Bölüm 49 - Ölümler

Start from the beginning
                                    

'Anlaşmalı bir evlilik diye bahsi geçen Tuanna Kasırga'nın ölümü sonrasında, günlerdir ulaşılamayan acılı eş Ateş Yiğitoğlu'nun cesedine evinde ulaşıldı. Ateş Yiğitoğlu, başında rastlanan bir kurşun ile hayatına son vermiş durumdadır. Bu olayın başkaları tarafından mı gerçekleştirildiği yoksa, Ateş Yiğitoğlu'nun eşinin acısına dayanamadığı için intihar mı ettiği henüz bilinmiyor. Ulaştığımız bilgilerle biraz sonra-'

'Doğa.' Beyninden vurulmuşa dönmüş haliyle mırıldandığında bakışları gerçekliğini tartmak istercesine kadına dönse de onun sadece ekrana odaklandığı ve tüm bunların gerçek olduğu algısıyla kalmıştı. Haberlerin acabalarına bakmıyordu, o kurşun o bedenin isteği doğrultusunda şakağına saplanmıştı. Sessiz sedasız Doğa'nın elini tutup tekrar hastane koridoruna döndüğünde olayın şokunu hala atlatamamıştı Tibet. Sadece dişlerini sıkıyordu. Sadece bunu yapabiliyordu. Susup, dişlerini sıkıyordu. Koridorun köşesinden döndüklerinde bakışları Vedat amcanın çevresindeki ailesini bulmuştu ki çok geçmeden annesinin tutunacak yer aradığını gördü.

Adımları olduğu yere zımbalanmıştı. Annesinin gözünden dökülen her damla yaş babam mı sorusunun aklında fink atmasına neden oluyordu. Ciğerlerini sanki bir el sıkmaya başlamıştı. Eli istemsizce ceketinin cebini bulduğunda eline geçen ilaçtan derin bir nefes çekti.

'Babam olamaz... Olmamalı...' mırıldanmasını duyan Doğa'da sertçe yutkunduğunda hala elini tutan adamı zorlukla sürüklemişti aileye.

'Neşlişah anne...' Yavuz'un çıkan fısıltılı sesiyle gözleri Tibet'i bulduğunda adam ne yapacağını şaşırdı. Babannesinin ölümüne mi sevinecekti Allah aşkına. Çıldırmasına ramak kalmıştı. Her an ortalığı dağıtabilirdi.

'Tamam. Tamam, herkes eve gidiyor. Yengem ben ve Aras abi kalıyoruz. Başka kimse kalmıyor.' Yavuz'dan gelen beklenmeyen çıkışla ne olduklarını şaşırsalar da adamın tavrı kesindi. Bir çırpıda hesini kovar gibi gönderiyordu resmen.

'Yavuz ben hiçbir yere gitmem.' Karısının çıkışıyla ona döndü adam.

'Hepiniz gidiyorsunuz. Burada böyle durmamız insanların işini zorlaştırıyor. Bütün hastane seferberlik ilan etti zaten. Dursanız ne olacak. Biz de bir ihtiyaç olursa diye duracağız. Adamın kardeşi, yeğeni zaten doktor, buradalar.'

'Yavuz.'

'Deniz, eve gidiyorsunuz. Hepiniz.' Ağızlarını açacak olsalar da, ki başta büyükler tekrar kapatmışlardı. Bu tepkiyi bu kararı bir tek Vuslat verebilirdi. Ancak Yavuz karşılarında sapa sağlam durmuş konuşuyorsa vardı bir bildiği.

'Emir, bir oda ayarlayabilir misin?' bakışlarıyla Buğlem'i işaret edince adam itiraz etmeden uzaklaşmıştı. Vuslat'ın babası öldüğünde o mezarlığa giderken adamın söyledikleri hala aklındaydı Yavuz'un. Bu aile öyle veya böyle ayakta kalacaktı. Vuslat elbet dönecekti. Kızı ile evlendiği için baba dese de yüreğinde hep bir baba olan o adam sapa sağlam o odadan çıkacaktı ama ailesini böyle perişan görmeyecekti.

'Enişte babamı bırakamam.'

'Tibet, eve git. Herkesi sağlam tutmamız gerek. Baban da aynısını yapardı, biliyorsun.' Bakışları kararlı olunca Tibet bile susmuştu bir anda. Bu aile ne derece düzelirdi bilinmez ama bir şekilde halledeceklerdi.

Bedenini yığılırcasına yatağa bıraktığında başucunda duran çerçeveyi parmaklarının arasına almıştı. Düşünüyordu Tibet. Tüm olan biteni düşünüyordu. Ablasının kapanmadan önceki gözlerini, hala kulağında uğuldayan silah seslerini, haberleri... Ne bir çare bulabiliyordu ne bir teselli. Babasının bir odada sere serpe yatıyor olması, sanki her şeyin sonu gelmişti. Kendini sıkıca kucaklayan, tüm hatalarına tebessüm ederek bakan ablası yoktu. Annesinin ağzını bıçak açmıyordu. Ailede hiç kimse ama hiç kimse iyi değildi. Yutkunurken gırtlağı yırtılıyordu sanki, o kadar çok tutmuştu ki gözyaşını artık şakaklarına ağrılar giriyordu. Normalde olsa bütün bunlara sebebiyet verenleri bulur birer birer canlarından bezdirirdi ama o bile içinden gelmiyordu.

Karanlığın Şafağı |Şafak Serisi|Where stories live. Discover now