Pencereye doğru ilerledi ve ellerini pervazında dolaştırdı "arkamdan yavaş yavaş yaklaştı bana abla!" bana anlattıkları da neydi böyle? Arkasını döndü ve yüzüme baktı "saçlarımı tuttu... Çok canım yandı biliyor musun? Fakat ben hiç korkmadım. Çünkü senin gelip beni kurtaracağını düşündüm hep."

Pervaza bulaşmış kan dikkatimi çekti "başımı buraya vurduğunda öldüm sandım biliyor musun? Öyle canım yandı ki... Acı geçsin diye hemen ölmeyi istedim."

Adım adım yürüdü yanıma "elindeki bıçağın soğukluğunu hissettiğimde bile sana olan güvenim hiç sarsılmadı. Bıçak etimde büyük kesikler açarken bile gözüm hep kapıdaydı."

Kana bulanmış tişörtünü kaldırdı ve kahkaha attı "bak görüyor musun? Senin eserin... Her zaman birilerine geç kalıyorsun ve döndüğünde ise onları çoktan kaybetmiş oluyorsun"
Kollarından tuttum "lütfen böyle söyleme... Ben seni bırakmam... Bilsem hiç seni burada bırakır mıydım?"

Boynunu sağa doğru yatırdı "her şey senin elinde abla! İntikamımızı al ve yanımıza gel." derin bir nefes aldım "ama ben nasıl gelebilirim ki yanınıza?"

Dizlerinin üzerinde sürünerek yatağa doğru ilerledi "emin ol kendini söylediğinden daha az seviyorsun!" yatağın altına girdiğinde bir sorun sezmiştim.

Madem bu gerçek değildi öyleyse Emel oraya girerken nasıl örtü hareket etti? Onun gibi dizlerimin üstünde durdum ve sürünerek yatağa doğru yaklaştım.

Örtüye elimi uzattığımda kalbim deli gibi çarpmaya başlamıştı. Orada beni ne bekliyordu bilmiyorum ama umarım pişman olmazdım. Örtüyü yavaşça kaldırdığımda beyaz bir tişört dikkatimi çekmişti.

Tişörtü elime aldım ve kalkarak yatağa oturdum. Bu benim görevi aldığım ilk gün Emelle vedalaşırken giydiğim tişörttü. En son beni gördüğünde bunu giymiştim. Üzerinde kanlı parmak izleri vardı.

Pencerenin önünde oturup beni beklerken tişörtüme sarıldığı gerçeği içimde deprem etkisi yaratmıştı. Ölürken bile elinden bırakmamıştı demek. Bana olan güveni ve umudu çok büğüktü... Fakat benim bencilliğim her şeye üstünlük taslamayı başarmıştı.

Ahmetin sesi odanın içinde yankılandığında gözümden akan yaşları silerek gülümsedim ve ona döndüm. Elimdeki tişörtü yatağın yanına bırakıp yanına gittim.

"Efsar sana göstermem gereken bir şey var!" dediğinde gülümsemem daha da büyüdü "acelesi var mı?" diye sorduğumda kaşlarını çattı "ne o benim küçük Azrailim beni öldürmek için yeni bir plan mı?" başımı salladım ve ona sarıldım.

Anında dizlerimin bağı çözülmüştü. Kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Üstüne kusmak istedim.

"ben her şeyi unutmaya hazırım! Beni tekrar Azrailin olarak kabul et." ondan ayrıldığımda kırışan yüz hatları daha da belirginleşti. Güldüğünü anladığımda bir adım geri çekildim "inan bana bunu duymak için on sene bekledim benim küçük Azrailim."

Cebinden çıkardığı telefonu bana doğru çevirdi "bak bakalım bunu tanıyacak mısın?" Betülün karanlıkta çekilmiş bir resmiydi. Elleri ve ayakları bağlı bir şekilde duruyordu "sen ne yaptın?" diyerek ona baktığımda yüzü ciddileşti.

"kinini diri tut Azrail! Ne olursa olsun senin yapmak istediğin her şey benim için bir emirdir. Senin yapmaya çalıştığın şeyi yaptım. Şimdi söyle bana onu öldüreyim mi yoksa yaşayan bir ölüye mi çevireyim?"

Çaresiz bir şekilde ağlayan kadına baktım "ben de çaresizdim ama kimse umursamamıştı! Kocasına geri verin, zira bu saatten sonra onlar benim düşmanım olacak potansiyele sahip değiller." telefonu yavaşça yere indirdi "senin düşmanın olacak kişilerde aradığın özellik ne peki?" diye sorunca gülümsedim "yakında göreceksin! Ee yemek hazır mı?"

UYANIŞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin