28.BİLİNMEZLER ALEMİ

Start from the beginning
                                    

Burası ölümdü. Hiçbir koku yoktu belki ama burnumun ucuna ilişen kan kokusunu her zerrem hissediyordu.

Bakışlarım geride duran onunla buluştu. Milyarlarca insanın arasında, karşımda duran abimin aksine, ailemin ardından benim canımı almak için an kollayan amca dediğim adama rağmen, her şeye ve herkese rağmen; bir an olsun yanımdan ayrılmayan adama baktım.

Saniyeler içinde ne adar uzun bakılırsa, saliselere ne kadar çaresizlik sığarsa; o kadar uzun baktım.

Zada'nın aksine, buradaki herkesin aksine bir korku veya şaşkınlık yoktu.

Sakindi.

Çünkü biliyordu. Güveniyordu. İnanıyordu bana. Gücüme de, yapabileceklerime de, ayakta durabileceğime de ve kimseye ihtiyacım olmadığına...

Algan, bana inanıyordu.

Ve onun bana olan inancı, kanımdan olanların ihanetine bile değerdi.

Havada duran elim bir an bile titremezken, zaman boşluğunun tüm beyazlığına inat, parmaklarımdan yükselen kan kırmızı parlak ışık sonsuzluğa karışıp, buradaki herkesi kanında boğmak için benim tek bir anımı beklercesine ağıca süzülüyordu yukarı doğru.

Ben yine de, ona baktım. İçimdeki hırsa yenil düşmeden, boğazıma kadar gelen kinimin aldırmadığı soluğa rağmen ona baktım.

Sakinliğini koruyan Algan başını ağırca iki yana salladığında, elalarındaki dalgalanmaların benim gözlerimdeki çaresizliğin yansıması olduğunu çok iyi biliyordum.

Bende ne varsa, onda buluyordum.

Algan, beni kalbine sığdırmamıştı. Kalbini bana vermişti. Bu yüzden bende olmayanı da onda bulabiliyordum.

Şimdi başını iki yana sallamasının nedenini biliyordum. Bir yok edişe neden olmamı istemiyordu çünkü bunun en çok beni yok etmek olduğunu biliyordu.

Gözlerimi yeniden karşımdaki tanıdık, ancak şimdi bir yabancıdan ibaret olan adama çevirdim. Tüm yakınlıkları ne yapıp edip uzak kılmıştı. İlmek ilmek işlediğim zayıf bağımızı kendi elleriyle tamamen söküp bir kenara savurmuştu.

İfadesizlikten öteye gitmeyen bakışlarım, onun boşlukta savrulan gözlerini bulduğunda açık olan parmaklarımı yumruk yaparak avucumda topladım. Sıktığım parmaklarım neredeyse kırılmak ister gibi bir güçle kasılırken, elime kayan gözleri, sesimle yeniden beni buldu.

"Bildiğini görürsün, her gördüğünü bilemezsin."

Seçtiği tarafı ona bir kez daha belli eden sözlerimle gözleri kısıldı. Aramıza çizilen sınırın katılığını, ona yeniden hatırlattım çünkü artık bunun hiçbir geri dönüşü yoktu.

İhanet etmeyi tercih eden oydu.

Ailemizin katilleriyle yan yana durmayı seçen, oydu.

"Ama şunu unutma Zada..." Bir adım ona doğru atarak yaklaştığımda, sıkı bir yumruk yaptığım elim hâlâ havada, biz ise zaman boşluğundaydık.

"Ben, sana gerçekleri göstermek için üzerime düşeni yaptım. Bundan sonra, geri dönmek istesen bile, o yolu yaktım yıktım." Yazısız bir yeminin sözleri dudaklarım arasından dökülürken, her bir kelimeyi vurgulayarak devam ettim.

"Senin, bana çıkan her yolunu yıktım. Bu saatten sonra aramızdaki tek bağ, damarlarımızda akan kanın aynı olması."

Başını ağırca iki yana salladığında, dudakları içindeki tüm kini yansıtan bir gülümsemeyle kıvrıldı ufakta olsa.

ZAMANSIZ SEVGİWhere stories live. Discover now