23. Bölüm ☁ Sarılmak

Start from the beginning
                                    

''Emin ol zevkli değil!'' dediğinde arkasını dönmüştü ki kolundan yakaladım.

''Adrenaline bu kadar düşkün olmak iyi değil,'' dediğimde bana bakmak yerine direk adımlarını yönlendirdiği yere bakıyordu. Evet belki şu hastalığının ciddiyetini yeteri kadar farkında değildi ama kimse ölmek istemezdi değil mi? ''Bana bir yaşam belirtisi ver artık,'' dediğimde beklenmedik bir şekilde bana döndü ve omuzlarımı tuttu.

''Oradan bakınca çabalamıyormuş gibi gözüküyor olabilirim ama o kadar basit değil. Bir daha beni eleştirmeye kalkma. Senin onlardan farklı olduğunu düşündüğüm zamanlarda yapma en azından bunu. Anladın mı?'' diye sert bir şekilde fısıldamasıyla gözlerimi dikmiş bir şekilde ona bakmaya devam etmiştim. ''Anladın mı?'' diye tekrar bağırmasıyla geri çekilmeye çalışsamda omuzlarıma sabitlenmiş elleri buna izin vermemişti.

''Anladım,'' dedim fısıldayarak.

Bazen bana o kadar garip geliyordu ki. Onu tanıyalı belki kısa bir süre olmuştu ama onun hakkında bir çok fikir edinmiştim. O her zaman sert ve kaba biri gibi görünüyordu, gerçek şu ki zaten öyle biriydi ama aynı zamanda oldukça kırılgan bir çocuktu. Kimseye kötü çocukların içinde minik çocuklar yatar edebiyatı yapcak kafada değilim çünkü Kuzey kötü bir çocuk bile değil. Daha doğrusu o bir çocuk değil. O koca bir adam. Hayatın ve zorlu şartların olgunlaştırdığı bir adam. Bazen söylediğim minicik bir söz onu hiç beklemediğim bir şekilde parçalıyordu ve bu değişken ruh hali kendi gözümde beni kötü gösteriyordu. Kendimi ondan daha kötü hissediyordum ve bu his bir türlü geçmiyordu. O sadece kendini çok iyi soyutlamayı beceriyordu. Gardlarını iyi kullanıyordu ve kalalerinden içeriye su bile sızamazken beni kabul ediyordu.

Kötü olan ise ben bundan korkuyordum.

Ona yaklaşmaktan çok korkuyordum. Sanki ona yaklaşırsam yanacakmışım gibi hissediyordum. Bazen öyle bir bakıyordu ki, aynı şu anda olduğu gibi, yerin en dibine girmek istiyordum. Bir daha çıkamamak. Bazense o kadar sevecen ve ılıman. Ondan hep aynısını beklemem haksızlık olurdu ama o gerçekten farklıydı. Ve ben onu seviyordum. Ne yazık ki onu seviyordum. Kendimden beklenmeyecek bir şekilde ona bağlanıyordum ve o bunu farkına bile varmıyordu.

Omuzlarımı en az tuttuğunda olduğu kadar sert bir şekilde bıraktığında arkasına dönüp yürümeye başlamıştı. Hiç ses çıkarmadan bakışlarımı önüme sabitleyip bende yürümeye başlamıştım. Az önce sıcak nefesinin öfkesiyle kavurduğu yüzüme şimdi serin hava çarpınca garip hissetmiştim. Bir ürperti tenimden geçmişti ve üşümüştüm. İşte halim çok vahimdi.

Ondan uzakken üşüyordum ama yakınken de yanıyordum.

''Oha,'' dedim kelimeyi hafif uzatırken.

''Umarım dostlarımı seversin,'' dediğinde sesi hala katıydı ama az önceki kadar öfkeli değildi.

''Sevdim bile,'' dedim ellerimi çırparken. Koşarak onun önüne geçtim ve atlardan birini okşamaya başladım. Kuzey arkamdan oldukça yavaş bir şekilde yaklaşırken onu umursamıyormuş gibi görünmeye çalışıyordum. ''Bu harika bir şey,'' diye mırıldandığımda onaylamaz bir şekilde kafasını salladı.

''Bu değil Poyraz. Ve o benim atım,'' dedi kaşlarını çatarken.

''Peki bunun adı ne?'' dedim diğerine yaklaşırken.

''Kasırga,'' dedi ve devam etti. ''İsimleri demode falan gelebilir ama ben isimlerini onlara yakıştığı için koydum,'' dediğinde anlayışla başımı salladım.

''Bence isimleri gayet güzel,'' dediğim ve atı hafifçe öptüm. Onu şaşırtıyor olmalıydım.

''Ata binebilecek misin?'' dediğinde atı tekrar okşadım.

Gel de Sil İzleriniWhere stories live. Discover now