Bölüm.20: Aks-i Hadra

122 13 3
                                    

Caelia, çok sevdiği bahçesinde uzunca bir süredir yürüyüşteydi. Sessizlik hakimdi bedenine, garip bir huzur kaplıydı yüreği.

En doğal haliyleydi bugün.

Ne taç vardı başında ne kılıç vardı belinde. Yüzü renklendirilmemişti, çiçek özleriyle.

Ronestia ise en arkadaydı. Ne kılıcı vardı yanında ne onu güçlü gösteren yüzükleri...

Anlamaya çalışıyordu, bu direnişin sebebini.

Caelia adım attıkça yeşeren çiçekleri, cıvıldayan kuşları, onu selamlayan rüzgârı seyrediyordu koyu grileriyle...

"Orman Gülü..."

Caelia başını sesin geldiği yöne, ağaçların arasına çevirdi. Eski bir dost ziyaretiydi bu.

Prenseslik zamanlarından kalma.

Uzun boylu adam kraliçesine yaklaşıp reverans yaptı.

Caelia ona gülümserken adamın elindeki eski kitaba uzandı. İtiraz etmeden verdi Asiusmus.

"Hala yazıyorsun belli ki..." dedi kraliçe.

"Ondan sonra yazmam demiştin. Oysa insan bu. Duygulardan beslenir ruhumuz. Acı, kalemine güç olmuş demek ki..."

"Evet. Öyle oldu diyelim. Kalemim acımdan, aşkımdan beslendi. Durmadı, durmayacak Orman Gülü."

"Durmasın da zaten. Mürekkebin bol, duyguların korkusuz olsun." dedi kraliçe kitabı uzatırken...

"Bir akşam şiirlerini duymayı isterim Asius."

"Elbette Orman Gülü. Onur duyarım."

"Ömrünüz uzun, iktidarınız kuvvetli, gücünüz daim olsun kraliçem. Doğa Ana'nın kabullenişi her daim üzerinize olsun." Dedikten hemen sonra uzaklaştı Asiusmus.

Zümrüt Kraliçe ise yönünü çiçek bahçesine çevirdi.

Ronestia ise anlayabilirmişçesine daha çok yaklaştı ikizine, onu görebileceği ama fark edilmeyeceği şekilde.

Büyükçe bir ağacın gövdesinin arkasından izlemeye devam etti.

Sanki çiçeklerle konuşuyor gibiydi ikizi, hiç ses çıkmıyor ama birbirlerini anlıyorlar gibi.

Bir bütünü oluşturmuşçasına dans ediyorlar misali.

Caelia'nın eline aldığı mor çiçeğin, hangi çiçek olduğunu bilmiyordu, ince köklerini sanki Caelia bir yaşam kaynağıymışçasına onun ellerine sarılışını gözünü dahi kırpmadan izledi.

Caelia onu toprakla buluşturmak için açtığı küçük çaplı çukura doğru uzatırken çiçek ısrarla köklerini ayırmıyordu kadının güzel ellerinden.

"Toprağı mı sevmedin? Ben bir şans versen iyi anlaşacağınızı düşünüyordum aslında. Hem toprakta senin leziz bulacağın bir sürü besin var..."

'Çiçekle mi konuşuyordu gerçekten?' diye düşündü Ronestia. Fakat çiçek inanılmaz bir şekilde köklerini çözerek Caelia'nın onu bırakmasına izin verdi.

"Sakın üzülme. Ben her gün seni ziyarete geleceğim." diye konuşmaya devam ederken toprağı elleriyle toparlayarak çukuru doldurdu.

"Biraz da su verelim sana." dedikten hemen sonra avuçlarından su dökmeye başlamıştı.

Nereden almıştı suyu? Etrafta hiç kova yoktu.

Doğa'yla ne kadar da uyumluydu. Güçlerini bu şekilde kullanabilmesini kim öğretmişti ona?

Zümrüt Taç ⚜ Hükümdar Serisi IDonde viven las historias. Descúbrelo ahora