Sadece pes etmek istediği zaman diz çökerdi.

Xiao Zhan, şeytanın aynadaki yansıması.. bu zamana kadar önümde dizleri bile titrememişken, şimdi karşımda dizlerinin üzerine çökmüştü.

Her zaman karşısındaki kişiyi zehirlemek için kullandığı şeytanın alfabesini, bu defa kendisini zehrinde boğmak için kullanmış ve bana yalvarmıştı.

Onu bu hale getiren şey sadece ondan istediğim şey değildi, bundan emindim. Karşımda ışığı sönmek üzere olan gözleri birikmişliklerle doluydu. Zihninde biriktirdiği alevleri üst üste katmış, hepsini bir araya getirerek onu ateşlerin arasına atmıştım. Alevleri o kadar fazlaydı ki, irislerinden taşıp kirpiklerinden küllerin dökülmesini sağlıyordu.

Gözlerinin içine bakarken gördüğüm karmaşıklık, çoktan Xiao Zhan'ın kendi içinde verdiği savaşta kaybettiğini haykırıyordu. Şeytanları çığlık çığlığa kaçışıyordu, başkalarını içine düşürmek için bekleyen çukurları şeytanın gölgesini yutmak için bekliyordu. Ateşi onu yakıyordu, kül oluyordu, kaybediyordu. Boynundaki ip çoktan onu boğmaya başlamıştı. Kendi cehenneminde tek başına yok oluyordu.

Xiao Zhan kendi zihninde kaybıyla yüzleşirken, zihnindeki karmaşıklıktan biriktirdiği şeyler ateşini izinsiz bir şekilde harlarken onu yalnız bırakmıştım. Şimdi karşımda parçalanmak üzereydi ve ben onun gözlerine bakarken anlıyordum.

Bu son oyundu.

Şeytanın evi yıkılıyordu. Şeytanın gölgesi odasında saklanıyordu, odayı gizleyen kapı gevşekti, kırılmayı bekliyordu.

Ya o kapıyı kıracak, onu tamamen parçalayıp elimde odasının külleri ile ayrılacaktım, ya da şeytanın gölgesinin beni inine almasına izin verip ateşinde yanacak ve şeytanın küllerimi gölgesine saçmasına izin verecektim.

Önceden, böyle bir an geldiğinde hiç düşünmeden şeytanın gölgesini silmeyi seçerdim. Karşımda diz çökmüşken, dizlerinin arkasına en sert darbelerimden acımadan vurur, bacaklarının kırılıp bir daha ayağa kalkamayacağından emin olurdum.

Oysa şu an hissettiğim duygular o kadar yoğundu ki, hiç bir şey hissedemiyordum bile. Göğsümdeki yangın feryat eder gibi kendisini duyurmaya çalışıyordu, zihnim bir mezarlık kadar sessizdi ama kulağıma fısıldayarak bu oyunu bitirmem gerektiğini söylüyordu.

Yere değen şeytanın gölgesinin dizleriydi ama yere serilen benmişim gibi hissediyordum.

Gözlerinde ne olursa olsun aynı şekilde parıldayan ateşinin yansımaları sönmek üzereydi, ama karanlıkta kalacak olan kişi benmişim gibi hissediyordum.

Tam şu anda onu yıkabilecek her şeye sahiptim. Kazanabilirdim, ama onu kaybedersem, ateşini kaybedersem yollarımda kaybolacakmış gibi hissediyordum. Her zaman beni izleyen gözlerini bir daha hissetmezsem yalnızlığın ellerine düşecekmiş gibi hissediyordum. Xiao Zhan, şeytanın gölgesi, bana sürekli kendince bir şeyleri öğretip durmuştu, tıpkı ona bir şeyleri öğrettiğim gibi. Ama bana hiçbir zaman oyunun sonunda ne yapacağımı öğretmemişti, oyun bitince nasıl ona veda edeceğimi öğretmemişti.

Ona alışmıştım, onun varlığına alışmıştım. Ama onsuz yoluma nasıl devam edeceğimi öğretmemişti.

Öğrenmek istemiyordum.

Benim yollarımın sonu oydu, sokaklarımın dönemeçleri onun gözlerine çıkıyordu. Benden yollarımı, çıkışlarımı öylece alamazdı.

"Ayağa kalk," dedim hızlıca. Oturduğum yerden kalkıp kolunu ayağa kalkması için sarstım. "Neden söyledim diye diz çöküyorsun? Bana karşılık versene Xiao Zhan."

Dancing With Devil.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin