Onu yine sessizlikle dinleyen ben vücudumu esir alan suçluluk duygusuyla bakışlarımı ondan çekmiştim. Daha sonra hiçbir şey söylemeden içime yerleşen ve gittikçe büyüyen hüzünle onun isteğini yerine getirmiştim.

Saatler akıp gitmişti. Yağmur taneleri ilerleyen saatlerde bile odamda ki cama çarpıyor, normalde olsa uykumu getirecek olan bu ses şimdi beni rahatsız ediyordu. Huzursuzluğumun etkisi büyüktü bunda. Berbat bir hata yapmıştım, nasıl düzeltilirdi bilmiyordum bile. Ama ne yaparsam yapayım nafileydi. Ben evliyken birini öpmüştüm, bunun geri dönüşü yoktu. Kızıma bile ihanet etmiştim, bunların geri dönüşü peki?

Bir de bir saat önce sanki kötü şeyler yaptığımı hissetmiş gibi davranan Seul Mi, içimi daha da hüzüne boğan adımını atarak kızımızın fotoğraflarını atmıştı. Bugün havanın güzelliğinden faydalanıp beraber lunaparka gittiklerinden, benim de geldiğim zaman tekrarlamamız gerektiğinden bahsetmişti. Muhtemelen Soo Jung gün boyu benden bahsetmişti. Çünkü o Jimin'in de dediği gibi anne ve babasını yanında istiyordu.

"Kafaya yiyeceğim en sonunda." Diye mırıldandım. Elime sigara paketimi alarak yeniden yatağımdan kalktım hırsla. Kaçıncı sigaram olduğunu bilmiyordum, paketten bir tane daha çıkardım. Neyse ki yanımda fazladan paket getirdiğim için burada dışarıya çıkma ihtiyacı hissetmemiştim.

Ağır adımlarla aralık olan balkon kapısından dışarıya adımladım. Eş zamanlı olarak dudaklarımın hemen arasında tuttuğum sigaramı yakmıştım. Balkonda bulunan masanın üstü ve hemen kenarında duran sandalyeler de ıslanmıştı, ayakta durmayı tercih ettim. Akıp giden yağmur tanelerini izlerken sigaramın yorgun bedenimi zehirlemesine devam ettim. Saatlerdir yaptığım gibi düşünmeye devam ettim lâkin hiçbir sonuca ulaşamadım. Ne yapacağımı, ne yapmam gerektiğini hala daha bilmiyordum.

O sıra cebimde duran telefonum titredi, korkuyla yutkundum. Umarım bir saat önce ki mesajına cevap veremediğim Seul Mi değildir diye düşünürken boşta kalan elimi şortumun cebine attım ve telefonu sanki bakmak istemiyormuşçasına yavaşça çıkardım. Ekrana öylesine bir göz attığım sırada bir mesaj bildirimim olduğunu gördüm. Burukça gülümsedim çünkü mesaj Jimin'den geliyordu.

Benim projemin onaylandığından, yarın sabah imzaların atılacağından sonrasında akşama ülkemize döneceğimizden bahsetmişti. Ah bir de, yarın toplantı sonrasında Bay Jung'la öğle yemeği yiyeceğinden ama bu yemekte benim bulunmamamı istediğini söylemişti.

İnanamıyordum, yıllardır onu görmek istemeyen bendim, beni görmek için can atan oydu. Fakat en ufak bir hareketimde beni görmek istemeyen o olmuştu. Ve mahçup hisseden bendim. Berbat bir ruh hali içerisindeydim. Kafamın içi oldukça doluydu ama aptal ben nedendir bilmiyorum o yemeğe katılmak istiyordum. Jimin'in dediği gibi kafa karışıklığımın bir etkisi miydi bu, yoksa duyduklarımın ardından şok etkisi mi olmuştu?

Aylardır eşimle cinsel bir münasebet içerisine girmeyen benim gözlerim başka bedenleri mi arar olmuştu? İhtimal bile vermek istemediğim, son zamanlar da ciddi bir değişime uğrayan Jimin'i sever mi olmuştum? Olamazdı değil mi? Sevgi bu kadar basit bir şey değildi. Daha günler önce bile kavga edip çıkmıştım o şirketten. Fakat değişime uğramasıyla ben de değişmiştim, bu kafamı karıştırıyordu. Onu sevimli bulmuştum, uğraşmaktan zevk almıştım. Hoşuma gitmişti kısacası.

Anlık bir etkinin kurbanı mı olmuştum yoksa?

Ama ben akıllanmıyordum ki. Ona cevap yazmıştım atmamam gerektiğini bile bile. İstemsizce öğle yemeğine katılacağımdan bahsetmiştim. Sonra duraksamıştım birden, elimde yarısı içilmiş halde olan sigaramı küllüğe atıp mesaj bölümden çıkmıştım. Devamında odadan da çıkmıştım.

aporia あ vminWhere stories live. Discover now