sessiz kıkırtı

Start from the beginning
                                    

abim akşamları iş çıkışında yanıma geliyor ve tüm gece benimle kalıyordu. doktorumla en çok işli dışlı olan oydu ancak o da ne kadar burada zorla tutulacağımı bilmiyordu. gündüzleri ise en çok yanıma renjun ve jeno geliyordu. bazı günler yanlarında bazı arkadaşlarımı da getiriyorlardı. hepsinin gelmesini çok istiyordum ama burada olmamı sağlayan dert yüzünden yoğun çalıştıklarının farkındaydım.

ilk gün geçirdiğim krizin ardından göz yaşlarımın arasından dökülen cümlelerle renjun ve jeno daha çok üzülmüş ancak diğer arkadaşlarımıza da haber verip durumu halledeceklerini söylemişlerdi. nasıl yapacakları hakkında hiçbir fikrim yoktu ancak geldikleri her gün güler yüzleri hiç solmamıştı. bu büyük sıkıntı karşısında nasıl gülebildiklerini bilmiyordum ama içimdeki ses işlerin yokunda gittiğini söylüyordu.

renjun en sonunda kaşıktaki çorbaya üflemeye başlamıştı. nazikçe çorbayı içirirken sıcaklığı boğazımı yakıyor ancak sesimi çıkarmıyordum. en sonunda sessizliğe dayanamayan jeno boğazını temizleyerek dikkat çekmeye çalışmıştı. başımı ona doğru çevirmedim ancak ikisinin odaya girdiğinden beri yaydığı mutlu enerjiyi onları tanımayan insanlar bile fark edebilirdi.

"güzel haberi en son vermeyi düşünüyorduk ama paranın neredeyse toplandığını söylemek istedik." duyduklarımla kaşlarım havalanmış ve başımı hızlıca jeno'ya çevirip "cidden mi?" diye hızlıca sormuştum.

uzun zamandan sonra ilk defa böyle bir tepki veriyor olmam ikisini de mutlu etmiş olacak ki kocaman gülümsemelerini sergileyip başlarını sallamışlardı. onlarla beraber gülüp anın tadını çıkarmayı her şeyden çok istemiştim ancak yalnızca başımı geri yatırıp küçük bir tebessüm yerleştirmiştim yüzüme. buruk bir mutluluk ifadesini en iyi yansıtan tebessümdü.

"hem stüdyomuz elimizde olmuş olacak hem de sen tekrar yanımıza gelip bizimle beraber orada dans edeceksin." renjun sözlerini ağzıma tıktığı lokmayla beraber tıkarken dediklerinin hayalini düşlemeye başlamıştım.

eskisi gibi zamanı yok sayarak küçük ama anlamı benim için oldukça büyük olan stüdyoda dans etme arzusu içimde büyürken gözlerim dolmuş ancak gözlerimi yumarak göz yaşlarıma izin vermemiştim. mahvettiğim her şey gibi arkadaşlarımın mutluluğunu da mahvedemezdim. onun yerine olabildiğince gülümseye çalışmıştım. sahte göründüğünü biliyordum ancak göz yaşlarımı önlerine sermekten iyiydi.

"parayı nasıl toplayabildiniz? zorlu olmadı mı?" ağzımdakini yutmuş ve renjun'in yeni bir lokma tıkmasına izin vermeden hızlıca sorumu yöneltmiştim. tatsız hastane yemekleri içimi baysa da alışmıştım ancak asla hoşlanamamıştım bu yemeklerden.

"özel ders vermeye başladık diyelim." jeno bakışlarını tepsimden bana doğru çevirip konuşmaya devam etmişti. "çalışan aileler çocuklarını gün içinde bırakacak kişi bulamayınca bizde eğlenirler diye düşünüp çocuklarına özel ders vermeye başladık."

renjun'in ağzıma tıkayacağı lokmadan bu sefer kaçamamıştım. ağzıma tıktığı lokmanın ardından söze o devam etmişti. "talep o kadar fazlaydı ki neredeyse koca bir sınıfı dolduracak çocuğumuz var." ikisi aralarında gülüşürken onlara bu sefer içten bir tebessüm yollamıştım.

"onlara senden de bahsettik hepsi sen hastaneden çıkınca seni bekleyecek ve beraber dans edeceksiniz." gözlerimi şaşkınca büyültmüştüm. böyle bir şeyi beklemiyordum. boğazım düğümlenirken o anlara tanıklık edemediğim için üzülmüş ancak bu sefer dışarıya yansıtmamıştım. kim bilir belki de içime umut dolmaya başlıyordur diye düşünerek tekrar anlattıkları şeyleri dinlemeye başlamıştım.

apricity, nahyuckWhere stories live. Discover now