2. BÖLÜM "KAR TANESİ"

22.3K 930 40
                                    

Çalışır haldeki arabanın vitesini sinirle D'ye alırken, burnundan soluyordu. Başım hafif öne eğik, kasılmış bir halde oturmaktan başka bir şey gelmiyordu elimden. Araba hızla öne atılırken, endişeli bakışların hedefi ne yapacağını bilememezlikle sarılmış bedenimdi. Okulun dik yokuşunu hızla çıkmasıyla zaten sinmiş olduğum koltuğa yapıştım resmen. Dudaklarım, daha fazla nefes ihtiyacıyla yanıp tutuşan ciğerlerime destek olmak amacıyla aralanıp, yanımdaki yabancıya ait atmosferden bir nefes çekti. Yavaşça soluduğum yabancının mayhoş edici havasıyla, beynime gerekli oksijen giderken, kendime güvenen yanım geri gelmiş, asi başım yeniden dikleşmişti. Onun fark etmeyeceği şekilde derin bir nefes vererek göz ucuyla ona odaklandım. Ağzımı açmadan önce, nasıl bir ruh halinde olup olmadığını kestirmek sağlığım açısından güvenli olurdu. 

Direksiyonu kavrayan uzun, erkeksi parmaklarının boğumları bembeyaz bir halde, sinirden birbirine bastırılmış dişlerinin sebep olduğu kasılmış çenesiyle felaketin habercisiydi sanki. Gözlerimi tekrar yola odakladığımda Beylikdüzü tarafına yönelmek üzere olduğunu fark ettim. Derin bir nefes alıp, vücudumdaki cesareti son damlasına kadar dilimde toparlayarak konuştum, kalbim korkuyla atıyordu.

"İndir beni."

Ondan beklenecek bir hareket yaparak -daha doğrusu yapmayarak- hiçbir şey yapmadı. Duymamışcasına devam ederken, alev topuna dönen gözlerimin çevrelediği ifadesiz yüzümle ona baktım. Benden tarafa bakmayı bırak, ben yokmuşum gibi davranıyordu. Sinir harbi, ona itaat etmek zorunda kalışımın verdiği hırsla gözlerimi kapattım sımsıkı. Sakin olmalıydım, buna rağmen bu adam yanımdayken sakin kalmak mümkün olmuyordu. Sinirden her yanımı ateş basmıştı, sert hareketlerle paltomu sıyırdım üzerimden. Gözlerimi yoldan ayırmadan, kinayenin hükmettiği sesimin küçümseyici tavrıyla sordum,

"Hala kime neyin şovunu yapıyorsun?"

Birden araba sağa doğru öyle şiddetle savruldu ki son anda tutunabilmiştim kapıya. Hiç beklemediğim bu tehlikeli savruluşla gözlerim kocaman açılmış, kalbim ağzımda atıyordu. "N-naptığını sanıyor-"

"Ne şovu lan?! Ne şovu?!" Bağırmıyordu, kükrüyordu. Kükremesine ek olarak sol kolumu saran uzun parmaklarının sıkı tutuşu da canımı yakıyordu. Şok olmuş, korkmuş, ürkek bir heyecanla ona bakakalmıştım. Dudakları gerilmiş, dümdüz burnunun burun delikleri kocaman olmuş, kahvelerinden püsküren ateşlerle bana bakıyordu nefretle. Vücudumdan geçen ürpertilerle hafif bir titreme vücuduma yayılırken, onun erkek gücünü böylesine kullanarak üzerimde hakimiyet kurmasına sinirlenen yanlarıma engel olamamıştım.

"Şov tabi! Hatta seni ayakta alkışlamak lazım! İnsanların sana bakışlarını gördüm, gözlerdeki endişelere şahit oldum orada." Kolumu tutan eli daha da sıkılaşırken canımın acısıyla kurtulmak için çırpınıyordum artık. "Bütün okula nasıl Polat Alemdar rolü yaptıysan artık, herkes sana korkuyla bakıyor!" Boşta kalan elim kolumu tutan elinin üzerine kapanıp onu açmaya çalıştı, lanet herif, ayı gücü vardı resmen. "Bu mu senin adamlığın?!" Birden ensemdeki saçlarımdan çekilmemle arabanın cam tavanına bakarken buldum kendimi. Yüzü yüzüme iyice yaklaşırken, gözlerindeki nefret somut bir kavram olup vücuduma bir örtü gibi sarınmıştı. Sesinin öfkeyle harmanlanmış belalı tonu kulaklarıma dolduğunda yeni bir ürperti dalgası yayılmıştı her zerreme. "Burada 'adam' diye geçinen kimse yok, sen hariç."

"Bu hareketlerle anca orospu çocuğu diye geçinebilirsin zaten." Son bir çırpınış daha. "Bırak beni!" Canım cidden yanıyordu, herhangi bir vurma teşebbüsünde bulunmasa bile, dövmekten beter etmişti. Neden sonra gözlerindeki alevler yerini buz gibi sulara bıraktı. Ensemdeki saçları koparırcasına çeken ellerinin tutuşu gevşedi önce, sonra beni tuttuğu kolumdan savurarak koltuğa yapıştırdı. Nefes nefese kalmıştım, saçlarım yüzümün her yanına dağılmış, yaşadığım şokun etkisindeki telaşlı nefeslerimle oradan oraya uçuyordu. Titremeye başlamıştım, ne tür bir tehlikenin içerisindeydim ben?

KAR TANESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin