6. Bölüm|Yeşil Uyku

Start from the beginning
                                    

Aynada saçını düzeltirken alttan bir bakış atarak "Pati değil," dedi. "Pençe."

"Büyük av yani," dedim başımı dikleştirerek. Cevap vermedi, bacakları çıplak bacaklarıma temas ediyordu. Tenim oldukça sıcaktı, onun teni ise buz gibiydi. Bir süre aynadan yalnızca birbirimizi izledik hiç konuşmadan. Yüzümdeki soluk ifade yerini yavaş yavaş kızgınlığa ve üzüntüye bırakıyordu.

"Neden bunu yapıyorsun," diye sordum aynadan gözlerinin içine bakarak. Devamını getirmemi bekliyordu, bu cümlenin altında yatanlar onun dikkatini çekmişti anlaşılan. Ellerini iki yanımdan uzatarak lavaboya yasladı. "Neyi yapıyorum?"

"Kardeşimi neden zehirliyorsun?"

"Bunu yapmadığımı biliyorsun."

"Yapıyorsun," dedim avcumun içini lavaboya vurarak. "İzin vermeyeceğimi biliyorsun değil mi?"

"Senin gibi olmasından mı korkuyorsun?" Sol elini tişörtümden içeriye sokarak belime yerleştirdi, parmakları soğuktu. Teniyle tenim her buluştuğunda ürperiyordum, belimden karnıma doğru hareket ediyordu ve başparmağı usulca tenimi okşuyordu.

"Kork," dedi aramızdaki küçük mesafeyi kapatarak. Diğer eliyle önüme düşen saçlarımı omzumun arkasına aldı, eli saçlarımda asılı kaldı sanki. Çenesini başımın üzerine yasladı aynadan gözlerimin içine bakarken, gördüğüm en güzel mavilere sahipti. En donuk bakışında bile benden daha yoğun bakıyordu. Öyle renksiz kalıyordu ki gözlerim onunkilerin yanında, aynadaki ben bir ölüden farksızdı.

"O sana benzemeyecek," dedi. Göbek deliğimin etrafında daireler çizen parmağı ölümcül bir yavaşlıkla aşağıya iniyordu. Soğuk tenini tam orada, kasıklarımın üstünde hissetmek beni mahvediyordu. Kapılarına kalın zincirler vurduğum bir cennet vardı, onun cehenneme çevirdiği bir cennet. Asla toparlayamıyordum, küllerinden yaratamıyordum cennetimi. Mahvolmuştum.

"Bana benzeyecek."

Fısıltısı bütün bedenimi ele geçiren bir zehir gibi yayıldı hücrelerime, alt dudağım titriyordu. Gözlerimiz aynada buluştu ve zaman ikiye yarıldı. Aynada gördüğüm hayali çatlak akrep ve yelkovandan küçük bir izdi yalnızca. Şiddetle birbirine vurmuş, zaman avuçlarımdan akmıştı.

Elimi kasıklarımın üstündeki elinin üstüne koydum ve "Çekil," dedim. Sesimin titrememesi için harcadığım çabayı onu itmek için harcasaydım, belki çoktan başarmıştım fakat bu gücü kollarımda. bulamıyordum.

"Korktuğun tek şey bu değil, biliyorum." Diğer elini de karnıma yerleştirdi tişörtümün üstünden. "Sana bu kadar yakın olmamdan da korkuyorsun."

Sırtım göğsüyle bir bütün olduğunda, vücudum belli belirsiz titremeye başlamıştı. Beni böyle görmesinden nefret ediyordum. Siyah ojeli tırnaklarımı parmaklarına batırdım sinirle ve vücudumu ona daha çok bastırdım. "Senden de, bana yakın olmandan da korkmuyorum. Korksaydım burada, yatağında olmazdım."

Hoşuna gittiğini belirten bir ses çıkardı gözlerini kısarak. "Burada kal," derken sesinde hissettiğim o şey, dudaklarımdan kan akıyor hissi vermişti. "Bu gece."

"Ala," dedim sesimin titremesine engel olamayarak. "Çek ellerini üzerimden." Histerik gülüşü banyoda yankılandı, ellerini bedenimden çekti ve çenemden tutarak yüzümü kendisine çevirdi.

"Gözlerime bak, Cemre." Bakışlarımı önce yüzünde sonra dudaklarında gezdirdim. Pembe güzel bir renkti. Gözlerinde bir deniz güneşin altında çalkalanıyordu, kıyıdan çok uzaktaydım şimdi. "Ne zaman bir kadın gibi oynamayı öğreneceksin?"

RÜZGARIN ATEŞİWhere stories live. Discover now