nefes aldım ve doğruldum. Sakin olmalı, hepsini bir araya toplayıp pastanın kesileceğini haber vermeliyim ama bir yandan da gözüm yemiyor.

Tam gözlerimi kapatıp güç toplayacağım sırada belime sarılan kollar ve omzumda hissettiğim ıslak bir öpücükle gözlerimi tekrar aralayıp dönebildiğim kadar yana döndüm. Polat hafif bir tebessümle bu defa yanağımı öptü ve gözüyle bahçeyi işaret etti. "Bunun altından kalkamayız."

Çocuklarımın Babası | Texting ✔︎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin