♚42.bölüm♚

Začít od začátku
                                    

Brendan Merkür'ün hızına yetişmek isterken yağmurun dinip sonra tümden kesildiğinin farkına bile varmamıştı.Ta ki mevsimi malikanenin üç yüz kilometre uzağında yarı baygın bir halde bulana dek.Dizginleri fırlatarak attan inmiş dilini ısırarak duygu girdabına direnmişti.

Düşünceleri onu kaybetme korkusuyla debelenirken boğazındaki yumru nefesini kesmişti.Lanet olsun ki onu koruyamamıştı. Yumuşacık saçlarını okşayarak yüzünden arkaya tararken içinde bir şeyler neredeyse kopuyordu.

"Mevsim...Tanrım, yüzüme bak.Buradayım gözlerini aç." diye çırpınırken her şey öylesine pusluydu ki...

O sırada nefes nefese koşan Fernando yanlarında bittiğinde öfkeyle "Derhal doktor çağırın!" diye kükremişti.Zavallı adam uzaklaşırken öyle korkmuştu ki yüzü kireç gibi olmuştu.

Bahar doğrulmaya çalışmıştı, yağmur sonrası toprak kokusu burnuna dolduğunda anılar kendi şafağını yırtan ay gibi belirgindi.Derin bir nefes çekmişti içine.

"Dur! Kıpırdama boynun ne durumda?" diye sorduğunu hatırlıyordu.

"Sanırım yaşayacağım," diye cevap vermişti.

Aykırı dedektif yaptığı ufak muayeneyi geçerli bulmuş olacak ki tek hamleyle ayaklarını yerden kesip eve doğru yürümeye başlamıştı.İtiraf etmeliydi ki güçlü gövdesine yaslanmış sigarayla karışık is kokusunu içine çekerken burnunu şah damarına bastırmamak için kendini zor tutmuştu.

Sonrasında uyuyakalmış olmalıydı.Kaç saattir uyuyordu? Etrafı taradığında bordo odada olduğunu fark etti.Anlaşılan o ki Çenesi Gamzeli hasar ihtimaline karşı merdivenleri tırmanıp onu incitme riskini göze alamamıştı.

Esasında böyle fırtınalı havada canını hiçe sayıp sorumsuzca davranması sebebiyle burnunu sürtmeyi deli gibi istese de kendisine engel oldu.Gözlerini kısarak soğuk uzun bir bakışla genç kadını taradı: Çiziklerle kaplı kollarını, kurumuş kanla bezeli avuçlarını ve çamurla lekelenen kıyafetlerini süzdü.

Bu tepeden bakan öz güven patlaması ifadesiyle,dayanılmaz cazibeli ve tam o ulaşılmaz Lord Walker tablosundan gözlerini ayırması gerekti.

"Görüyorum ki ayılmışsın. Kendini nasıl hissediyorsun ağrın var mı? Doktora haber verildi o gelene kadar dayanabilir misin yoksa hastahane-"

Yalnızca özgürce at sürmek istemişti.Delicesine esen fırtına ve ortalığı aydınlatan gökgürültüsünün ortasında kalacağını nereden bilebilirdi ki? Hızla doğrulmaya çalıştı.

"Hayır.Hayır.Ben iyiyim."

Kalın kaşlar anında şüpheyle havaya kalktı.

"Emin misin?"

Tabi ya köpekler...Köpekler yoluna çıkmıştı.İşte son sahnede tamamlanmıştı.Tanrı aşkına, sebebini hiç anlamazdı ama köpekler de ondan hiç haz etmezdi.

İstese naz yapabilirdi; ancak bunun sırası değildi.Dürüstçe "Eminim." dedi.

Bakışından kaçmak için gözlerini kapadı fakat tek görebildiği gittikçe daralan bir çemberdi.

"İstediklerinizi getirdim, Bay Walker." Ophelia ufak mavi bir kap, üzerinde sargı bezleri ve birkaç şişe bulunan bir tepsiyle odaya girdi.Elindekileri yakındaki orta sehpaya bıraktı.

"Benden başka bir arzunuz olacak mı efendim?"

"Hayır.Çık."

Kahya kadın Leydi Jones'a çekimser bir ifadeyle gülümsedi başıyla selam vererek çıktı. O sırada yattığı yerden Brendan'ın tepsiye doğru ilerleyişini, ufak bezlerden birini çekip ıslatışını hipnoz seansındaymışcasına izlemekle meşguldü.

PORTOLA VALLEY 2∣ Tamamlandı ♚Kde žijí příběhy. Začni objevovat