20.Bölüm|FİNAL.

En başından başla
                                    

Nasıl inanırım? Aksine inanırsam kırılmış kanatlarım param parça olur, kalbime batar, yok olurum. Ölümden beter, günah kıldım inanmayı. Ne yükselebiliyorum, ne de düşebiliyorum kanatlarımla sana. Öylece, bıraktığın yerdeyim. Ne yok olacak kadar yarım, ne de varım diyecek kadar tamamım.

Hayatımda en çok korktuğum cümle bu; Zhan gelmeyecek.

Gelmeyeceksin.

Sırf bu yüzden Jiyang'a anlattım seni, olur da bir şey duyar diye. Ona anlatarak hatırlarımızı tekrar yaşadım, tekrar aşık oldum, tekrar nefret ettim, tekrar ağladım.

En başta gülümsedi, çok yalancı bir gülümsemeydi. Sahici gülüşleri gördüm, tattım seninle, hemen fark ettim yalan söylediğini. Gelecek dedi, yalandı, yalan olduğu çok belliydi ama inandım. O kadar inandım ki, gerçek olacak sandım ve o gece uyumadan seni bekledim. Aklıma bana söylediğin cümleler geldi.

"Adını seslensem alacağım tek cevap koca bir sessizlik."

Sevgilim, şimdi o kadar gürültülü ki her şey, adını seslensem alacağım tek cevap koca bir sessizlik.

Koca bir sessizlik Zhan.

Koca bir sessizlik, sensizlik.

Yibo, Tilki.

*******************************

3 Yıl, 4 ay, 17 gün.

Uzun zamandır yazmıyordum, senden haber gelene kadar yazmayacağım diye söz vermiştim kendime. Mezun oldum, iş sahibi oldum, devam ediyorum ama gece çökünce yine kendimi o banyoda buluyorum. Ben oradan hiç çıkamadım, çıkmadım. Orada, senden bir haber bekledim.

Keşke çıksaydım diyorum şimdi. Keşke seni zamana bıraksaydım, savrulsaydın, zamanı seninle gönderip üzerime toprak atsaydım.

Jiyang mail attı bana, Çin'e dön, Zhan'ı buldum dedi. Nasıl mutlu oldum anlatamam, o an turuncuyu sevecek kadar sevindim Zhan. Kalbimdeki kanatlar bir anda çırpmaya başladı, bir anda güneş doğdu, kalbim ilk defa göğsümü delmek ister gibi çarptı. O kadar mutlu oldum ki delireceğim sandım. Sadece bir sırt çantası hazırlayıp çıktım yola.

Hiçbir şeye ihtiyacım yoktu, asıl ihtiyacım beni bekliyordu. Heyecanla, kızgınlıkla, kırgınlıkla, mutlulukla, zihnimden sakındığım aşkınla, ağlaya ağlaya bekledim Çin'e gitmeyi. Deli sandılar beni uçakta, yanımdaki kadın kalktı gitti hatta ama umurumda olmadı. Delirmiştim, aklım gitmişti. Zhan geldi, sen gelmiştin, nasıl sakin olurdum? Yol boyunca sana ne söyleyeceğimi düşündüm durdum. İlk nasıl bakacağımı, ne söyleyeceğimi, ne zaman nefes alacağıma kadar düşündüm yemin ederim. Önce kızacaktım sana, vuracaktım o güzel suratına, sonra öpüp tekrar vuracaktım. Ağlayacaktım, beni teselli et isteyecektim, kendini affettir diye yalvaracaktım sana ama kolay kolay affetmeyecektim. Hesap soracaktım en başta ama, dinleyecektim seni. Kendini affettirmen için yardım bile edecektim sana.

Nasıl göründüğünü düşündüm sonra. Büyümüş müydün benim gibi? Gözlerindeki ışıltılar değişmiş miydi? Ya dudakların kıvrılınca ortaya çıkan muziplik koruyor muydu kendini? Kalkabilmiş miydin gecenin altından, zaman bedenine neleri getirmişti düşünüp durdum. Önce zayıf bedenini düşündüm, sonra hayalimde seni güçlendirdim, göğsün başımı yasladığımda sert olsun diye kaslaştırdım.

Bilemedim.

Büyümemişsin hiç, hep on sekiz kalmışsın. Bilemedim.

Jiyang beni sana götürürken, kimsesiz, üzerinde çiçeklerin dahi olmadığı, özensiz, kara toprakların üzerine örtüldüğü bir mezarı göreceğimi bilemedim. Gün battı, güneş söndü, gece parçalandı, her şey yıkıldı o an üzerime. Kos koca evrene sığamadım, nefes alamadım, bacaklarım tutmadı beni, gözlerimi kapadım sım sıkı, kör olmayı her şeyden çok istedim.

Dancing With Devil.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin