Bölüm 2 - "Büyük"

404 49 12
                                    

Yastığı kaldırmak için artık kollarımın bile gücü yetmezken odanın kapısının vurulduğunu duydum. Arka arkaya, vazgeçmeksizin vurulurken yastığın üzerimdeki baskısı azalmıştı. Bağırmak, kurtulmak istiyordum ancak boğazımda büyük bir lokma var gibi sesim çıkmıyordu. Üzerimdeki yastığı atıp uzun parmaklarını ağzıma kapattığında çabalamayı bırakıp sadece ciddi, kemikli ve simetrik yüzüne baktım. Biçimli kaşları, düz burnu, gür kirpikleri ve köşeli bir çenesi vardı. Birkaç günlük kirli sakallarıyla her gün okulda gördüğüm çocuklarla aynı tarza sahipti ama hepsinden kat be kat daha yakışıklıydı. Muhtemelen bir katil değil de zengin ve beyaz atlı prens olsaydı, onu tavlamak için elimden geleni yapardım.

Defne! Kendine gel. Adam seni öldürecek ama sen onun suratına bakıp zengin bir prens olduğunu hayal ediyorsun!

Başımı iki yana sallarken ne yaptığını anlamış olarak ki kontrollü bir şekilde ağzımı serbest bıraktı. Bağırmak şuraya dursun çırpınmadığımı bile görünce üzerimden kalktı. Kapı hala çalmaya devam ediyordu. Elini beline atarken gözlerini üzerime dikmişti. Yavru bir kediyi ürkütmemek için gösterdiğim özeni göstererek yataktan kayarken çatılmış kaşlarla beni izliyordu. Belinden silahını çıkardı ve elini cebine atıp çıkardığı susturucuyu silahına takarken yataktan düştüm. Kalkıp dizlerimin üzerinde, yaşlı gözlerimle ellerimi önümde birleştirip ona yalvarırken ela gözlerini bir an olsun üzerimden çekmemişti.

"Yaşamak istiyor musun?" diye sordu.

Başımı aşağı yukarı sallarken o da buna karşılık düşünür gibi bir ifadeyle başını salladı. Bana doğru adımlarken kapının vurulma sesi kesilmişti. Bileğindeki saate baktı ve yüzünü daha da astı. Yerdeki çantamı ve telefonumu alıp, omzuna astığı postacı çantasının içine atıp kepinin önünü düzeltti ve kolumdan tutarak beni kaldırdı.

"Sakın sesini çıkarma," dedi ve kolumdan tutarak beni kapıya doğru sürüklerken gözlerimi devirdim "Eğer uslu durursan, seni serbest bırakırım," dediğinde biraz da olsun içim ferahlamıştı. Başımı aşağı yukarı sallarken yüzümde kocaman bir gülümseme belirmişti. Yüzüme bir süre baktıktan sonra başını iki yana salladı ve beni kapının ardına sıkıştırıp ağzımı kapattı ve kapıyı araladı. Dışarıya baktığında kimseyi görememiş olacak ki arkasından kemerine sıkıştırıp beni kolunun altına alarak odadan çıktık.

Asansörün düğmesine basarken elindeki siyah eldivenleri yeni fark etmiştim "Sen çok şanslı bir kadınsın," derken bana tepeden bakıyordu. Kolunun altında olduğumdan yüzü, dudakları yüzüme çok yakındı. Kulağıma yaklaştı "Bir cinayeti görüp serbest kalacaksın," dediğinde suratım kaskatı kesilmişti. Evet, şanslıydım. Bekaretim hala benimle olmasına rağmen bir milyon dolarım vardı. Dolar. Ancak... Adamın elinde eldiven ve kafasında şapka vardı. Yani beni serbest bıraksa bile cinayetin tek şüphelisi olacağım için özgürlüğümün tadını çıkaramayacaktım.

Asansörün kapıları açıldığında kolunun altından kaçmak için hareket etsem bile kolumu tutarak beni asansörün içine savurmuştu. Sırtım asansörün camına çarptığında, belime çarpan korkuluklarla iki büklüm oldum. Yere düşmeme izin vermeden boynumu tutarak bedeniyle bedenimi asansörün duvarına bastırdı. Boynuma yapışan ellerine tutunurken ayaklarım yere değmiyordu. 

Uzanıp asansörün düğmesine basarken çırpınıyordum ancak o, yüzünde tek bir duygu kırıntısı olmaksızın bana bakıyordu. Asansörün kapıları kapandığında belindeki silahı çıkardı. Silahın soğuk ucunu yanağıma sürterken "Sana şanslı olduğunu söylüyorum ancak sen benden kaçmaya mı çalışıyorsun? Seni öldürmeyecektim oysa," diye sitem etti. Gözlerimi asansörün kabininde dolaştırdım. Bir çıkış yolu arıyordum ve aradığımı da bulmuştum. Kamera. 

RAZ35Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin