Genç kadın dilinden duasını eksik etmedi. Kocasının kendini hatırlamadığı gerçeğine çok takılmadan gölünü ferah tutmaya gayret etti. Dünya kendi etrafında bir kez daha döndü.

Sabahın erken saatlerinde hemşireler doktorun izin verdiğini söyleyerek Tarığı servise çıkardılar. Kontrollerini de tamamlayıp geç çifti tek kişilik odada yalnız bıraktıklarında Esma kocasının uyuyor olduğuna şükretti. Uyanık olsa ve ona sorular sorsa ne cevap vereceğini bilemezdi. O bir yabancıydı kocasının gözünde, geçirdikleri yılların bir önemi yoktu.

Usul usul döktüğü gözyaşlarını avuç içlerine sildi. Onlar neleri atlatmışlardı, bunu da atlatırlardı. Olmadı baştan aşık ederdi kocasını, bir kez olmuşsa bir kez daha olabilirdi.

Korkak haretlerle tüy gibi dokundu eline. Dünkü gibi soğuk değildi artık, sevindi. Uzun kirpiklerinin gölgesi yanaklarına düşmüş huzurla uyur gibiydi. İki günde iki yıllık özlemişti kocasını.

Başını yatağın kenarına yasladığında ilk tanıştıkları zamanı düşündü. O zaman da aynı böyle bir hastane odasında kocasının başında bekliyordu. Tabi o zamanlar kocası çatışmada ağır yaralanmış bir asker kendisi de yoğunbakımdaki hemşireydi. Asker sıksık uyanıp kendine zarar vermeye çalışıyor, bağırıp çağırıyor gitmek, gidemiyorsa ölmek istiyordu.

Ast subay olarak mangası ile beraber pusuya düşmüş ve neredeyse intihar denebilecek şekilde kendini ortaya atarak çatışmıştı. O zamanlar mangasında er olan Mahir de yaralananlar arasındaydı ve olayın teferruatlarını Esmaya o anlatmıştı. Esma bu kahraman asker için büyük bir şefkat besliyor, her fırsatta başına gidip ona dua okuyordu.

Bir haftadan uzun süren koma günlerinden sonra uyanan askerin durumu daha kötü olmuştu çünkü iyileşmek istemiyordu. Vücüdunun birkaç yerinde kurşun yarası vardı ve yatağında tepinmeye kalkıştığında dikişleri açılıp duruyordu. Böyle böyle geçen günlerden sonra ilk saldırganlığı geçmiş bu sefer de derin bir sessizliğe gömülmüştü.

Ayaklanıp fizik tedaviye başladığı zamanlarda da Esma onu yalnız bırakmadı. Hastahaneye gelipgiden ailesi oğullarından önce Esma hemşirenin yanına uğrayıp durumunu öğrenir olmuştu.

Tarık iyileşip taburcu olduğunda Esmayı görmeye devam etti. Artık hasta hemşire ilişikleri bittiğinden Esma mesafe koymak istese de başarılı olamıyordu. Kimi zaman iki bardak kahve, kimi zaman küçük pasta kimi zaman da bir buket çiçekle ortaya çıkıveren Tarığı geri çevirmek imkansızdı. O günleri hatırlayan kadının yüzünde tatlı bir tebessüm yayıldı. Neredeyse kocası kapısında yatmak üzereydi.

Esma hayat görüşlerinin farklı olduğunu, kendisinin kabaca en azından namaz kılan, alkol almayan ve haremliğe dikkat eden biriyle bir geleceği olabileceğini söylediğinde Tarık iki üç hafta ortadan kayboldu.

Döndüğünde kısa sureleri öğrenmiş namaza başlamış ve diğer şeylere de kesin olarak veda etmişti. Bir ay kadar böyle devam edebilirse evlenmeyi kabul eden genç kadın bir yandan başarabilmesi için de dua ediyordu.

Bir ayın sonunda konuyu ailesine açan Tarık pek olumlu bir cevap alamamış olmalıydı ki Esmaya onu işsiz ve parasız bir insan olarak kabul edip etmeyeceğini sordu. Esma zaten şimdiye kadar neyi var neyi yok umursamamıştı. Kendisinin düzenli bir işi ve aileden kalma bir evi vardı. Fazlasına ihtiyacı yoktu. Yine de ailesinin rızası olmadan evlenmeye gönlü el vermiyordu.

Bir ay kadar ailesinin fikrinin değişmesini bekleseler de aradaki uçurumlar kapanacağına iyiden iyiye açılmıştı. Keriman hanım Esmayı hastanede ziyaret etmiş ve bir güzel servet avcılığı ile suçlamıştı. Ablası Funda kardeşinin zaafından yararlandığını iddia edip üzerine yürümüş babası Yahya bey Tarığı evlatlıktan reddetmişti.

SerencâmWhere stories live. Discover now