İnsan Neyle Yaşar?

Start from the beginning
                                    

Bir gün hep beraber oturuyorlardı. Evin hanımı sobaya tencereleri yerleştiriyor, çocuklar sedirlerde koşuşturuyor, pencereden dışarıyı seyrediyorlardı. Semyon bir pencerenin önüne oturmuş elindekini dikiyor, Mihail de başka bir pencerenin önünde bir ayakkabının topuğunu çiviliyordu.

Çocuklardan biri sedirin üzerinde koşarak Mihail'e yanaştı, omzuna dayanarak pencereden bakmaya başladı.

— Mihail amca, bak bir tüccar karısı geliyor, kızları da yanında. Kızlardan birisi de topal.

Çocuk bunu söyler söylemez Mihail işini bırakarak sokağa baktı.

Semyon buna şaşırmıştı. Hiç sokağa bakmayan Mihail, birden pencereye dönmüş, bir şeye bakıyordu. Semyon da baktı; gerçekten de iyi giyimli bir kadın, kürk giymiş, tüylü şallara sarınmış iki küçük kızın elinden tutmuş, avluya giriyordu. Kızlar ayırt edilemeyecek kadar birbirlerine benziyordu. Yalnız birisinin sol ayağı topallıyordu.

Kadın sundurmayı geçip sofaya girdi, kapı mandalını bulup açtı. Önce kızlarını soktu kulübeye, sonra da kendisi girdi.

— Merhabalar!

— Buyurun, ne istemiştiniz?

Kadın masaya geçip oturdu. Kalabalıktan utanan kızlar onun dizlerine yaslandı.

— Kızlara baharda giysinler diye deri ayakkabı yaptırmak istiyorum.

— Elbette yaparız. Hiç bu kadar küçük ayakkabı dikmemiştik ama yapabiliriz. Kenara bant koyarız, ters yüz edilmiş ketenden astar da ekleyebiliriz. İşte bu benim usta Mihail.

Semyon, Mihail'e baktı ve işini bırakıp gözlerini kızlara diktiğini gördü. Buna şaşırmıştı. Kızlar gerçekten pek sevimliydi aslında: Kara gözleri, tombul, kırmızı yanakları, güzel kürkleri ve şalları vardı, fakat Semyon, Mihail'in neden kızları tanıyormuş gibi baktığını anlamamıştı.

Semyon o şaşkınlıkla, kadınla konuşup pazarlık yaptı. Anlaşınca ölçü faslına geçildi. Kadın topal kızını kucağına oturtarak:

— Gel, bundan iki ölçü al, –dedi.– Topal ayağı için bir, öteki ayağı için üç ayakkabı dikersin. İkiz oldukları için ayakları da aynı.

Semyon ölçüyü alınca:

— Nasıl böyle topal kaldı? Ne kadar da tatlı bir kız. Doğuştan falan mı?

— Hayır, annesi ezdi, –dedi kadın.

Matryona kadının ve çocukların kim olduğunu öğrenmek için araya girdi:

— Yani sen onların annesi değil misin?

— Ne anneleriyim ne de akrabaları, benim evlatlıklarım onlar.

— Öz çocukların değil ama nasıl da esirgiyorsun!

— Nasıl esirgemeyeyim, ikisini de ben emzirip büyüttüm. Benim de bir çocuğum vardı, ama Tanrı aldı, doğrusu onu bile bunlar kadar sevmiyordum.

— Peki bu çocuklar kimin?


IX


Kadın anlatmaya başladı:

— Altı yıl oluyor. Zavallılar bir hafta içinde öksüz kaldılar. Babalarını salı gömdüler, anneleri de cuma öldü. Babalarının ölümünden üç gün sonra bu yavrular doğdu, anneleriyse doğumdan sonra o günü çıkaramadı. O sıralar kocamla beraber çiftçilik yapardık. Onlarla komşuyduk. Babaları da bir mujikti, ormanda çalışıyordu. Bir gün üzerine bir ağaç devrilmiş, zavallının bağırsakları dışarı fırlamış. Eve getirilir getirilmez ruhunu teslim etti; karısı bu ikizleri o hafta içinde doğurdu. Fakirdi, bir başınaydı, yanında ne bir ebe ne bir yardımcı vardı. Bir başına doğurdu ve öldü.

İnsan Neyle Yaşar?Where stories live. Discover now