1. bölüm

54 2 2
                                    

Hava yine buz gibiydi ve sisten göz gözü görmüyordu.Etraf sanki bembeyaz çarşafla örtülmüş gibiydi. Kar yeni gelin neşesiyle bir oraya bir buraya savuruyordu eteklerini.Rüzgarı es geçmek olmaz tabii.Rüzgar o kadar sert esiyordu ki ağacın dalları adeta saygıdan eğilmiş gibiydi. Ama iyi giden bir şey daha vardı.Karın üzerinde açan kardelen topluluğu o kadar güzeldi ki mor renkleri ve şık duruşu ile gözleri büyülüyordu. Hayatımız da kış mevsimi gibi değilmiş. Tamam artık hiç çarem kalmadı,umudum kesildi deriz ama o kardelenler gibi yeniden karın altından çiçeklenmeye başlarız. Umutlar tekrar yeşerir. Karın soğuğunu saymazsak tabii. Kış mevsiminin soğuğu öyle kuvvetlidir ki sanki elini bıçak ile kesmiş gibi keser. Işte böyle soğuk bir kış gününde dumanı üstunde tüten çayını yudumlarken güneşin yeni doğuşunu izliyordu.. acaba bu son muydu... hani bazı sonları bilemez ya insan, son defa annesine sarıldığını, son kez bisiklete bindiğini ve gerçekten sin defa özgürce nefes aldığını... geceler
geceleri gaz lambasında ödev yaparak ,tahtadan yaptığımız oyuncaklarla oynayarak; hepimizin üzerinde abisinin ablasının küçük gelen kıyafetleri, ayağımızda doğru düzgün kundura olmayan Diyarbakır'ın bağrından kopup gelen çocuklardık biz.

. Evin direği baba dır derler, bilmezler ki o direği de ayakta tutan annedir. Her zamanki gibi yine annelerdir erken kalkan. Ayakların altındaki cenneti bir gülümsemesiyle bile yaşatabilendir. Anne uyanmış kahvaltiyi hazırlamıştı
"kahavalti hazır uyanın çocuklar.."

çocuklar... cocuk olmak mı?Düşünüyorum da biz, büyüyerek çocukluk etmişiz. büyümeyen herşey ölür diyorlar ya hani, benim icimdeki çocuk büyümedi be annem. Büyüyemedi...
Taşlı yolları olan,etrafı meyve-sebzelerle dolu olan tarlalarda
içinde taştan, tahtadan evleri olan tertemiz havasıyla sessiz sakin insanı rahatlatan Diyarbakır ın bir köyünde yaşıyordu memo.

hasta annesi, okumakta olan 2 kardesin masrafları ve annesine bakan küçük şimal in bütün yükü memonun omuzlarindaydı. Babalarını toprağın bağrına teslim edeli yıllar olmuştu. Kardeşler okula gitmek için 1.30 saat yol yürümek zorundaydı. memo dağda koyunları otlatırken 3 kardesten en büyük olan kız kardeşi ŞİMAL ise ortalığı toparlamak, evde kalan diyer hayvanlara yem vermek, annesinin kişisel ihtiyaçlarını karşlamak için bi o yana bi bu yana kosturup duruyordu ama bütün bu acımasız döngüyü devam ettirmek için çok küçüktü.. ders çalışmak için can atan ŞİMAL yaptığı işler yuzunden kucuk bedeni yorgun düşerek uyuya kalırdı..
Sahi bu bütün işleri yapacak kadar güçlümüydü? ..
Bi yandan annesine bakan ŞİMAL ,
Bi yandan okuma isteği.

Yine bi akşam yemeğinde küçük kardeşler okulda geçe neşelerini anlatırken ŞİMAL'in asık suratı memonun dikatinden kaçmamıştı.

memo
"neyin var abicim bi sorun mu varr?"

ŞİMAL- "yok bisey abi" . deyip memoyu geçistirmeye çalışıyordu
üzgün oldugu okadar belliydiki yüzü buz kesilmisti.. içten içe nefes alan memo kardesinin bu halleri karşısında o kadar caresizdiki elinden bisey gelmiyordu.
ŞİMALİ her ne kadar okumak istese de diger kardrşleri annesine bakamayacak kadar küçük olduğu için o görevi üstlenmeye MAHKUMDU..

Tıpkı suç işlemeyen birinin suçu üstlenip mühebbet yemesi gibi..
Zar zor geçinen memonun ailesi bi yandan okuyan kardeşler diğer yandan hayatın bütün zorluklarina göğüs geren ŞİMAL...
bu acımasız döngü karşısında dimdik ayakta durmak, ayakta Alkışlanan bir tiyatro performansından farkı yoktu.

MAHKUM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin