1: fell out of bed

419 30 68
                                    

Yaşıma göre küçük göründüğümü kimse iddia edemezdi. Şirin bir yüzüm, hafiften minyon bir vücudum olduğunu kabul ediyordum zaten, çünkü bunlar bir şeyi değiştirmiyordu. On altı yaşıma geldim diye asi yetişkin triplerine girecek değildim. Gereğinden fazla şirinlik yaptığım da yoktu, ya da bebek gibi susup kalan biri asla olmamıştım. Sadece, eğer bir Amerikan vatandaşı olsaydım ehliyet alabilecek olmamın bana herhangi bir olgunluk zorunluluğu yüklediğini düşünmüyordum. Çünkü, öncelikle, Amerika dünyanın diğer tarafında kalıyordu ve ben zaten birkaç saatlik mesafede kalan eski evimi özlediğimden ağlamamak için zor duruyordum. Kısacası ne çok büyüktüm ne de küçük bir bebektim. Jeongguk ona bu argümanları sunduğum takdirde söylediklerini asla haklı çıkaramazdı.

Bir akşamüstüydü, arkadaşlarımı görebilmek için bir bilgisayar ekranına muhtaç kalmıştım. Duygularımı birbirinden ayırt edemiyor olmam öyle çok da şaşırtıcı bir durum değildi.

"Beş yaşında gibi konuşmayı kes." diyordu en yakın arkadaşım, hoparlörde robotlaşarak kulağıma ulaşan sesinin ne kadar rahatsız edici olduğunun farkında mıydı bilmiyordum. "Evinizin perili olmadığına eminim, yalnızca sen fazla dramatiksin."

Ekranı daha iyi görebileceğim şekilde eğip pozisyonumu düzelttim. Yatağımda karın üstü yatmış, çenemi ellerime yaslamışken ayaklarımı arkada sallıyordum. Güneşin batmakta olması beni iyice gererken arkadaşlarımın benimle Skype üzerinden dalga geçmesi hiç iyi gelmiyordu; üstelik annemler evde değildi ve korkmak için sebepler listeme 'Daegu'da bir akşam' maddesini ekleyeli on günden fazla oluyordu.

"Anlamıyorsunuz." diye mızmızlandım. " İlk önce şu lanet olası kar küresi geldi ve sonra hiçbir şey anlamadığım kağıttan uçaklı not; dün akşam da sonunda okunaklı bir not. Korkmakta haklı değil miyim?"

Jeongguk'un göz devirdiğini gördüm, Yoongi'nin de kıkırtısı ulaştı kulağıma.

Yoongi yüzünü kameraya yaklaştırıp "Ne istemişti? Ablasının düğününe tencere götürmeni mi?" dediğinde Jeongguk kocaman bir kahkaha attı.

"Hayır hyung, her şeyi yanlış anlayıp durma. Hayaleti Jimin'den 'penceresine abstrakt bir resim asıp arkadaşlık davetini kabul etmesini' istedi." diyerek arkadaşını düzeltti Jeongguk, ve böylece kahkahalar ikiye katlandı. Onlarla uğraşmak beni yoruyordu, bu yüzden gülmeleri bitene kadar tek yaptığım göz devirmek oldu.

Gülmeleri beni rahatsız etmiyordu aslında, dalga geçmeleri de. Yine de biraz daha ciddiye alsınlar isterdim, çünkü ben abartmıyordum. Evimiz perili olmayabilirdi ama biri benimle oynuyordu, görmediğim ve bilmediğim biri. Kendi kendimi korkutmak istemesem de içten içe tehlikeli olduğunu düşünüyordum, ayrıca bu durumla nasıl baş edeceğim hakkında hiçbir fikrim de yoktu.

Bir kar küresiyle başlamıştı, oldukça basit bir olaydı. Buraya ilk geldiğimiz gün, daha ana eşyaları yerleştirmek ve taşıma kamyonundaki kolileri indirmekle uğraşıyorduk. Odamda yatağımın çerçevesinden başka bir şey yoktu, minderi bile yerleştirmemiştik henüz. Kucağımda koca bir koliyle girdiğim için odamdaki minik konuğumu hemen fark edememiştim. Ne zaman ki belimin ağrısından yakınarak koliyi bir yere bırakıverdim ve etrafıma şöyle bir bakarken ellerimi belime yerleştirdim, parlak kırmızı bir cisim de gözüme o zaman çarptı. Benim böyle bir eşyam olmadığını da biliyordum, veya olsa da boş yatak çerçevemin ortasına, yere koymayacağımı. Kaşlarım çatılmıştı, merakla yönelmiştim o tarafa. Kar küresini elime aldım, evire çevire inceledim. Ufak bir şeydi, içinde Noel Baba geyiklerinin yanında duruyor, bana el sallıyordu. Yaz mevsiminin ortasında ortaya çıkması hayırlı olacak bir şeye benzemiyordu ve daha garip olması gerekliymiş gibi tabanına bir not yapıştırılmıştı. Üstünde basitçe "Hoş geldin" yazıyordu.

disloyal order of water buffaloes// vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin