'' Başkan üzerime saldırdı ama büyütecek bir şey yok, icabına baktılar. ''

Lydia bana doğru birkaç adım attı ve sanki yaralanmış küçük bir çocukmuşum gibi sarıldı, kollarının sıcaklığımı içimi ısıtsa da Cassia' nın suratındaki büyüyen nefreti görebiliyordum. Arkaya doğru bir adım atarak Lydia' nın kollarını üzerimden çektim.

'' Tatlı prensesimizin aşk gösterisi bittiyse içeri girelim. ''

Gözlerimi kısarak Cassia' ya baktım. '' Hadi girelim, donuyorum burada. ''

Komutan ve diğer askerler de bizim ardımızdan jete bindiler ve havalandık.

-----

'' Böyle bir salaktan hoşandığına inanamıyorum. Kız tam bir aptal. '' Cass bunları söylerken yüzünde azıcık da olsa pişmanlık ya da utanç bile yoktu. ''

'' Ben ondan eskiden hoşlanıyordum ayrıca o an olan seçimim tamamen refleksti. Ayrıca sen kurtuldun, ama belki de Lydia kurtulamayacaktı. ''

'' Bak, ben artık ne yapacağımı ya da düşüneceğimi bilmiyorum, konu sadece onu seçmiş olman değil. Konu bu konuda pişman bile olmaman. ''

'' Pişman olmadığımı nereden biliyorsun? Son baktığımda acayip bir zihin okuma gücün falan yoktu. ''

Cass uzun uzun bana baktı, yeşil gözlerinde ilk kez pişmanlığı ve anlayamadığım başka duygular görüyordum. Cass ayağa kalktı ve yanıma oturdu, gözlerinden akan birkaç yaş yere damladı. Kolumu omzuna attım ve kulağına fısıldadım.

'' Özür dilerim, olan her şey için. Üzgünüm. ''

Cass kafasını omzuma koydu, gözlerinden akan yaşların tişörtümü ıslatmasına izin verdim ve ona daha sıkı sarıldım.

----

'' Bayanlar ve baylar, son durağa hoşgeldiniz. Match' deyiz. ''

Kafamı karışık düşüncelerimden uzaklaştırdım ve komutanın az önce söylediklerine odakladım.

Match...

Şehirden gideli neredeyse aylar olmuştu. Şuan içimi kaplayan huzursuzluğun nedeni Match' deyken oraya karşı herhangi bir bağ kurmuş olmam ya da anılar değildi, aslında nedenini ben de bilmiyordum. Belki de özlem dedikleri buydu. Ama nasıl olur da değer bile vermediğiniz bir şeye karşı özlem duyabiliyordunuz ki?

1 Gün Sonra...

Jet iniş yaparken hepimiz koltuklarımıza sıkıca tutunduk ve bekledik. Bir dakikalık bir süreçten sonra yere yenidek dokunmanın verdiği rahatlama hissi ile derin bir nefes aldım ve Cass ve Lydia' yı takip ederek jetten indim. Görünüşe bakılırsa birkaç yüz metrekarelik bir alana girmiştik, etrafımızda bizimkinin aynısı - bazıları daha büyük bazıları da daha küçüktü - jetler vardı. İleride ise devasa gökdelenler ile kaplanmış manzarayı görebiliyordum. Birkaç dakika sonra komutan ve diğer askerler arkalarından motorsikletler sürükleyerek jetten çıktılar. Motorsikletler tamamen parlak metalden - platin değillerdi ama platine benzedikleri kesindi - yapılmışlardı ama tekerlekleri kırmızıydı ve ön kısımlarına da bir ateş sembolü işlenmişti.

Komutan motorsikletlerden ikisini yanımıza getirdi ve hemen harekete geçmemiz gerektiğini söyledi. Ama söylemem gereken bir şey vardı.

'' Ben motorsiklet kullanmayı bilmiyorum, o n' olacak? ''

Komutan Cass araya girene kadar yüzümdeki sorgulayan ifadeye baktı.

'' Ben biliyorum, atla arkama tatlı çocuk. '' Cass bunu dedikten sonra çok sesli olmasa da kıkırdamış ve Lydia' ya alaycı bir bakış atmıştı.

Dün Cass omzunda ağladıktan sonra biraz daha konuşma fırsatı bulmuştuk. Cass ile Lydia' ya daha önce olan duygularımı ve o duyguların nasıl karanlığa gömülerek solduklarını söylemiş sonra da artık bir şey hissettiğim tek kişinin o olduğunu söylemiştim. Cass daha fazla ağlamıştı ama sonunda eskiden olduğumuz halimize dönmüştük, aramızdaki sevgi geri dönmüştü. Lydia ise bu halimizi gördüğünden beri yanımızda pek kalmamış hep jetin başka kısımlarına gitmişti, üzgün olduğunu yüzünden okusam da onu yalan olan bir ilişkiye sokarak daha da üzmek istemiyordum.

----

Motorsikletler ile şehir merkezine kadar gittik ve belediye sarayının yüz metre kadar doğusunda kalan ' Uluslarası Meclis - Mahkeme Merkezi ' ne girdik. Binanın dışı tamamen beyazdı ve ön tarafında en üstten zemine kadar olan pencereler vardı, merdivenlerin sağ kısmına ise dengede olan bir terazi taşıyan bir kadın heykeli konmuştu.

Hepimiz komutanın bir saat kadar önce bize verdiği resmi kıyafetleri giyiyorduk ve saçlarımız ' uygun ' - komutanın kullandığı kelime buydu - bir hale getirilmişti. Merdivenlerden çıktık ve binaya girdik, içeriye girince önümüze çıkan ilk şey zemini mermerden yapılmış lobi olmuştu. Komutan' ı takip ettik - askerler gelmemişlerdi - ve önümüze üzerinde ' Ana Mahkeme Salonu ' yazan uzun demir bir kapı çıkana kadar ilerledik. Kapı, sensörler bizi algıladıktan sonra kayarak açıldı ve kendimizi silindirik devasa bir odada bulduk. Salonun ortasında sadece bir kürsü ve iki masa - avukat ve müvekkilin savunmalarını yapmaları için - konmuştu. Masaların ve kürsünün olduğu kısmın hemen karşısına daha uzun ve yüksek bir kürsü vardı, orası da büyük ihtimalle dört ülkeden gelen yargıçların ve yöneticilerin oturması içindi. Salonun bizim içinde olduğumuz kısmında ise sadece mahkemeyi izlemek için sandalyeler ve sandalyelerin hemen önlerine ise ekranlar konmuştu. Bu ekranlar mahkemede jürinin kullanması içindi fakat bu sefer jüri olmayacaktı.

Yarım saat sonra... ( 14:57 )

Bizim oturduğumuz bölüm tamamen dolmuştu, karşımızdaki kürsüye ise sırasıyla kırmızı, mavi, beyaz ve kahverengi cüppe giyen dört yargıç ve aynı renklerde takım elbise giyen - mavi dışında - üç ülkenin yöneticileri oturmuştu. Saat 15.00' a birkaç dakika kala salonun sağ kısmında kalan başka bir girişten iki asker girdi, kollarının arasında ise tamamen siyah bir takım giydirilmiş başkan vardı. Dağınık mavi saçları kırmızı ve kan çanağına dönmüş gözlerinin yanında daha az belirgin kalmıştı. Başkan büyük kürsünün karşısındaki kürsüye getirildi ve elleri kürsünün arkasında kalan direğe kelepçelendi, iki asker ise büyük kürsünün iki tarafına geçtiler ama başkanın arkasında kalan masalara kimse gelmedi. Sanırım bu mahkemede avukat da olmayacaktı.

15:43

On dakikalık sessizlikten ve büyük kürsünün arkasında kalan başkanlar ve yargıçların görüşmesinden sonra Firex yargıcı ayağa kalktı. Ellilerinde bir kadın gibi görünmesine rağmen saçları upuzun, kıpkırmızı ve iki yana sarkıyordu gerçi yüz hatları yaşını ele veriyordu. Kadın Aquarium başkanı olacak aşağılık adama baktı, yutkundu ve kararı açıkladı.

'' Dört ülkeden gelen yargıçlar ve üç başkan tarafından yapılan görüşme sonucu, Bay Edillion Black' in - demek başkanın gerçek adı buydu - idamına karar verilmiştir. Ben Yargıç Exone olarak eski adetlere çok değer veririm. Bu nedenle bu küçük hareketimi maruz görün. ''

Kadın öne eğildi, cüppesinin içinden bir kalem çıkardı ve kırdı. Tüm salon sessizliğe gömülürken duyulan tek ses başkanın olduğunu tahmin ettiğim hıçkırıklardı...

ELEMENTWhere stories live. Discover now