"O zaman ne konu?"

Yanaklarımı şişirdim. "Bora'ya seninle olan şeyi... söyledim. Bir şeyler dedi ona bozuldum sanırım." Yanaklarım alev alırken Çağatay da bakışlarını benden kaçırmıştı. Aslında söylediğim doğruydu. Sadece ayrıntıları çıkarmıştım.

"Tekrardan özür dilerim. Yapmamam gerekiyordu. Böyle biri değilim. Bana karşı bir şeyler hissetmeyen birini öpmem yani."

Çağatay cümleleriyle savaşırken onu izledim. Gerçekten üzgün ve pişman görünüyordu. Hafif bir tebessümle koluma vurdum.

"Olsun. Geçti gitti her şey." Küçük çocuğu kandırırmışım gibi konuşmuştum ama buradaki küçük çocuk konusunda biraz şüpheliydim. Çocuk Çağatay mıydı ben miydim acaba?

"Evet, evet geçti. Kaan abimiz çok gaz vermişti ondan şey oldu. Tekrardan özür dilerim."

Güldüm istemeden. Yanakları her özür dilemesinde kızarıyordu. "Tamam, daha fazla özür dileme civciv. Aramızda sorun falan yok."

Çağatay gülümsediğinde ben de gülümsedim. Bakışlarından, yüzünden iyi biri olduğunu görebiliyordum. Kalbi temizdi ve sevdiği insanlar için her şeyi yapabilirdi. Bu güzel çocuğun beni sevmesi ve benim onu sevememem dünyanın adaletsizliğindendi sanırım.

"Bora ile küstünüz mü?" Çağatay'ın sorusuyla beraber tekrar o ana döndüm. Bora'nın kalbimi dilek ağaçlarına gömdüğü ana... Bora'yı suçlamıyordum aslında. Onu sevdiğimi bilse kesinlikle anlatmazdı bana o kızı ama bilmiyordu, bilmeyecekti. Sorun belki de bilmemesiydi ama korkuyordum.

Yıllardın en yakınım oyken en uzağım olmasından korkuyordum. 3316. Gün için sözleşmiştik. Ne söylersek söyleyelim o saatten sonra aramız bozulmayacaktı. Yani yaklaşık 7 yıl daha beklemem gerekiyordu söylemek için. 7 koskoca yıl. İşim zor olacaktı sanırım.

"Küsmedik. Sadece bana çok üzüleceğim bir şey anlattı. Onlara bozuldum ben de. Birkaç gündür arasa da açmıyorum."

Çağatay anlayışla dinledi beni. Bora'yı pek sevmemişti ama tavsiye vermeye başladı. "Bence kaçman pek mantıklı değil. Konuşabilirsin."

Omuz silktim. Konuşabilirdim ama zamanımız çok vardı daha. Konuşmak için upuzun günler, aylar ve yıllarım vardı. Şimdi Bora'yı görsem sanki yanında gezdirdiği çocukluk aşkını görecektim.

"Elbet bir gün konuşurum. Zamanımız bol." Dedim bakışlarımı denize çevirerek. Çağatay mırıldandı.

"Zamanımızın bol olduğunu düşünmek en büyük hatadır belki de."

Bakışlarımı ona çevirdiğimde devam etti. "Her şey olabilir. Bir daha Bora'yı göremeyebilirsin. Konuşman gerek."

Bir şey demedim çünkü Bora'yı daha uzun yıllar göreceğimden emindim. En az 3316 gün yanımda olmaya söz vermişti çünkü. Gidemezdi. Onu görmeme gibi bir ihtimalim yoktu. Belki de bu yüzden mezarda yatan kalbim rahattı.

-Şimdiki Zaman-

Kıvırcık saçları yüzüne düşmüştü. Hafif sakallı suratı öylece duruyordu. İfadesi düz ve benim canımı acıtan cinsteydi. Gülmesini çok seviyordum ama şimdi hiç gülmüyordu. Gülmeyi bırak, minicik bir hareketi bile yoktu. Parmağını kıpırdatsa yetecekti belki ama yapmıyordu.

Neler dönüyordu, neden bana yalan söylemişti bilmiyordum. Basit bir kazanın arkasında karmaşık bir şey mi vardı? Bunu da bilmiyordum. Tek istediğim sağ salim uyanmasıydı.

3316 GÜNWhere stories live. Discover now