"vay be senin için çok zor olmuş olmalı." elime aldığım elmayı kafasına fırlattım "zevzekleşme." tekrar işime koyulduğumda tencereyi ocağın üstüne koydum ve ocağı yaktım.

Tencereye yağ dökerken Mert öfkeyle bağırmıştı "Allah kahretsin..." elimdeki yağı bir kenara bıraktım ve Mertin yanına koştum "ne oldu?"
Televizyonun önüne geçip başını salladı "bir şey yok Efsar... İşine bak!"

Kolundan tutup kenara çektim. Gördüğüm şey bütün bedenimin uyuşmasına sebep olmuştu. Ailemin öldürüldüğü günün kamera kaydı karşımda duruyordu.

Ben kardeşimin beşiğinin yanına oturmuş ona gülerek bir şeyler anlatırken annem elindeki yemek tabaklarıyla odaya giriyordu. O anları görmeme gerek yoktu zaten hiç aklımdan çıkmıyordu.

Tabakları masaya yerleştirirken bir grup adam içeri girerek etrafı dağıtıyordu ve Ahmeti önümde dikilip adamlarına bizi odaya götürmelerini söylüyordu.

Adamlar bizi odaya çıkardığında Ahmet ve annem baş başa kalmıştı. Annem çaresizce etrafına bakıyor ve Ahmete bizi bırakması için bağırıyordu. Adamların sayısı çok fazlaydı ve annem kurtulamayacağını anlamış olacak ki yüzünden çaresizlik okunuyordu.

Ahmet annemi yere itti ve babamın yerini sordu. Buraya kadar her şey hatırladığım gibiydi fakat Şerefin odaya girdiği andan itibaren kan beynime sıçramıştı.

Aralarında geçen diyalog fazla uzun sürmemişti. Annem her zaman ki gibi korkusuzca davranıp Şerefi tersleyince Şeref, elindeki büyük bıçağı annemin karnına saplamıştı.

Elimle ağzımı kapattım ve gözlerimi açamadım. Annemin katili Farisin babasıydı. Ahmet, annem kan kaybetsin diye bıçağı çekti ve eline aldı. Bıçak Ahmetin elindeyken içeri babam girmişti.

Önce etraftaki adamlara sonra da yerde yatan anneme bakıp dizlerinin üzerine çöktü ve annemi kendine çekti. Ahmet aynı bıçağı babamın sırtına sapladığında televizyonu parçalamak üzereydim.

Ahmet adamlarından istediği benzin bidonunu onların etrafına döktü ve  ateşe verdi. Şeref, biz onu görmeden bahçe kapısından çıkmıştı.
Kucağıma aldığım kardeşimle Ahmetin yanına gidince alevler içinde hareketsizce yatan annem ve babama baktım.

O anı sanki tekrar yaşıyordum. Mutlu bir çocuktum oysa o güne kadar. Hayvanları ve insanları seven, pembe renge bayılan bir çocuktum. Kardeşimle birlikte yanlarına oturduğumda yere akan kanları elbisemin eteklerini ıslatmıştı.

O evden beni götürmüyordular da sanki etle tırnağı ayırıyordular gibi bir acı vardı içimde. Umutlarım vardı ve belki de biraz hayal kurardım böyle olmasaydı. Fakat zaman ailem gibi hayallerimi ve umutlarımı da elimden almıştı.

Şeref bu görüntülerin polise ulaşmaması için uğraşırken Ahmet onları alıp Şerefe her dediğini yaptırmanın peşindeydi. Ahmet için bu görüntüler önemli değildi belki ama Şeref insanların gözünde hayırsever ve merhametli biri olarak görünüyordu.

Bu kimliği kaybetmek onun için pek de iyi olmazdı ve yıllarca bu görüntüleri Ahmetten saklamanın peşindeydi. Mert koluma dokundu "ne yapmayı düşünüyorsun?" kolumu hızla çektim "o Şeref denen şerefsizin oğlunu ve karısını kendi ellerimle geberteceğim. Bakalım sevdiklerini kaybetmek ne demekmiş öğrensin."

Koltuğun üzerine bıraktığım ceketimi alırken Mert kapının önüne geçti "Farisi mi öldüreceksin?" itmeye çalıştım "evet ve Farisin annesini..." beni kapıdan uzaklaştırmaya çalıştı "saçmalık... Bu çok büyük saçmalık onların suçu ne?"

UYANIŞ Kde žijí příběhy. Začni objevovat