"Seninle konuşmamı istiyorsun değil mi?"

Sorduğum bu sorunun ardından sessiz kalmıştı bir süre. Ne söyleyeceğini bilemiyor gibiydi. Yada bilmiyorum belki o da benim gibi düşüncelere falan dalmıştı. "Yani aslında, biraz boşanmanı bekliyormuş gibi olacağım ama artık yapacak bir şey yok. Beni öptüğün günden beri sana karşı beklentilerim arttı. Açıkçası bunu konuşmamız gerektiğini düşünüyorum. Artık evli değilsin, beni öptün, seni öptüm ve en önemlisi seni seviyorum. Bu anlattıklarım arasında sadece senin hislerin eksik."

"Neredesin?" Söylediklerini es geçmiştim fakat kesinlikle umursamadığımdan dolayı değildi. Sadece bir şey söyleyecektim. "Evimin önündeyim, bir yerde oturmuştum yeni geldim."

"İyi o halde, bana gel hadi." Demiştim. Evet, söyleyeceğim şey buydu. Yarın zaten işe de gitmeyecektik, erken kalkma gibi bir durumumuz yoktu. İstediği gibi konuşabilirdim onunla. Belki de bir şeyleri netleştirmeliydim artık. Çünkü onu görünce izleme isteğimle baş edemiyordum artık. O yokken bile onu düşünüyordum. Aptal gibi daha da uzatmamalıydım. Hem netleştirdikten sonra hislerim de bir yapboz misali yerlerine oturur ve her şey tamamlanırdı. Hayatımda yarım kalan bir şey olmazdı.

"Sana mı geleyim?" Heyecanı sesine yansıdığında gülümsemem genişlemişti. Fakat hemen ardından kendini toparlayabilmişti. "Emin misin bundan?"

"Vazgeçmek üzereyim." Tamamen dalga geçiyordum, beklemediğim üzere Jimin bunu ciddiye almıştı. Telefondan bir kaç hışırtı geldiğinde anlamıştım bunu. Arabasından inmişti. "Bekle." Demişti önce. "Üzerimi değiştireyim, geleceğim hemen."

"Tamam Jimin." Onun bu halleri komiğime gidiyordu bazen. Bunca yıldır onu sert, gıcık, sinirli birisi olarak görmüştüm. Fakat o sevimliydi.

"Gelirken içecek almamı ister misin?" Diye sormuştu. "Açsan yiyecek bir şeyler de alabilirim."

"Yani güzel olabilir." Hem sohbet ederken acıkacaktık zaten. Hiç yemek yapmakla uğraşmak istemiyordum. Pek yemek yapabilen biri de sayılmazdım.

"Tamam, şimdi kapatıyorum ama birazdan oradayım." Ve benim bir şey söylememe müsaade etmeden telefonu yüzüme kapatmıştı. Aptal, adresi almayı unutmuştu. Telefonu kapatmamış olsaydı adresi verecektim ona.

Zaten çok geçmeden kendisine adresi yollamamla alakalı bir mesaj attığında başımı hafifçe iki yana sallayarak konumu ona atmıştım. Ardından onu beklerken balkona çıkıp o aramadan önce yapmak istediklerimi yerine getirmek istemiş, mutfakta duran paketimi ve çakmağımı elime alarak balkona çıkmıştım. Daha öncesinden mutfağa öylesine uygun bir yerden aldığım sandalyelerden birini balkona koyduğum için ayakta durmak yerine oturmayı tercih etmiştim. Parmaklarım neredeyse bitmek üzere olan paketin içerisinden bir tane sigarayı kavrarken bakışlarım bir tane yıldızın bile belli olmadığı gökyüzündeydi. Nedendir bilinmez, havalar ısınmasına rağmen güneş batıp, aydınlık yerini karanlığa bıraktığı anlar gündüzün sıcaklığı kayboluveriyordu. Bu aralar esiyordu havalar, üzerimde bulunan kısa kollu gri tişörtüm ise kesinlikle ısınmama yardımcı olmuyordu. Yine de içeri girip üzerime bir şeyler almaya üşendiğim için dudaklarımın arasına henüz yerleştirdiğim sigaramı yakmayı tercih etmiştim. Zaten biraz sonra Jimin gelecekti, bu yüzden bir sigara içip eve geçecektim. Zamanımı burada harcayamayacaktım bugün.

Bakışlarımı gökyüzünden çekip hemen yolun karşısında bulunan binaya çevirmiştim. Doğrusu o binaya bakmamın özel bir sebebi yoktu, sadece fazla sıkılıyordum. Eh, ben de etrafı izleyip duruyordum işte boş boş. Bu sefer ki hedefim de karşı bina olmuştu. Bir kaç dairenin ışıkları yanıyordu ve en üst katta bulunan bir dairenin balkonunda yaşlı bir çift oturuyor, biraz da hararetli sohbet gerçekleştiriyorlardı. Balkonun ışığını yakmayan beni fark etmediklerinden emin olsam bile bakışlarımı yine de onların üzerinden çekmiştim. Şimdi de boş sokağa dikmiştim gözlerimi. Bunları yaparken sigaramı ağır ağır içime çekmekten de geri durmuyordum.

aporia あ vminUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum