Yutkundu ve eliyle yüzünü kapattı "nasıl böyle bir şey yaptım ben Faris? Bana ihtiyacı varken nasıl herkes gibi bıraktım onu?" saatlerce çiseleyen yağmur artık sağanak yağış halini almıştı.

İri damlalar arabanın camına çarpıyordu "onu bulduğumuz zaman sıkıca sarıl ve bir daha bırakma Mert. Hiçbir şey için geç değil." kahkaha attı "şu umudundan biraz da bana ver. Efsardan bahsediyoruz Faris... Sence bu saatten sonra yüzümüze bakar mı sanıyorsun?"

"haklısın affetmez artık değil mi?" içini çekti "hele bu saatten sonra asla affetmez." eve yaklaşmadan durmuş ve arabadan inmiştik. Ön kapıyı adamlar koruyordu.

Siren sesiyle birlikte gelen polisleri duyunca silahlarını çıkarmış ve saklanmışlardı "cidden şu şeyi açmadan gelemiyor musun?" diye sordum öfkeyle.

"siz burada kalın" diyerek adamlara yaklaşmış ve "teslim olun etrafınız sarıldı" diye bağırmıştı. Acaba bu ikazı duyunca "aa tamam teslim olalım." diyen var mıydı?

Onlar adamlarla oyalanırken ben eve giren bahçe kapısını fark etmiştim. Adamların dikkati polisler üzerinde olduğu için kapıya doğru koşmuş ve camı kırarak içeri girmiştim.

Birkaç adım attığım an başımın arkasında hissettiğim silahın namlusu ile yerimde kaldım "yat yere!" diyerek başımı silahla iten adamın yansımasını gümüşlüğün camından görmüştüm.

Adam başını sağa doğru çevirdiğinde silahını almak için dönmüştüm fakat diğer silah seslerini bastıran bir ses odanın içinde yankılanmıştı. Bana silah çeken adam yere yığılınca Mertin kapının önünde durmuş, silahını ise bu tarafa doğrultmuş olduğunu gördüm.

Adamı vurmuştu... Mertin elinde silah olduğu için o beni korurken ben etrafta kimse var mı diye kontrol ederek üst kata çıkmaya çalışıyordum. Merdivenlerin önüne geldiğimizde geri geri yürüyerek ayaklarımızın dibine düşen adam büyük bir şaşkınlıkla koridorun sonundaki açık olan kapıya bakıyordu.

"Efsar neredesin?" diye bağırdığımda adam titreyerek alini kapıya uzattı "o... Ora... Orada!" diye bağırdı korkuyla. Onu bu kadar korkutacak ne olabilirdi ki?

Ne ben ne de Mert gitmeye cesaret edemiyorduk. Sıkışan yüreğim bedenimi esir almıştı "Ef... Efsar!" diye seslendim fakat cevap veren yoktu. Polislerden biri odaya yaklaşıp "Allah kahretsin" diyerek geri çıkmıştı.

Hissediyordum... Acı çekiyordu! Soldurmuştu bu gece Ahmet benim gülümü hissediyordum. Yavaş yavaş yürüdüm odaya doğru. Parkeye süzülen kanı uzaktan görebiliyordum. Fakat Efsarın olamazdı öyle değil mi? Ben onun acı çektiğini hissediyordum içimde... Ölse acı çekmezdi herhalde!

Odanın kapısının önünde durdum ve başımı yavaş yavaş yatağa kaldırdım. Gördüğüm manzarayla yüzümü buruşturarak başımı çevirdim. Mert koşarak bana sarıldı "kaçmış Faris... Ahmeti öldürüp kaçmış! Başarmış." Mertle birbirimize sarıldık ve sevinç içinde kahkaha attım "siz diğer ekipleri beklerken burada kalın siz de bizimle birlikte bölünüp aramaya başlayın kız ormanda bir yerlerde olmalı!" "diye bağıran komiserin sesiyle Mertle ayrıldık
"hadi bulalım onu!" diyerek koşmuştu.

Bahçe kapısından çıkarak etrafa bakmaya başladık "Efsar... Efsar beni duyuyor musun?" diye bağırdığımda iyice şiddetlenen yağmurun sesi benim sesimi bile bastırmıştı. Ormanın içine doğru girdiğimizde duyduğum o ince ve narin iniltiyi kulağımla değil yüreğimle işitmiştim.

Gözlerimi kapattım ve idrak etmek için bekledim. Polisler bağırdı  "onu bulduk komiserim. Yaralı... Fazla uzaklaşamamış." var gücümle ışık tuttukları yere koştum.

UYANIŞ Onde histórias criam vida. Descubra agora