Sana Dair'

48 28 3
                                    

|1977-Nisan ayına dair bir anı|

Bu şehirin kasvetinden midir? Ya da  havanın son zamanlarda yağmurlu olmasından mütevellit midir bilinmez herkesin suratında bir somurtkanlık almış başını gidiyordu o gün. Aslına bakarsanız benim de pek mutlu olduğumuz söylenemezdi fakat çevredeki insanların surat ifadelerine bakılırsa ben onların yanında tıpkı bayram gününe kavuşmuş bir çocuk kadar mutlu kalıyordum.

Asker yeşili montumun kapüşonu rüzgarla geriye doğru kayıyordu ve ben bıkmadan usanmadan tekrar tekrar düzeltiyordum,kırmızı atkımı sıkı sıkıya boynuma dolamıştım. Yağmur yüzünden ıslansam da buna asla isyan etmezdim çünkü biliyorum ki yağmur herkese eşit yağar devrim gibi fakat rüzgar zayıf olanı yıkar faşizm gibi.

  On yedi yaşında gözü kara devrimci ruhlu masum hislere sahip bir genç kızdım o zamanlar. Çoğunlukla bu duygulardır o yıllara,o güne dair hatrımda kalan...

Sonra ülkücüler vardı heryerde.. kavgası,dövüşü eksik olmayan faşist ülkücüler. Kavaga ederlerdi biz devrimcilerle sürekli,vatan hainliği ile suçlarlardı bizi. Oysa bizim tek derdimiz memleketti.

Bir de zayıflıktı onların gözünde kız olmak. Gece evden çıkmamak demekti,devrim ve ülkü ile bir alakası olmak demekti ama komünizm,sosyalizm kadının tam tersi bir role sahip olduğu görüşünü benimserdi.

Ama bana göre kız olmak zayıflık değildi,bir üstünlüktü.

Bugün yine gizlice onu görmeye gidiyordum.

Operanın önüne geldiğimde çellonun sesi dışarıya geliyordu. Geç kalmış olamazdım!.. operanın girişinden hiçbir zaman girmezdim çünkü tanınma ihtimalim çok yüksekti. Prova zamanları provaları izlemek için gelen kişi sayısı beşi geçmezdi, normal zamanlarda ise salonu dolduracak hatta taşıracak kadar kişi mutlaka gelirdi. Ne zaman bir orotoryo konseri düzenlense sağcılar isyan çıkarırdı genellikle bu isyanlar "İçeride olanlar dini değerlerimize hakarettir, susma! Ey Türk!" Gibisinden provaksyonlardı. Zaten operanın kurucusu; daha yirmi dört yaşınsa olan genç viyolinst Devrim Öztürk'ün ismini bile duymaları Ülkücüleri çileden çıkarıyordu. Ozamanlar opera,kütüphane gibi yerler açmak çok zordu...

Kimi zaman orotoyolar polis zoruyla iptal ettiriliyordu fakat yine de vazgeçmiyorlardı işte bu gerçek bir devrimci duruşuydu.

Operanın arkasına doğru hızlıca koştum arkadan açılan sadece temizlikçilerin kullandığı paslı ve küçük demir bir kapı vardı. Yavaşça kapıyı açtım ve içeriye girdim. Köşede duran bu kapı ne tam olarak sahnenin karşısındaydı ne de tam olarak sahnenin gerisindeydi. Kapı birazcık geride olduğu için sahneyi aydınlatan ışık buraya ulaşamıyordu bu yüzden gözükmüyordum bile..

Evet gizlice onu izlemeye gitmiştim daha doğrusu onu dinlemeye gitmiştim.

O bir viyolinstti: Devrim Öztürk..

En öndeydi,kararlıkla çellosunu çalıyordu yüzünde garip bir ciddiyet vardı ve çaldığı parça tam olarak neydi ben de bilmiyordum fakat zaten kasvetli olan bu şehirin havasını daha da kasvetli bir hale getirdiği kesindi. Parmaklarıyla kalın ve sert notalara her dokunuşunda ortaya çıkan müzik ruhuma işliyordu.

bir adım gerisinde kemanistler sağ tarafında ise büyük piyanoyu çalan bir piyanist vardı. Devrim ise bir eliyle çellonun gövdesini kavramış diğer eli ise notaların arasında geziniyordu Büyük çello bacaklarının arasındaydı ve gözlerini kapatmış sadece çalıyordu ara ara kesik nefesler mırıltılar ve soluklarla yüz ifadesi bazen umutlu bazen öfkeli bazen de üzgün haller alıyordu ve bunu belirleyen sadece notalardı... Ben ise onu seyretmekten kendimi alamıyordum...

Notar adeta ruhuma işliyordu ve içimi ürpertiyordu... neden bilmiyorum ama bana bu şehri anımsatıyordu. Soğuk ve yasaklar şehriydi burası: Ankara.

Çello sesi tüm salonu dolduruyordu hatta notalar bu küçük opera binasından dışarıya taşıyorlardı...

Ellerim arkamda sırtım duvarda yüzümde bir tebessümle onu seyrediyordum. Yaklaşık yirmi dakikadır provayı izliyordum o kadar kusursuzdu ki...

Birden opera salonunun tüm ışıkları açılıverdi her yer aydınlandı...

O anda evet tam da o anda ilk defa onunla; Devrimle gözgöze geldimiştik beni görür görmez ayağa kalktı bir şeyler söyleyecek gibi oldu fakat ben ise aceleyle paslı demir kapıdan koşarak kendimi dışarıya atmıştım.

Hızlıca opera binasından uzaklaşmıştım.

Memleket Üzre|Şiir-mektupWhere stories live. Discover now