7. Bölüm|Kan Kayası

Depuis le début
                                    

Emre kapıyı ayağıyla iterek kapattı ve sırtını yasladı. "O tişörtü geri istiyorum." Keskin bakışlarını harelerime dikmiş beklentiyle bakıyordu. Kızgın görünüyordu. Nefesimi sertçe dışarı verdim ve "Sandığın gibi bir şey olmadı." dedim.

"Tişörtünün yakasını yukarıya kaldırman beni kör yapmıyor, Cemre. Boynun yeterince açıklıyor olanları."

Kollarını göğsünde kavuşturmuş bana üstten üstten bakıyordu. "Annemler özel hayatına burnunu sokamayabilir evet ama ben sokarım. Benimle aynı evde kalıyorsun, o şerefsizi görmek istemiyorum burada."

"On yedisinde bir çocuk için fazla korumacı davranıyorsun, Emre. Ben senin evime soktuğun kızların hesabını sana soruyor muyum?"

"Ya tabi," dedi gülerek ve omzumu kırmak istercesine çarparak yanımdan geçip gitti. "Sen direkt kapıya atmayı tercih ediyorsun."

Kalbimin göğüskafesimdeki çırpınışı yetersizdi yaşamam için. Hayatta olduğumu hissettiren öyle az şey kalmıştı ki bazen onların varlığını bile unutuyordum. Emre'ye karşı sorumluluklarım olduğunu, sevdiğim birkaç insan olduğunu unutuyordum. Seçimlerimin asla sorgulanmasına izin vermiyordum, her birini onları düşünmeden yapıyordum ve hep sonuçlarına katlanıyordum sızlanmadan.

Bu kapıyı açmak benim seçimimdi, ve sonucuna katlanacaktım.

Parmaklarım tuşlarda gezindi ve Yapboz'un cehennem kapısı ardına kadar açıldı benim için. İçeriye adımımı atar atmaz karşıma çıkan iki adamın meraklı bakışları üzerimde gezindi, biri başıyla hafifçe selam verip önümde yürümeye başladı. Koridorun sonundaki büyük siyah kapıya vurdu birkaç kez, kapı açıldıktan ve içeri girdikten sonra artık yalnızdım. Ayaklarım beni bir kalbin attığı ve bir nefesin tükendiği, bir ruhun göçtüğü koridorun sonuna götürüyordu. Yelkovan ritim kazandıkça adımlarım geri geri gidiyordu, tam karşımda tüm heybetiyle duran o kapının ardında sönen güneşler vardı. İşbu günahın sabahları olmazdı.

En az dışı kadar kasvetli odanın her köşesinde dileklerim vardı. Bu odaya hapsolmuş ve ölümü kucaklamış, ahı geceden tutmuş izlerim. O boy aynasının yüzeyine vuran nefesim, düşen yüzüm, beyazı kanlanmış mavilerimin, siyahlara bürünmüş bedenimin ardında onun bedeni vardı.

"Ay kızım," diye fısıldadı ölümün nefesi saçlarımdan kulağıma. Göğsü sancılıydı, kelimeleri belinden kırılmış kadardı. "Niye buradasın?" Vücudumu saran titreme ve dudaklarımdan kaçan titrek nefes, kalbimin üstünü örten gölgelerin ağırlığındaydı. Kalbimi ağartıyordu mavinin tonları.

"Ay kızın," dedim kaşlarımı çatarak. "O değilim ben artık."

"Öylesin," dedi saçlarımı omzumdan arkaya alarak. "Ay'ın bir yüzü saçların, diğer yüzü tenin." Harelerine görmeye alışık olmadığım, yağmurun ardında bıraktıklarını taşıyan buğulu camların hüznü çökmüştü. "Saçların çok uzamış," dedi ve parmak uçları soğuk bir rüzgar gibi dokundu tenime.

"En son sen kesmiştin," dedim aynadan gözlerinin içine bakarak. "Çok zaman oldu." Saçlarımın kokusu göğsüne nefes olup dolarken kestim yansımamızdaki o bağı. Mavilerim hırçın bir deniz gibi vurdu kıyıya dalgalarını ve uzaklaştı onun mavi rıhtımından.

"Ne için geldiğimi sormuştun," dedim ondan uzaklaşıp odanın diğer ucuna ilerlerken. Ahşap masanın etrafından dolaştım ve onun koltuğunun başına yerleştirdim dirseklerimi. "Yapboz'a bir kamera koymanı istiyorum."

"Yapboz'da yeterince kamera var."

"Hayır," dedim deri koltuğu çekerek ve oturacağım sırada uzun bir saç teli ilişti gözüme. İki parmağımın arasına sıkıştırıp havaya kaldırdığım saç teli, karşımdaki adamın kumral günahı bana gülümsüyordu arsızca. Bakışları benden kısa bir anlığına uzaklaştı ve saç teline takıldı, yüzünde tek bir mimik dahi oynamadı. Göğsüme bir tekme yemişim gibi hissettiren şey, asıl buydu. "Odalardan birine kamera koymaktan bahsediyorum."

RÜZGARIN ATEŞİOù les histoires vivent. Découvrez maintenant