0.0

67 16 18
                                    

Başlamadan önce demek istediklerim var.

Normalde fiction yazarı değilim. X1 dağıldığından beri de bir bok yazdığım yok. İçimden de gelmiyor. Ama beni gaza getiren 2 insan var. Ve bu kurgumu onlara adıyorum.

Umarım beklentinizi karşılayabilirim.

***

hikayenin büyük bir bölümü Seungyoun anlatımından olacak, iyi okumalar*

Quintos cehennemindeydim. Buradan kurtulup eve gitmem gerekiyordu. Ama bedenim gittikçe güçsüzleşiyordu. Dile olay 24 saattir boyutlar arası yolculuk yapıyordum.

Asla yaşlanmayan ya da küçülmeyen bir beden fonksiyonuna sahiptim. Normal insanlardan farklıydım, bir Andiquer'dım.

Zorlukla ayaklarımı sürüdüm ve bu cehennemden çıkmayı diledim. Eğer Quintos kara deliğinden hızla çıkabilirsem, eve gidip tılsımı şarj edecektim.

Boyutlar arası geçişlerimi Quer isimli bir tılsım ile sağlıyordum. Işık enerjisi ile çalışan bu tılsım benim için yaşam kaynağıydı. O yoksa, ben de yoktum...

Hızla aracıma bindim ve turboyu ayarladım. Uzun bir yolculuk beni bekliyordu ne de olsa. Tılsımı cebime iyice sıkıştırdığımdan emin olduktan sonra gazı körükledim ve bu cehennemi terk edişimi izledim.

Uçsuz bucaksız boşluğa girdiğimde tek yapmam gereken şey Jüpiter'in akımına kapılmadan evime ilerlemek olacaktı. Andi'ye...

Emin bir şekilde otomatik pilotta olan aracımın direksiyonuna geçtim ve az sonra yaşayacaklarım için uygun bir zemin hazırladım.

Kendime güvenmek adına gözlerimi bir kaç kere kırpıştırdım. Ve tüm dikkatimle açtım. Yapabileceğim en ufak hata, bu gaz balonunun içine kapılmak ve ölmek demekti. Jüpiter'den uzak durmalıydım.

MedPack'imin alacaklı gibi çalmasıyla girdiğim havalı erkek tiplemesi bozulmuştu. Sinirle cevapladım ve, "Ne var anne?" dedim.

Zaten hep en havalı olduğum zamanlarda araya bir şey girerdi. Ya MedPack'im çalardı, ya aracın enerjisi biterdi ya da tılsım uzay boşluğunda yavaşça süzülürdü...

"Yemeğe yetişecek misin?" Gözlerimi devirdim. Biraz zor görünüyordu.

Cevap veremeden MedPack'imin şarjı bitmişti. Zaten tılsımımdaki şarjda çok azdı. Eve hızla gitmekten başka çarem yoktu.

Gözlerimi tekrar karanlık boşluğa çevirdiğimde bu sefer karanlık değildi. Çünkü üstüme doğru gelen bir ışın topu vardı.

Direksiyonu sola doğru kırmamla yörüngemden çıktım ve bilmediğim bir yola saptım.

Boşluğun beni kendi bildiği yola sürüklemesine izin verdim ve çaresizce beklemeye çalıştım. Kötüsü olacağını düşünmek istemesem de şu an en beter durumdaydım.

Yörüngemden çıkmıştım ve yeni rota oluşturacak bir MedPack'im yoktu. Ya da boyutlar arasında gidip gelebilecek kadar enerjiye sahip olan bir tılsımım...

Sinirle ellerimi saçlarımın arasına geçirdim ve beklemeye devam ettim.

Karanlığın ortasında çaresizce yol alıyordum. Nereye gittiğim hakkında en ufak fikrim yoktu. Eğer direksiyonu geldiğim yöne kırarsam büyük bir ihtimalle aynı ışın topu ile karşılaşacaktım ve bu seferki son , kaçınılmaz ölüm olacaktı.

Bir süre daha sürücü koltuğunda oturdum ve otomatik pilotun beni sürüklemesine izin verdim. 

MedPack'imin kapanmış olması büyük şanssızlıktı. Milyarlarca yörünge arasından ışın topunun benim yörüngeme girmesi apayrı bir şanssızlıktı...

Derin bir nefes aldım ve olacaklara hazırlandım. Olabilecek en iyi ihtimal yörüngemdeki bir gezegene düşmem, ya da karadeliğe girmemdi. 

Olabilecek en kötü ihtimal ise, şu anki yörüngemde hiç bir boyutun olmamasıydı. Bu da Samanyolu Galaksisi bitene kadar yol alacağım demekti. Ve bunun ne kadar süreceği hakkında en ufak fikre sahip değildim.

Uzun sürerse yeterli ekipmanım ve yiyeceğim yoktu. Kısa sürerse yeni bir galakside nasıl bir yol izleyeceğimi de bilmiyordum.

Şu an elimden gelen tek şey, yörüngemde beni durdurabilecek bir boyutun, karadeliğin ya da gezegenin olmasıydı. Bu gezegen Merkür bile olsa olurdu. Sıcağa karşı alabilecek önlemim vardı. Ama sonsuzluğa karşı alabilecek önlemim yoktu.

MedPack'imi elime aldım ve bir kaç kere ekranına vurdum. Hani salak aklım, belki vurunca açılır mantığıyla çalışıyordu.

Ama hiç bir halta yaramaması, tekrar hüzünlenmeme sebep olmuştu. 

Yorgun bedenimi koltuğa iyice yasladım. Çok yorulmuştum. Eve gidip dinlenme hayalleri kururken, ölmemek için yalvarır hale gelmiştim.

Kendi sorumsuzluğumdu...

Eğer Quintos denilen cehennemden bir kaç dakika önce ayrılmış olsaydım, şu an evimde olacaktım.

Göz kapaklarım benden istemsizce kapandı ve günün yorgunluğu, derin uykuma bıraktım.

Gözlerimi araladığımda bedenim ıslak toprak üstündeydi. Ağrıyan kaslarım yüzünden hareket edemiyordum. 

Acıyla inledim ve doğrulmaya çalıştım. Nereye düşmüştüm ben?

Kolumdaki elektronik saatime baktığımda gördüğüm gezegen ile gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Dünya'daydım...

Benim gibi bir Andiquer'ın asla olmaması gerek gezegendeydim...

Ellerim istemsizce cebime gitti. Tılsımımı bulup tekrar uzaya çıkmalıydım. Enerjisi az da olsa tılsımım yanımda olmalıydı.

Cebimi hırsla yoklarken, ikinci bir şoku daha yaşamıştım...

Tılsım yoktu.

Ve ben Dünya'da hapsolmuştum.





andiquer | seungseokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin