Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
bir hafta. taeyong gideli, korkularımla yüzleşeli bir hafta olmuştu. varlığına o kadar alışmıştım ki yokluğu her geçen saniye daha çok acıtıyordu. bu bir hafta, beraber geçirdiğimiz bir aydan daha uzun sürmüştü sanki. evine gidip mutlu olmasını ben de istiyordum ama içimde bir yerlerde geri dönmesini her şeyden daha çok istediğimi biliyordum.
eğer geçidi bulamazsam birkaç güne dönerim, demişti ama birkaç günün ne kadar olduğunu söylememişti. bu yüzden ne zaman umudu kesmem gerektiğini de bilmiyordum.
peki ya hiç geri dönmezse? bırak onu sevdiğimi söylemeyi, ben ona hoşçakal bile diyememiştim. aptal taeyong bir ayda beni kendine aşık etmiş, sonrasında da hayatıma girdiği gibi birdenbire uçarak gitmişti işte.
derin bir iç çektim ve koltuktan kalkıp balkona çıktım. koltuk hâlâ taeyong gibi kokuyordu ve bu da beni üzmekten başka bir şey yapmıyordu çünkü.
gökyüzünde hiç bulut yoktu, ay pırıl pırıl parlıyordu. şehirdeki ışık kirliliğine karşı gelebilmiş birkaç yıldız da onun yanından göz kırpıyorlardı. hava güzeldi. bu gece de gökyüzü benden daha mutluydu anlaşılan.
gözlerimi dolunaya dikmiş, ağlamamaya çalışırken gördüğüm şeyle kaşlarımı çattım. eğer özlemim yüzünden delirdiğim için halisünasyon görmüyorsam ki muhtemelen görüyordum, uçarak gelen beyaz bir şey buraya doğru yaklaşıyordu.
gözlerim büyüdü, kalbim hızlandı. taeyong havadayken insan haline dönüşüp hızla evimin duvarına çarptı ve balkona düştü.
"taeyong?!" biraz sert çarptığı için endişelenip hemen yanına gittim. tam anlamıyla mahvolmuş gibi görünüyordu. ağlıyordu, o kadar yorgun ve güçsüz görünüyordu ki dört gün boyunca hiç uyumamış ve on kilo vermiş gibiydi.
"bulamadım, jaehyun." dedi titreyen sesiyle. "her yere baktım ama bulamadım." hemen onu kendime çekip sarıldım ve saçlarını okşamaya başladım.
"sorun değil taeyong, sakın üzülme. daha çok zaman var. acele etmek zorunda değilsin." dedim ama kollarımın arasında hıçkırarak ağlamaya devam ediyordu. çok zayıflamıştı, onu salonumun ortasında kanlar içinde bulduğum günden daha sağlıksız görünüyordu resmen.
"eve gitmek istiyorum." dedi hıçkırıkların arasında. o anda geri dönmesini istediğim her saniye için kendimden nefret ettim. taeyong buraya ait değildi, evine dönmek istiyordu ve dönmeliydi de. onun mutluluğu bende değil, evindeydi. bu yüzden kendi kendime dönebilmesi için elimden gelen her şeyi yapacağıma dair söz verdim.
bir şey demeden onu kucağıma aldım ve odama götürüp yatağıma yatırdım.
"yemek mi yapayım yoksa uyumak mı istiyorsun?"
"uyumak istiyorum."
başımla onaylayıp kapıya yöneldim ama elimin arasında hissettiğim güçsüz parmaklarla durup taeyong'a baktım.