"ON DOKUZUNCU MEKTUP"

En başından başla
                                    

O kız çocuğunun ellerine bir menekşe verdin ama beni görmedin. Senin gibi çöktüm o kaldırım kenarına, ağlamayı da kestim. Sustum. Kaldırım kız çocuğunun kırmızı rengine boyandı, sen yardım istedin, beni görmedin. Ağladın ama beni görmedin. Kız çocuğunun ellerinden düştü menekşe. Kayıp gitti kırmızı rengine. Ve sen haykırdın. 'Küçük kız çocuğu, Nazenin. Menekşelerin içinde uyu, unutma ve uyutma beni' âh, bendim Yusuf. Kucağında ki kız çocuğu bendim. Benim çocukluğum.

Sonra kalktım ben o kaldırımdan. Âh beyaz elbisem kırmızıya çalınmıştı artık. Sana sırtımı dönmüştüm. Bisikleti sürdüm tekrar. Yusuf, bu defa fren tutmuyordu lakin ben bilirim, benim durduğum yer senin olduğun yer olacaktı. Sonra elbiseme bakmıştım. Elbisem kırmızı, fren tutmuyor. Bilmeliydim bu mutluluğun bana ancak öldüğümde verileceğini. Belli ki o fren sende duracaktı, dur durak bilmeden.

Nasıl haykırarak uyandım ve nasıl kalbimi ağrıttım bilmiyorum. Kalbim oradaydı, vardı. Sen oradaydın ve vardın. Babam kötü olan her rüyayı suya anlat derdi. Seni suya anlattım. O kadar çok anlattım ki, gözyaşımın da suya karıştığını önemsemedim. Su aktı, ben ağladım ama sanki o kırmızı elbise hâlâ üzerimde. Şimdi kalem avuçlarım da, sana sığınıyorum. Korkmuyorum ama gülümsemiyorum da. Sadece şu var yusuf, Senin üzerini iki kat örtüyorsam, dün geceden sonra dört kat örteceğim. Sana iki kere masal anlatıyorsam, dört kere daha anlatacağım. Sana sabahın altısında yazıyorsam bu mektupları, akşamın altısında da yazacağım.

Ben hep senin kollarında yaşardım Yusuf. Peki dün gece o rüya da neden senin kollarında öldüm ben? Bir ân nasıl beni çaresiz hissettirdi? Âh babam bana rüyaların tersi çıkacağına inandırdı. Bundan dolayıdır ki hiç bir zaman inanmayacağım çocukluğumun sende öldüğüne. Sen benim oyuğumsun lakin asla yaramın acısı değilsin. Yaramsın ama acıtan yara değil, olmasan yaşayamayacağım bir yarasın. Bilirsin, birilerini iyileştirmek için hep yara açar doktorlar ve o yaranın kapanmasını iyileşmesini beklerler ve hastalık biter, bazen bitmez ama ya yara biter, ya insan, sonra yara kapanır. Bundandır senin açtığın oyuk. Hiç kimse senin bana açtığın yaraların beni öldüreceğine inandıramaz. Senin içinde olduğun hiç bir şeyde, gerçekten ölmek ihtimal bile olamaz. Sen beni iyileştirdiğinde ben kapanmış olacağım. Biliyorum yara kapanır ama oyuk kapanmaz. Kapanmasın Yusuf ne olmuş ki? Çiçekler ekeceğim daha ne acelemiz var iki gözüm.

Sende öldüğüm yerde, yeniden doğarım ben. Bilmiyor musun? Ben mezar olsam dahi, çiçek ektiğin yerde yine sana açarım.

Ben sana bunları biz daha da çok yaşayalım diye anlatıyorum, anla.

Kalemim çocukluğumu anlatırken çocuklaşıyor ve küsüyor bazen bana, beni anla.

Beni anla. Beni anla canım Yusuf.

Bu kız çocuğu ölmeyecek senin kollarında, anla.

Kalemimi burada bir ağacın gölgesinde dinlendiriyorum. Tekrar güneş açana kadar yazmayacak.

Ve bilmelisin ki, güneşli günler yakın Yusuf. Güneşli günler yakın.

On dokuzuncu mektup, on dokuzuncu oyuk. Olmayanın hatırasına. Yirminci mektup, trenleri hep geç kalan bir şehrin kaldırımına, hep erken gelen o çocuğun hevesindedir.

Umarım güzel bir bölüm olmuştur.

Güzel bakın kendinize. 🌹

RÂYİHAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin