İçimi çektim ve gözlerimi kapattım "başka biriyle karıştırmayasınız?" diye sordum fakat o birden ayağa kalktı "hayır karıştırmam. Zaten kendi de geliyor bana gerek kalmadı."

Başımı çevirdim ve buraya yaklaşan ayak sesleriyle irkildim. İnce askılı, zümrüt yeşili bir elbise giymiş kadın krem rengi topuklu ayakkabılarıyla salına salına yürüyordu.  Hafif uzun ve bakımlı sarı saçları dalgalı bir şekilde omuzlarına dökülmüştü. Dudağına sürdüğü kırmızı ruj ve gözlerine yaptığı ağır aynı zamanda buğulu makyaj onu televizyon dizisinden fırlamış gibi bir kalıba sokuyordu.

Dik duruşu ve efsane uzun bacaklarıyla her erkeğin hayali olan bu kadın Farisin koluna girmiş gözlerini baya baya yürüyordu. Farisin yüzüne baktım. Yanakları içeri çökmüş ve elmacık kemikleri iyice belirginleşmişti.

Omuzları düşmüş başı ise yerdeydi. Dokunsan devrilecek gibiydi ama yine de yürüyordu bir şekilde. Her zaman giydiği gri ceketinin omuzları artık bol geliyordu. Umarım daha da beter olurdu!

Demek ki doğruydu... Evlenmişti! Başını kaldırdığında kanlanmış gözleri gözlerimi buldu. Önce beni baştan aşağı süzdü ve sonra dolan gözlerini sağa sola çevirdi.

Yanına gitmeyecektim, sorun çıkarıp evliliğini bozmayacaktım. Zamanı gelince ne yapacağımı biliyordum. Yüzümde hayal kırıklığı dolu olan bir gülümsemeyle ona baktım ve baş selamı verip arkamı dönerek onlardan önce çıktım.

Dünyadaki bütün oksijen benimleydi fakat ben nefes alamıyordum. Ben sonunda neyi sevdiğimi bulmuştum. Ben düşmeyi seviyordum. En dibe düştükçe düşesim geliyordu... Kaybolup gitmek gibi bir nebze!

Şimdiye kadar zamanın içinde kaybolduğumu düşünmüştüm meğerse asıl zaman kaybolmuş. Güzel sandığım ve beni beklediğini düşündüğüm ne varsa alıp götürmüş yine benden.

İhanetlerin başlangıç noktasına geri dönmüşüm üstelik avucumda bir yığın cam kırıkları var! Elimi neye uzatsam kanıyor gibi. Sanki ben kime bir adım atsam o bir adım sonra her şey yitip gidecek!

Biraz gayret etsem... Umutsuzluğun yerini hayaller alacak da işte ne yazık ki zihnim hiçbir şey istemeyecek kadar yorgun.

Benim de hayatımda güzeldi diyeceğim anlar geçmişti evet ama bu saatten sonra sanırım herkes kendi yolunda güzeldi.

Güle oynaya geldiğim yolları ayaklarımı sürüte sürüte dönüyordum. Evimin önüne gelince kapıyı açtım ve içeri girdim. Evde birine ait bir parfüm kokusu vardı ama silik gibiydi.

Sanki biri birkaç saat önce buradaymış da yeni gitmiş gibi... Odama ilerledim ve içeri girdim. Yatakta düzgün bir şekilde duran yastığın orta tarafı çökmüştü.

Gittim ve yastığı elime aldım. Burnuma yaklaştırınca aynı kokunun bırayada da sinmiş olduğunu anladım. Kimin olduğunu biliyordum ama neden olduğunu bilmiyordum.

Yastığı fırlattım ve dolabı açtım elime geçen kıyafet ve kişisel eşyalarımı aldığım gibi koşarak banyoya girdim. Önce bir güzel banyo yapıp sonra da üstümü giyindim.
Saçlarımı kurutup makyaj yaptım ve en sevdiğim parfümümü sıkıp bir sağ ayağımla bir sol ayağımla sekerek dış kapıya doğru yürüdüm.

Kapıyı açınca üzgün bir şekilde buraya bakan Mert önce korkmuş sonra da ağzını şaşkınlıkla açarak bana bakmıştı. Elinde tuttuğu poşet merdivenin dibine düşünde kahkaha attı ve beni kendine çekti "sen geldin... Buradasın!" kaçacağımı düşünür gibi sıkmıştı beni.

Önce sarıldım sonra ellerini ittim "tamam yeter bu kadar fazla sırnaşma!" diyerek ondan ayrıldım. Gerçek olduğumdan emin olmak ister gibi baktı yüzüme "nerelere götürdüler seni aptal kız!" dedi gülümseyerek. Elimle içeri geçmesini işaret ettim.

UYANIŞ حيث تعيش القصص. اكتشف الآن