Ğ

262 38 13
                                    

Haziran'ın 15'i / Seoul

Kantindeyim şimdi. Yaklaşık bir yıldır evim bildiğim hastanenin, kalabalık, basık bir o kadar da iç karartan kantini. Güzelim yukarıda. Uyumuyor bu sefer.
"Puding yemeden uyumayacağım " dedi bana. Çok sever pudingi, tıpkı güller gibi pudingi de sever benin güzelim.
Önümde iki üç kişi var, ki çok geçmeden alacaklarını alıp gidiyorlar ve sıra bana geliyor. Bir puding alıyorum sevgilime, sonrasındada vişne suyu, iki tane, ikimize. Beklememeli gün yüzlüm, uyumamalı da. Yiyebiliyor iken yemeli o çok sevdiği pudingini, haliyle adıktan sonra koyuluyorum yola, hızlı hızlı ilerliyorum. Hastanenin koridorları işte. Ağlayan çocuklar, ağrı çeken yüzler, eşi doğum yapan mutlu babalar ve daha niceleri derken yürüyorum, yürüyorum. Yaklaşıyorum 9 numaralı kapıya, kalbim atıyor. yaklaşıyorum ya evim bildiğim adamın varlığı ile bezenmiş odaya, böyle atıyor işte.

Kapının önündeyim şimdi. Elim aşinası olduğum kulbuna gidiyor. Duruyorum, yutkunamıyorum, gelmiyor nefesim. Sesler duyuyorum içerden.

O öksürüyor, öksürüyor, öksürüyor...

Çeviriyorum kulbu, açılmıyor.
"Git" diye bir feryat geliyor kapının ardından. Güçlü gelse yemin ederim giderdim, yapardım istediğini fakat öyle bir git diyor ki, öyle bir git diyor ki benim güzelim. Sesinde milyonlarca cam kırığı.

Yumrukluyorum kapıyı. Öylece bakıyor hemşireler, kimi hasta da odasından çıkmış çaresizliğimi izliyor.
"Güzelim aç kapıyı" Sesim titriyor.

O öksürüyor, öksürüyor, öksürüyor.

Ben ağlıyorum, ağlıyorum, ağlıyorum.

Öylece oturuyorum kapının önüne.
Siliyorum yaşlarımı ve mırıldanmaya başlıyorum.

"Biz güçlüyüz, biz gü-üçlüyüz sevgilim.
Ellerimiz yanyanaysa eğer, tenimdeyse tenin, b-biz en güçlüyüz!"

sesim titriyor. Nasıl diyorum içimden. Yıllar önce bir gece sarhoşken jeongguk'uma telefonun ahizesinden, güzel okuduğum bizim en güzel şarkımızı, şimdi nasıl olurda böylesine iğrenç okurum? derken onun sesi geliyor ölüm bildiğim kapının ardından.

"Biz gü-üçlüy-üz" diyor lakin azalıyor sesi. Batıyor bedenime. Bedenime milyonlarca iğne batıyor, kalbime saplanıyor hançerler, nefeslerim yetmiyor.

En özel şarkımızı dahi okuyamıyor. Nefesim bildiğim nefesi o güzel sesinin çıkmasına izin vermiyor.

Öksürüyor, öksürüyor, öksürüyor.

Lanetler yağdırıyorum, derken sesli sesli ağlamaya başlıyor. Alev alıyorum oturduğum kapı eşiğinde, zira öyle yanıyorum ki benzin oluyor sevdiğimin gözyaşları, o ağladıkça kavruluyorum. Kahroluyorum, mahvoluyorum.
Kaç saat öyle aramızda kapı ikimizde kahroluyoruz, sonra açılıyor kapı. Gözlerim üzerinde. Elleri duvarda, küçücük kalmış bedeni zor duruyor ayakta, irisleri gül kırmızısı. Sonra dudakları, ömrüm bildiğim dudaklarına bakakalıyorum.
"Kan, k-kan" diye bağırıyorum, ellerim saçlarımda çekiyorum öyle, "Kan, kan" sesim fısıltı halinde. Duvarı yumrukluyorum, lanetler okuyorum. Çare bulamıyor en sonunda  küçüğümün duvara yaslı bedenine sarılıyorum. Hemşireler geliyor ardımdan. Oda dağılmış, yerler kan. Kucağımda güzelim öylece yığılıyoruz duvarın dibinde. Minicik kalmış kollarımın arasında.

Kapanıyor gözleri, ağlıyor gözlerim. Kucağımda ya, yanağına çıkıyor ellerim.

"B-biz", yutkunamıyorum
"b-iiz" soluyamıyorum,
  "en" ağlıyorum
"g-güç-çlüyüz"

Odaya çeviriyorum bakışlarımı, iki hemşirenin gözleri yaşlı öylece bizi izliyorlar derken yanıma geliyor biri "yorgun düşmüş olmalı" diyor. Güzelim kucağımda robot gibi kalkıyorum yerden, zira ne düşüneceğimi, ne hissedeceğimi kestiremiyorum. Bağırmak geliyor içimden, yapamıyorum. Sevgilimin göğsüne kıvrılıp içim çıkana kadar ağlamak geliyor içimden, yapamıyorum.
Yapabildiğim tek şeyi yapıp öylece uzatıyorum onu yatağına. Kolunu sıyırıyor hemşire. Mosmor kolu. İğneler delmiş kolunu, benim kıyamadağım biriciğimin kolunu delmişler.
Durduruyorum hemşireyi. Öpüyorum. Öpüyorum her moruğun üstünü. Verdiği acıya inat nazikçe öpüyorum. Gözyaşlarım karışıyor küçücüğümün tenine. Bu ânâ şahitlik eden hemşire sesli sesli ağlıyor. Bitmiyor, tekrar tekrar öpüyorum tenini. ,tanrım doyamıyorum ki. Hemşire daha sesli ağlıyor şimdi içli içli. Sonrasındada elindeki serumun iğnesini diğer bir hemşireye vererek koşarak çıkıyor odadan. Benim zar zor kaldırdığımı o kaldıramıyor zira.
O akşam, kirpiği kaşına değse dünyayı yakacağım güzelimin bedenine sayısız delik açıyorlar. O akşam, nefes alamıyor nefesim, solunum ünitesinde sabahlıyoruz. O akşam, ben milyonlarca kez ölümü tadıyorum zira yüzlerce kez ölüyorum. Dokunmayın diyorum, dokunmayın gözümden sakındığım tenine! Yapmayın canı yanıyor diyorum içimden çığlıkçığa fakat çıkmıyor sesim. Biliyorum çünkü, eğer yapılanlar yapılmazsa ne olacağını biliyorum. Bir kez bile gözlerimi yummuyorum o akşam. Güzelimin kollarında serumlar, ağzında koca koca borular gözlerini yumarken ben birkez bile yummuyorum


 𝙌𝙪𝙞𝙚𝙩 𝘼𝙧𝙩 | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin