Araf kısa bir süre Defne'ye baktı. O da Araf'a bakıyordu. Daha sonra genç adam tekrar öfkeli bakışlarını Yusuf'a yöneltti. Elbette buna inanmamıştı. Nasıl inanabilirdi ki? Kim, sevgilisinin, sevdiği kızın canını acıtırdı?

"Sevgilisisin öyle mi?" dedi sırıtarak. O öfkesine rağmen yine de alaycılıkla sırıtıyordu. Ardından tekrar konuştu.

"Ne sevgilisinden bahsediyorsun lan sen! Hangi erkek bilinçli bir şekilde sevgilisinin canını acıtır?!" derken sesi yine öfkeyle çıkmıştı. Yusuf'ta şu an ona büyük bir öfkeyle bakıyordu ama Araf'ın öfkesinin yanında, O'nun öfkesi bir hiç kalırdı. Çünkü genç adam şu an fazla öfkeliydi. Defne'nin canının acıdığını gördüğünden beri böyleydi aslında. Neden bu kadar sinirlendiğini, öfkelendiğini bile sorgulamıyordu. Sadece hiç dinmeyen öfkesiyle ilgileniyordu şu an.

Yusuf öfkeyle, "sen hangi sıfatla bana karışmaya cüret edersin!" dedi öfkeyle bağırarak. Bunu söylemesiyle Araf daha fazla öfkelendi. Öyle ki, bir bakışıyla karşısındakini öldürebilirdi. Ve birden bağırarak konuşmaya başladı.

"Sevgilisi sıfatıyla! Oldu mu şimdi?!" derken, ne dediğini çok sonradan fark etti. Kendi iradesi dışında söylemişti oysaki. Ama artık geç kalmıştı. Söylemişti artık. Bütün siniriyle o cümle çıkıvermişti ağzından. Söylemek için bir saniye düşünmemişti. İnsanların gerçek düşünceleri onlar sinirliyken belli olurdu. Belki de Araf'ın gerçek düşüncesi, olmasını istediği şey tam olarak buydu. Kim bilir?

Defne'de şaşırmıştı tabi. Koridordakiler de hâlâ onlara bakıyorlardı. Yusuf şaşkınlıkla genç kıza çevirdi başını.

"Doğru mu bu?" diye sorarken de sesi öfkeyle çıktı.

Defne yavaşça başını Araf'a doğru çevirdiğinde, genç adam da ona bakıyordu o sırada. Uzun bir bakışmanın ardından, Defne başını Yusuf'a çevirirken, başını 'evet' dercesine olumlu anlamda salladı. Neden onayladığını o da bilmiyordu. Belki karşısında ki Yusuf olduğu içindi. Böyle söylerse eğer peşini bırakacağı düşüncesiyle onaylamıştı belki de.

Daha fazla öfkelenerek bir hışımla arkasını dönüp gitti. Daha sonra tekrar Araf ve Defne bakışmaya başladılar. Fakat birinin de olsun kendisine gelmesi gerekiyordu. Bunu ilk başaran da genç kız oldu.

"Tekrardan teşekkür ederim Araf. Beni ikinci kez kurtardın onun elinden."

"Rica ederim. Hele ki görmezlikten asla gelmezdim zaten. Gelemezdim." dediğinde Defne'de gülümsemeye başladı. Aklına dersinin olduğu gelince hemen kol saatine kısa bir göz attı. Sadece bir kaç dakika kalmıştı dersin başlamasına. Bu olaydan sonra nasıl dinleyeceğini de bilemiyordu ama girmemezlik yapamazdı. Önemli bir dersti ve devamsızlık yapmamalıydı.

"Benim dersim başlayacak şimdi. Gitmem gerekiyor. Tekrardan-" diye devam ederken, sözünü kesen Araf oldu. "Artık teşekkür etme."

İkisi de gülümsediler. Daha sonra da genç adam, "o zaman iyi dersler." dedi.

Defne'de, "teşekkür ederim." dediğinde, çok kısa bir süre sonra ikisi de güldüler bu sefer. Ardından genç kız kendi dersliğine doğru ilerlemeye başladı. Araf'ta arkasından gülümseyerek bakıyordu.

Diğerleri ise eve gidiyorlardı ayrı ayrı. Çoktan gitmişlerdi hatta. Sadece Adel ve Kerem kalmıştı. Onlar en sona kalmıştı. Genç kızın isteğiyle birlikte arabayı durdurdu Kerem. Sahil yoluna girmişlerken, geçip gitmek olmazdı çünkü. Çok seviyordu deniz havasını. Ona iyi geliyordu.

"Biraz yürüyelim miii?"

Genç adam sevdiğinin bu isteğini görmezden gelemedi. Gülümseyerek onayladı başıyla. Ve ikisi de arabadan indiler. Ardından da yine el ele yürümeye başladılar. Geçen gün de sahilde yürümüşlerdi böyle. Alışmışlardı. Adel'e sahil çok iyi geliyordu çünkü. Deniz havasını doya doya içine çekerken, bazı bağırış seslerinin duyulmasıyla birlikte birden o yöne bakmaya başladılar.

İNTİKAM MELEĞİ 2 Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt