suicide room

259 22 42
                                    

(medyayla birlikte okuyunuz.)



'yalnızsın jaemin, kimsesizsin. koskoca bir zavallısın ve ölsen bile kimsenin umurunda olmayacak.'

okulun ilerisindeki köprüye geldiğimden beri zihnimde birkaç haftadır konuştuğum sanal arkadaşımın sözleri yankılanıyordu.

beni iyi tanıyordu. kimsenin bilmediği her şeyi biliyordu hakkımda. kendimi bir yabancıya açmıştım ve açıkçası bundan pişman falan da değildim.

zavallı olduğumu söylerdi her konuşmamızda. bunu biliyordum, gerçekleri yüzüme çarparak beni bir nevi sonuma hazırlıyordu sanki.

birbirimizi gerçek hayatta hiç görmemiştik ve görmeyecektik de. beni görüp de bağlanmak istemiyordu. eğer görürse bırakamayacağını söylemişti.

parmaklarımın arasındaki sigarayı hırçın bir şekilde akan nehre bırakarak telefonumu elime aldım.

jeno'yu hiç görmemiştim. nasıl bir yüzü vardı, nasıl bir fiziğe sahipti veya saçlarının rengi neydi bilmiyordum. benden benden birkaç ay büyük olduğunu söylemişti sadece.

uygulamaya girerek konuştuğum tek isme tıkladım.

-selam jeno, ne yapıyorsun?

+kitap okuyordum jaemin. sen ne yapıyorsun?

-köprüdeyim.

+ne yani? şimdi mi yapacaksın?

-henüz değil. sadece biraz hava almak istedim.

+bunu bensiz yapmayacaksın, anlaşmıştık değil mi?

-evet, anlaşmıştık.

+güzel.

-bir şey soracağım.

+sor.

-neden beni iyileştirmek yerine intihar ettirmek için uğraşıyorsun? benden nefret mi ediyorsun yoksa?

+hayır jaemin. senden nefret etmiyorum. sadece,
bana sikik derecede birini hatırlatıyorsun.
o da senin gibi zavallı, hem yaşamak için hem de ölmek için korkak. söylesene, neden yaşayasınız? bu hayat zavallılara hep acımasız olacak jaem. ona isyan etmelisin. düzenini bozmalısın.

son mesajını okuduktan sonra derin bir nefes verip telefonu kapattım. o haklıydı. hayat bana hiçbir zaman acımamıştı. henüz 7 yaşımda babam tarafından tacize uğramıştım. ne olduğunu bile anlamadan annem tarafından terk edildim. yalnızdım, ben her yerde yalnızdım. tuhaf görünümüm ve yabani tavırlarımdan dolayı benimle arkadaş olmak isteyen kimse yoktu. neden o gelip beni almadan ben gitmiyordum ki?

-jeno, sanırım artık hazırım.

+bundan emin misin jaemin?

-hiç olmadığım kadar.

+nasıl yapmak istersin?

-fazla acı çekmek istemiyorum.

+daha fazla acı yok bebeğim, sana söz veriyorum.

-sana güveniyorum.

+seninle geleceğim.

-neden?

+seni seviyorum.

-ne? beni mi? yani, bu saçmalık biliyorsun değil mi?

+hayır. seni seviyorum. birlikte gideceğiz jaemin. orada yalnız olmayacaksın.

-ne yapmam gerekiyor?

+hap bulabilir misin?

-antidepresanlarım sayılır mı?

+hayır. daha güçlü bir şey lazım. birazdan parka senin için bir paket bırakacağım. salıncakların karşısındaki bankta olacak. gel dediğimde geleceksin, tamam mı?

-tamam.

son bir yutkunuştan sonra parka doğru yürümeye başladım. bunu yapacaktım. her bir hücremle hazırdım. korkacak bir şey yoktu. burası kadar acımasız olamazdı.

parkın önüne vardığımda mesaj atmasını bekleyerek etrafıma bakındım. onu görmek istiyordum ama bu konuda çok katıydı. birkaç saat sonra gelen mesajla telefonuma baktım.

+gelebilirsin jaemin. aldıktan sonra buraya en yakın otele git ve senin için kiraladığım odaya gir. hapları aldıktan biraz sonra, etkisini gösterdiğinde yanına geleceğim.

-söz mü?

+söz.

belirttiği banktan paketi aldıktan sonra çantama koydum ve
söylediği gibi en yakın otele gittim ve benim için ayarladığı odanın anahtarlarını aldım. gülümsüyordum, benim için her şeyi hazırlamıştı. ölümümü baştan sona planlamıştı.

kapıyı titreyen ellerimle açtıktan sonra ışıkları yakmadan banyoya ilerledim. çantamdan paketi çıkardım ve yere çöktüm. su şişemi elime alarak bir süre haplarla bakıştım ve hepsini avucuma döktüm. yaşarken ölmekten yorulmuştum, birazdan sonsuz bir uykuya dalacaktım ve bu kulağa çok huzurlu geliyordu.

hapları ağzıma attıktan sonra biraz su içerek hepsini mideme yolladım. tatları berbat olan bu şeyler henüz boğazımdan geçerken yakıyordu ve ben iç organlarımın geleceği hali düşünerek üzülüyordum. tamamen saçmalık değil mi? birazdan tamamen gidecektim ve ben iç organlarımı düşünüyordum.

bir süre sonra ilaçlar etkisini göstermeye başlayınca bedenimi büyük bir kusma hissi esir almıştı. bu cidden iğrençti, midem yanıyordu. haplar içimi eritiyor gibiydi. ama kusmayacaktım. bu kadar yolu gelmişken geri dönmek korkaklık olurdu. hayatımda ilk kez cesurca davranıyordum.

gözlerim kaymaya başladığında kapı açıldı ve içeri benimle aynı boylarda siyah saçlı biri girdi. yanıma çökerek elini yanağıma koydu.

'sikeyim, çok güzelsin jaemin. daha önce gelseydim seni kurtaracaktım, lanet olsun.'

'jeno... korkuyorum'

'sakın korkma, birazdan hepsi bitecek.'

saçlarımın arasına kondurduğu birkaç öpücükten sonra yavaşça dudaklarıma uzandı. bu his, çok güzeldi. ilk defa böyle bir şey yaşıyordum ve ne yazık ki... bitsin istemiyordum.

'jeno, b-ben gitmek istemiyorum. ne olur yardım et.'

sanırım cesurluğumun sınırı buydu. gitmek istemiyordum. onunla kalmak ve biraz olsun mutlu olmak istiyordum. ama o sadece hayranlıkla bakarak duruyordu.

'bitecek jaemin, korkma bebeğim'

'lanet olsun bitsin istemiyorum!'

ağlıyordum. delirmiş gibi ağlıyordum. o ise dudaklarını boynuma yöneltmiş sıcak dilini orada gezdiriyordu.

başımı omzuna yaslayarak halsiz sesimle konuşmaya çalıştım.

'beni neden kur-'

aniden vücuduma yayılan bir dalgayla gözlerim kaymıştı. bedenimin kontrolünü kaybettim ve etrafım kararmaya başladı.

gördüğüm son şey ise jeno'nun beni son kez öperek dışarı çıkışıydı.

çığlık attım ama kimse duymadı.
yaşadığım her dakika çığlık attım.
kimse duymak istemedi.
şimdi gidiyorum ama yine kimse duymayacak.
benden habersiz yaşamaya devam edecekler.
ve jeno, peşimden geleceğini söylemişti.
gelmedi.

suicide roomWhere stories live. Discover now