1. Bölüm|Şeytanın Kalbi

Start from the beginning
                                    

"Burada benden daha ufak biri var," diyerek isteksizce gülümsedim ve önünden çekilerek bir adım attım koridora. Çocuklar gibi laf yarışına girmemek için kaçmak daha kolay geliyordu. Ne kadar büyük görünürse görünsün liseli bir ergene laf yetiştirmeyecektim. İlk kez gördüğü birine bu kadar kaba davranan birine iyi cevaplar vermemi kimse bekleyemezdi zaten.

Birkaç saniye boyunca yalnızca ayak seslerimi duydum, daha sonra onun boş koridorda yankılanan gülüşü. Duraksamama sebep olan sesini sessizce dinledim. Komik olan bir şeye gülmüyordu, bu şaşkınlığın verdiği bir gülmeydi. Hiç uzun sürmemişti ki sürsün istedim, içimdeki kalemi kırık kız kağıtlara sarıldı. Gülmeyi bıraktığında hiçbir şey olmamış gibi ona döndüm.

"Senin kadar ufak değil." Sesi yeniden boş koridorda yankı yaptı ve dudaklarına yarım bir tebessüm yerleşti. Onaylamayan bakışlarla kafasını iki yana sallayarak müdürün kapısını açıp içeriye girdi. Bedenim uyuşmuştu, ima ettiği şey hoş değildi ama ben başlatmıştım.

"Cemre!"

Batu'nun sesi kulaklarıma ulaşınca vücudum buz kesti ve titredim bir anlık boşlukla.

"Efendim?"

Gülümseyerek yanıma gelip kolunu omzuma attı. O yürümeye başlayınca bacaklarım ona uyum sağlamak zorunda gibiydi çünkü uzun bacaklarının attığı her bir adım iki adımım kadardı. Kısa bir kız değildim fakat Batu çok uzundu. "Kapılar açılacak on beş dakika sonra, sınıfa çantanı bırakalım istersen. Ah, bir de dolabın ve anahtarları! Öğrendin mi?"

"Dolaplar nerede? Numarası C119 sanırım," dedim cebimden kağıdı çıkarıp kontrol ederken.

"Bizim sınıfın ve diğer 3. Sınıf öğrencilerinin dolapları bizim katta. Dolap numaran ise 9 oluyor."

Bir üst kata çıktığımızda parmağını şıklatıp ileriyi gösterdi.

"İşte orası sınıfımız, C11 ise sınıftaki öğrencilerin dolapları. İşte, bu dolap senin olmalı."

Dolaplara doğru birkaç adım attım ve 9 numaralı lacivert dolabı anahtarımla açtım. İç kapağına asılı ders programına göz ucuyla bakıp dolabın bir kısmını kaplayan kitaplara aldırmadan çantamı kolumdan indirdim ve içine tıktım. Okulun içinde yankılanan anonsla dolaplardan uzaklaşıp hızlı adımlarla merdivenlere ilerledik.

Geçen beş dersten sonra öğle arasına çıkmıştık ve Batu ile yemekhaneye inmiştik. Tepsiye yalnızca patates almama Batu burun kıvırıp dalga geçmişti.
"Gerçekten kiloyla bir alakası yok, canım istemiyor. Yiyemiyorum öyle her şeyi, kimin yaptığını bile bilmiyorum."

Gözlerini devirip karşıma oturdu ve önündekileri iştahla yemeye başladı. Çatalını elinden bırakırken derin bir nefes aldı. "Bana bir tane Rüzgar yetiyor artıyor bile. Bir de sen çıktın başıma."

Kaşlarımı çatıp dikkatini çekmek adına öksürdüm. "Başına falan çıkmadım, ismini yalnızca bir gün önce öğrendim. " Pişmanlık kırıntıları anında yüzüne serpildi ve etrafına bakındı. Gözleri bir yere takılıp yeniden önüne döndü.

"Öyle demek istemediğimi biliyorsun, lafın gelişi."

Ayağa kalkıp gözlerini ilerideki masaya dikti. "İzinli değil miydi bu? Ne işi var burada bugün?" Müdür odasının önünde çarpıştığımız çocuk ve Batu'nun yanında gördüğüm birkaç kişi daha vardı. "Kalk bakalım, seni bizimkilerle tanıştıracağım." Sizinkiler onlar mı cidden? diye içimden söylenmeden edemedim.
Bana uzattığı eline bakarak kafamı iki yana salladım.

RÜZGARIN ATEŞİWhere stories live. Discover now