24. Bölüm ☁ Gece

Start from the beginning
                                    

''Seversin diye düşünmüştüm ama sanki biraz rahatsız olmuş gibisin,'' dediğinde güldüm.

''Sevdim zaten. Hem emin ol bir sürü kokono kadının olduğu bir yerde adab-ı muaşeret kurallarına uymaya çalışarak kendimi gereceğim bir yerde daha çok rahatsız olurdum,'' dediğinde onlaylar bir şekilde güldü. Ama gerçekten güldü. Böyle içten bir şekilde. Daha önce onu hiç bu kadar içten görmediğime yemin edebileceğim kadar içten güldü.

Onun o muhteşem gülüşü zamanı durdurmuş gibi hissettim. Sanki etrafta ki bütün hareketler yavaşlamış gibi hissediyordum. Bir kamera bir noktaya odaklandığında arka plan bulanık olur ya, onun gibi. Bulanıktı. Onun dışında ki her şey bir sis perdesinin altında kalıyordu. Sadece o ve muhteşem gülüşü.

''Ben bir tane daha yiğeceğim, sonra kalkarız?'' dedi soru sorar gibi. Elbette benden onay beklemediğini biliyordum ama en azından fikrimi belirtmem için bana zaman tanıyor olması bile güzel bir gelişme sayılabilirdi.

''Bende istiyorum,'' dediğimde kaşlarını kaldırarak bana baktı.

Son kalan, oldukça büyükçe olan lokmayı zorlukla ağzıma sokuşturduğumda çiğnemeye çalıştım ama ağzım kapanmadığı için bu oldukça zor olmuştu. Ben ekmeği çiğnemeye çalışırken Kuzey'in beni izlediğini farkındaydım ama öksürük krizine girip kendimi rezil etmemek için tamamen ekmeği çiğnemeye odaklanmıştım.

''Boğulacaksın,'' dedi Kuzey tekrar alaycı bir şekilde gülerek.

''Bitti bak. Bende istiyorum,'' dedim ağzımda büyüyen lokmaya karşılık. Allah'tan konuşabilece kadar yumuşatabilmiştim lokmayı.

Servisi yapan çocuk yanımıza yaklaştığında sırf bir orangutanı andıran yüzümü görmesin diye kafamı başka tarafa çevirdiğimde bu hareketim Kuzey'i daha da güldürmüştü. Çocuktan yeni balık ekmekler isterken bu sefer ikimiz için de rakı istemişti.  Çocuk sonunda yanımızdan gidebildiğinde tekrar Kuzey'e döndüm ama ağzım hala doluydu.

''Yutamıyorsan çıkart,'' dediğinde güldüm.

''Ben?'' dedim gülerek kendimi göstererek. ''Yok öyle bir şey. Şu kadarcık lokmayı mı yutama-'' derken cümlemi bölen öksürmeyle susmak zorunda kaldım. Boğazıma takılan lokmayla öksürmeye devam ederken Kuzey gülerek bana pet şişede duran suyu uzattı. Suyu kafama diklerken hala gülüyordu ama su bile boğazımın acısını geçirmemişti.

''Çok güzel yuttun,'' dedi Kuzey.

''Ya aslında yutardım ama yemek yiyen insan konuşturulur mu?'' dedim azarlar gibi.

''Ağzı dolu insan konuşur mu?'' dedi Kuzey yerinde dikleşirken.

''Yeter artık be. Gülme. Gülmesene,'' dedim. ''Of gülme ya,'' diye inlerken o hala gülüyordu.

Yeni ekmeklerimiz de geldiğinde diğeri kadar iştahla olmasa da ikincilere de başlamıştık. Kuzey ince uzun rakı bardağından bir yudum alırken bende bardağı elime almıştım. Suyun akıntısının çıkardığı o sert ama aynı zamanda yumuşak, melodik ses, ortamda habure değişen şarkı, balık, rakı... Yapmacıklıktan o kadar uzaktı ki.

''Hani sen yarım ekmek yiğemezdin?'' dedi Kuzey kendi ekmeğinden bir lokma daha alırken.

''Ne yapayım, çok beğendim,'' dedim bende onun gibi büyük bir lokma alırken.

''Aman boğulma da,'' dedi tekrar gülerken.

Ekmekler bittikten sonra da oturmaya devam etmiştik. Hatta Kuzey'le bardaklarımızı tokuşturduğumuz bile olmuştu. İkimizin de kafası hafif güzelken Kuzey gözüme o kadar da çekilmez biri gibi gelmiyordu. Bardaklar bir boşalıp bir dolarken o kereste Kuzey gözüme sempatik bile gelmeye başlamıştı.

Gel de Sil İzleriniWhere stories live. Discover now