Arabama bindim ve evin yolunu tuttum.

-----------------------------------------

Efsar:

Yaklaşık iki haftadır buradaydım. Kimseyi görmeye ya da bu odadan dışarı çıkmaya iznim yoktu. Tuvalete bile giderken yanımda iki hasta bakıcı iki de hemşireyle gidiyordum.

Yemekleri çok kötüydü ya da benim ağzımın tadı yoktu fakat iki haftadır yiyebildiğim tek şey bir dilim ekmek ve içtiğim tek şey bir bardak suydu. Yemek yemek bile hoşuma gitmediğine göre ben gerçekten iyi değildim.

Yattığım yataktan doğruldum ve kalın, siyah perdenin ucunu aralayıp bahçeye göz attım. Çoğu hastaların bahçe izni vardı fakat bana izin vermiyorlardı.

Farisi yine her zamanki gibi ağacın altında otururken görmüştüm. Gözünü bile kırpmadan buraya bakıyordu. Sahi beni neden bu kadar çok seviyordu ki?

İyi biri değildim, herkesin hayal ettiği özelliklere sahip değildim, aşırı güzel ya da ilgi çekici de değildim. Ses tonum, kokum sıradandı. Fakat o ısrarla bana odaklanmış ve bu hayattaki tek insan benmişim gibi davranıyordu.

Her zaman üzerine tam oturan lacivert gömleğini giymişti. Kollarını dirseklerine kadar katlamış ve göğsünde birleştirmişti. Fakat bu sefer gömleğin bel kısmı biraz bol duruyordu. Çok kilo vermişti.

Onun karşısına çıkmak istemiyordum -ki kesinlikle bunun sebebi dağınık saçlarım, gözlerimin altında oluşan derin ve koyu halkalar, içeri çökmüş yanaklarım ve kızaran yüzümdü. Beni böyle görünce çirkin olduğumu düşünmesinden değil de güçsüz olduğumu düşünmesinden korkuyordum.

Çünkü insanlar güçsüz gördüklerini ezip, yerle bir etmek için ellerinden geleni yaparlar.  Faris tarafından yere düşersem beni kim tutacaktı tekrar? Bu çok kötü olurdu. Perdeyi tamamen açtım ve Farise doğru bir işaret yaptım.

Beni görünce oturduğu yerde dikleşmişti. Sibel hanımla görüşme saatim geldiği için görevliler içeri girmişti. Önce arkama sonra tekrar Farise baktım. Pencereye nefesimle bir buğu yapıp Farisin tam göğsünün üzerine bir papatya çizmiştim.

Dudaklarının kıvrıldığını görünce memnuniyetle gülümseyip geri çekildim. Görevliler kollarıma girmişti ve asansöre doğru yürüyorduk.

Sibel hanımın odasına girince, masasının üzeri kağıtlarla kaplı kadın ayağa kalktı ve eline aldığı dosyayla yanıma geldi "hoş geldin Efsar, geç otur lütfen." işaret ettiği koltuğa oturunca o da karşıma oturdu.

"kendini nasıl hissediyorsun?" bende bir değişiklik yoktu. Eski bendim ama sebepsizce bana hasta muamelesi yapması canımı sıkıyordu "nezle değilim farkındaysanız. Hâlâ eskisi gibi hissediyorum."

Tamam belki biraz sakin olmam gerekirdi. Gülümsedim "ama iyim Sibel hanım. İki hafta boyunca sanki ruhum dinlendi." kesinlikle yalandı. O karanlık, sessiz odada daha çok gerilmiş ve buradan çıkar çıkmaz bana bunları yaşatan herkesi teker teker mezara sokacağıma yemin etmiştim.

Size daha önce 'ben akıllanmaz bir manyağım' demiştim öyle değil mi?
"bunu, duymak çok güzel. Buradaki ilk ayını doldurduğunda ilaçların dozunu artıracağım." zaten o ilaçlar midemde kalıp haline geliyordu sanki. Daha fazla ilacı kaldıramazdım.

"peki Efsar, onlar hâlâ seninle mi?" sağ omzumun arkasından doktora bakan küçük Efsarı görünce irkilmiştim "bence bizim gittiğimizi hemen ona söyleme. Çok dikkat çeker." sanırım haklıydı.

"evet onlar hâlâ zihnimde ve yanımda dönüp dolaşıyorlar ama eskisi kadar sık görmüyorum sanki." dosyam için rapor yazan kadına baktım. Başını kaldırdı "peki onların var olmadığı hakkında ne düşünüyorsun?"

UYANIŞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin