- Esma biliyorum bu sözlerimi duymak istemeyeceksin. Fakat aramızda konuşulmamış birşey kalsın istemiyorum. Lütfen kesmeden dinle. Ben senden çok razıyım, Allah da razı olsun. Bu ameliyattan sağ çıkamazsam gözüm arkada kalmıyor, biliyorum ki sen çocuklarımıza hem anne hem baba olacaksın. Fakat çok gençsin, güzelsin. Bu yaşında karalar bağla, kalan ömrünü yasla geçir diyemem sana.

Esma ateşe değmiş gibi ellerini çekip kaşlarını çattı. Kocası bir kelime daha etsin istemiyordu.

- Lütfen kesmeden dinle. Bunları söylemek bana da zor geliyor. Ama kader bu, önümüze ne çıkaracağını bilemiyoruz. Eğer benden sonra evlenmen gerekirse evlenebilirsin. Sana gücenmem. Mutlu olmak senin de hakkın. Yapmazsın biliyorum ama tek istediğim çocuklarımızı gözardı etmemen. Lütfen en büyük önceliğin yavrularımız olsun.

Bardağı taşıran son damla gibi kocasının son sözleri de gözündeki yaşları taşırmıştı. Omuzları sarsılarak hıçkırıklara boğulurken bağırıp çağırmak, sen beni ne zannediyorsun demek kolay olandı.

Fakat biliyordu ki kocası bu sözleri onu düşündüğü için söylüyordu. Karısının mutluluğu için kendini feda eden kocaya kızılamazdı.

Ellerini yüzüne bastırıp sakinleşmeye çalıştı. Nefesini düzene sokup gözlerini sildi. Kocası ondan yaşamaya devam etmesini istiyorsa ona istediğini verecekti.

- Teşekkür ederim beni düşündüğün için. Yaptığın, söylediğin herşey mutlu olmam için, biliyorum. Ben seninle sadece bu dünyada değil ahirette de beraber olmak istiyorum. Aramıza bir yabancıyı sokmamak için elimden geleni yapacağım. Beni anlıyor musun ? Kavuşacağımız günü bekleyeceğim.

Genç adam karısını çok iyi anlıyordu. Eğer ölen karısı olsa, kendisi de bir yabancıyı onun yerine koymak asla istemezdi. Yine de bu hayat büyük laflar etmeye gelmiyordu.

Şimdi geçen beş buçuk saatin sonunda karısı biteyazan enerjisi ve sabrıyla son konuşmalarını beyninde döndürüp duruyordu. Gözleri bir kapıya bir saate gidiyor, dudaklarından duası eksik olmuyordu.

Karşı sandalyede oturan kayınvalidesi geçkin yaşına rağmen sarı boyattığı sacları ve şık döpiyesiyle buraya yabancı duruyordu. Belki bir müzayede salonuna çok daha fazla uyabilirdi gözlerinden süzülen yaşlar olmasa.

Yaşlı kadın biricik oğlu içeride yaşam mücadelesi verirken son beş yıldır kendini oğlundan mahrum etme bahanelerini düşündü.

Ailelerine asla uymayan bir kadınla evlilik yapmıştı. Eski çevrelerinden uzaklaşmış, eş dost akrabaya karşı onları mahcup etmişti. Hepsi aklını bulandıran şu kadının suçuydu.

Hem Oğullarını onlardan koparmış, hem de onlar senin ailen deyip gözünü boyamıştı.

Böyle bir gelini istemiyordu işte. Ne yapsaydı, alıp baş köşeye mi oturtsaydı. Torunlarından sonra eve ziyaretlerini kabul etmişti. Daha ne yapabilirdi.

Gelinleri olacak kadın ilk zamanlar mutfakta, masada işe karışmaya çalışsa da haddini bildirmişti. Artık o evin gelini değil olsa olsa bir misafir olduğunu biliyor, bir köşeye oturuyor, lafa karışmıyor, oturduğu yerden sadece çocuklarla ilgilenmek için kalkıyordu.

Ancak böylesini kabul edebilirdi Keriman hanım.

Eşi Yahya bey daha kolay kabullenmişti. Zaman zaman oğlunun evine bile gidiyordu. Torunlarına hediyeler götürmek kendisini torunlardan daha mutlu ediyordu.

Tarık pekçok kez annesini davet etse de Keriman hanım buna yanaşmamıştı. Şimdi olsa oğluyla geçireceği hiç bir vakti ziyan etmezdi. Başını kaldırıp bir ileri bir geri adımlayan eşine baktı.

SerencâmWhere stories live. Discover now